2015-2018 yılları arasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yapan Berat Albayrak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra açıklanan ilk kabinede Hazine ve Maliye Bakanlığına getirilmişti. Bu görevden 10 Kasım 2020’de Instagram’dan paylaştığı bir post ile istifa eden Albayrak o günden sonra sessizliğe bürünmüştü.
Berat Albayrak, 1 yıl 4 ay sonra sessizliğini yayımladığı bir kitapla bozdu.
Adını, Albayrak’ın sık sık kullandığı, esprilere malzeme olan “Burası Çok Önemli” ifadesinden alan kitap, Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’ın yönetimindeki Turkuaz Kitap’tan yayımlandı.
Berat Albayrak’ın kitabı, Turkuaz Holding bünyesinde bulunan D&R mağazalarının vitrinlerinde geniş yer buldu.
“Enerjiden Ekonomiye Tam Bağımsız Türkiye” alt başlığını taşıyan ve Albayrak’ın ekonomi yönetimindeki ‘başarılarının’ anlatıldığı 288 sayfalık kitap 50 liradan satışa sunuldu.
Erdoğan’dan sadece önsözde bir cümleyle bahsediliyor
Kitabın başında ilk göze çarpan detay, Berat Albayrak’ın kitabı ithaf ettiği isimler arasında kayınpederi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yer almaması:
“Davam, babama…
Ruhum, anneme…
Kalbim, eşime…
Umudum, evlatlarıma…”
Berat Albayrak yazdığı önsözde de bakanlık döneminde yaptıkları ve kitabın yazılma sürecindeki destekleri için çeşitli isimlere teşekkür ederken, Erdoğan’ı sadece şu cümle ile anmış:
“Bahsi geçen bu zaman zarfında tüm bu hizmetleri hayata geçirmemize vesile olduğu için sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkürü bir borç biliyorum.” (s: 20)
Berat Albayrak’ın kitabının geri kalanında ise Erdoğan’ın adı hiç geçmiyor.
“Siyaset hiçbir zaman hayallerimde ve dualarımda değildi”
Berat Albayrak, kitabının giriş kısmını kendi kişisel ve aile yaşantısına ayırmış. Çocukluk yıllarından iş hayatına girdiği günlere kadar kısaca hayat hikâyesini anlatan Albayrak, Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin denetim bölümüne müracaatında ‘mülakata kalan iki kişiden biri’ olduktan sonra nasıl elendiğini şu cümlelerle anlatıyor:
“Mülakatım yapıldı ve sonrasında pazartesi günü benimle sözleşme imzalanacağı söylendi, fakat pazartesi holdinge gittiğimde yeni bir mülakat daha yapılacağını öğrendim. O görüşmede babamla ilgili sorular soruldu. Kısa bir mülakatın ardından benimle çalışmayacaklarını söylediler. Belli ki ailevi nedenler rol oynamıştı…”
Albayrak siyasete girişini anlatırken de “(2015 yılında) aslında hiçbir zaman hayallerimde ve dualarımda olmayan siyasete adım attım” (s. 16) diyor.
“Hiçbir saldırıya, iftiraya, iddiaya cevap vermek için yazmadım”
Kitap, kamuoyunda merak edilen sorulara cevap vermekten uzak, bir görev raporu tarzında kaleme alınmış. Kitabın yazılma amacı ise ‘gençlere yaşananları doğru anlatmak’:
“Beş yıl süreyle Ankara’da yürüttüğümüz görevlerde yaptıklarımızın çoğunun toplumumuz ve özellikle de gençlerimiz tarafından bilinmediğini müşahede ettik. (…) Büyük ve güçlü Türkiye söyleminin -özellikle bu süre zarfında enerji ve ekonomi alanlarında- ne kadar doldurulduğunu göstermek, sonraki nesillere bir yol haritası sunmak istedik. Bu beş yıllık süreçte Türkiye’yi hayallerimizin bile ötesinde kazanımlara ulaştırmak Cenab-ı Hakk’ın bize bir lütfu oldu.” (s. 16)
“Hiçbir saldırıya, iftiraya, iddiaya cevap vermek için değil; siyasi bir polemiğe, tartışmaya kapı aralamak için değil; yüklendiğimiz yükün, talip olduğumuz idealin, verdiğimiz mücadelenin, hayata geçirdiklerimizin ne olduğunu merak edenlerle paylaşmak, bu dönüşümün ve yeni dönemin takipçisi olacak gençlerimize birinci elden anlatmak için…” (s. 19)
“Trump’ın tweetinin zamanlaması manidardı”
Türkiye’deki siyasetçiler arasında hayli yaygın olan ‘Her şeyin onların aleyhine bir plan çerçevesinde hayata sokulduğu’ inanışı Berat Albayrak’ta da kendini hissettiriyor:
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak göreve başladık. Kabinenin açıklandığı saatlerde Rus uçağının düştüğü haberini aldık…” (s. 23)
“Hazine ve Maliye Bakanı olarak göreve başladığımız günlerde ABD hükümeti ile aramızda Rahip Brunson gerginliği yaşanıyordu… 10 Ağustos Cuma günü, ekonomiye dair vizyonumuzu canlı yayında anlatmaya hazırlandığımız dakikalarda Trump Türkiye’ye ambargo uygulayacaklarına dair bir tweet attı.” (s. 143)
“Aslında diplomatik kaynaklar ABD’nin o hafta Türkiye’ye yönelik bir yaptırım kararı açıklayacağı konusunda bizi önceden bilgilendirmişti. Yine de hafta başında yapmayı planladığımız ekonomik vizyon toplantımızı, ABD’nin açıklaması gelene kadar ertelemeye karar verdik. (…) Ancak biz toplantıyı erteledikçe Amerikalılar da açıklamayı erteliyordu. Nihayet daha fazla beklemeden 10 Ağustos Cuma günü Dolmabahçe’de toplantımızı yapmaya karar verdik. O gün bizim tam sunuma başladığımız dakikalarda, ABD’de sabahın çok erken saatlerinde Trump’ın Türkiye’yi hedef alan tweeti geldi. Zamanlama manidardı!” (s. 144)
“On yıllar öncesinden bugünler için hazırlanmış, yetiştirilmiş bu örgütlerle büyük bir savaş verdik. Tüm bunların sosyal, ekonomik ve toplumsal etkileri ile de mücadele ederken son birkaç yılda doğrudan ve dolaylı olarak farklı finansal saldırılara maruz kaldık. Türkiye olarak bu alanlardaki tüm sınamalardan alnımızın akıyla ve güçlenerek çıktık.” (s. 280)
“Şimdi şunu çok net görelim: Dünyadaki hiçbir ülkenin iki şeyi yönetemediği sürece finansal güvenliğini sağlaması ve ekonomik açıdan bağımsız olması mümkün değildir. Birisi kur, diğeri faizdir. Cumhuriyet tarihinde hiçbir dönem bunun kontrolünü devlet olarak sağladık diyemeyiz. O zaman nasıl bir ekonomik bağımsızlıktan bahsedebiliriz? Eğer finansal güvenlikten ve ekonomide tam bağımsızlıktan bahsediyorsak, bizim bu iki alanda cesur adımlar atmamız gerekiyordu. Çok şükür bu adımları attık. Tehdit edileceğimizi, kişisel saldırılara, itibar suikastlarına maruz kalacağımızı, bizim ötemizde ülkemize karşı tehditlerin, yaptırımların, terör saldırılarının devreye alınacağını da biliyorduk…” (s. 283)
“Acaba Türkiye farklı bir anlayış ile enerjiden ekonomiye tam bağımsızlık mücadelesi vermeseydi bu sınamalar devam eder miydi? Topyekûn bir taarruza maruz kalır mıydık?” (s. 281)
“Artık tam bağımsız Türkiye için çoğu gitti azı kaldı.” (s. 286)
“Şunu çok net bir biçimde ifade edebilirim ki biz köprüyü geçtik”
Kitapta Berat Albayrak’ın ekonomideki başarı hikâyesi de şöyle anlatılıyor:
“Bizim dönemimizin en önemli kazanımlarından birisi, finansal saldırılara karşı verdiğimiz korkusuzca mücadele sayesinde kur ve faiz silahını küresel güçlerin ve yabancı finans çetelerinin elinden almak oldu.” (s. 145)
“Ekonomide tarihi sınama: Pandemiden alnımızın akıyla çıktık.” (s. 219)
“Şunu çok net bir biçimde ifade edebilirim ki biz köprüyü geçtik. EVET! Türkiye Cumhuriyeti olarak biz artık köprüyü geçtik. Çok da uzun bir süre kalmadı; 2030 yılını dahi bulmadan ekonomik ve refah düzeyi olarak ülke tarihinin en güçlü dönemine gireceğiz… Kişi başı gelir, cari denge, istihdam ve üretim anlamında dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olma sürecimiz başlayacak.” (s. 277)
“Bugün Türkiye aleyhine yurt dışı kaynaklı spekülatif kur saldırılarını gerçekleştirmek eskisi kadar kolay değil. Çünkü bu saldırıları yaparken kullandıkları araçlar artık ellerinde yok. Bunun da ötesinde bu gibi araçlara dokunduklarında ellerinin yanacağının da farkındalar. Çünkü geçmişte yaşananlardan dersler alan bir Türkiye var.” (s. 284)
“Türkiye’nin milli bir muhalefet eksiği var”
Kitapta Berat Albayrak’ın muhalif siyasetçi ve gazetecilere yönelik eleştirileri de yer alıyor. Albayrak muhalefeti “milli olmamakla”, bazı ekonomistleri ise “yurtdışı istihbarat örgütleriyle ilişkili olmakla” suçluyor:
“Muhalif çevrelerden 15 Temmuz’da göremediğimiz dayanışma ve desteği, milli refleksi, 10 Ağustos saldırıları sonrasında da maalesef göremedik. Bu yaşananlar Türkiye’nin en temel problemlerinden birinin ‘milli bir muhalefet’ eksikliği olduğunu bir kez daha ortaya koydu.” (s. 148)
“Herhalde ilgili kurumlarımız gereken tedbiri alıyordur”
“O dönemde sosyal medya ve YouTube kanalları üzerinden yayın yapan bazı finansçıların bir kısmının yurtdışı istihbarat örgütleriyle ilişkilerinin devletimiz tarafından tespit edildiğini de burada ifade etmek isterim. Herhalde ilgili kurumlarımız bunların toplumsal algıyı zehirlemesine engel olmak için gereken tedbirleri alıyordur!” (s. 148)
“Doğru anlaşılması gereken bir diğer konu da Türkiye’deki siyasetin, özellikle 15 Temmuz sonrası devletin ve milletin yanında ve karşısında olanlar diye iki farklı tarafta konsolide olmasıdır. Bu tarafların kimlerce desteklendiğini doğru analiz etmek günümüzün en önemli konusudur. Küresel anlamda bu kadar büyük siyasi, askeri ve ekonomik depremler yaşanırken, birileri sistematik bir şekilde ülkeyi, devleti ve devletin kurumlarını itibarsızlaştırmakta ve tehdit etmektedir. Bunları kimlerin desteklediğini, özellikle de yabancı platformlar tarafından fonlanan medya mecralarıyla nasıl ortak bir şekilde hareket ettiklerini anlamak hayati bir önem taşımaktadır. Kendi ülke başkanlarına ve hükûmetlerine bile operasyon çekebilme güç ve kudretine erişen sosyal medya platformları acaba başka ülkelerde de siyasi mühendislik yapıyorlar mıdır? Uzun yıllardır, Türkiye’de çalışan medya kuruluşlarının her yıl milyonlarca dolar zarar etmelerine rağmen faaliyetlerine devam etmeleri, yurt dışı patronlarının ve onların farklı ajandalarının sonucu olabilir mi? (s. 281)
“Bazı bankaların milli çıkarlarla uyumlu hareket etmediğini gördük”
Berat Albayrak’ın suçlamalarından bankalar ve bankacılar da payını almış:
“Bankalarla ilgili herkesin beklentisi, tüm bankalarımızın milli çıkarlarla uyumlu, finansal istikrarı destekleyici tarzda hareket etmesi. Bir örnek vermek gerekirse, 2018’deki kur saldırısının ardından, eylül-ekim aylarında bir özel bankamızın bankacılık teamüllerine aykırı şekilde yüklü miktarda Türkiye CDS’i satın aldığını, bunun neticesinde ülke risk primimizi 80-100 kadar yukarı taşıdığını, yani ekonominin tüm paydaşlarının yurt dışından döviz borçlanma maliyetini 100 baz puan artırdığını tespit ettik. Yine bazı bankalarımızın, dövizini satıp TL’ye geçmeyi düşünen müşterilerini caydırmaya çalıştığını ya da müşterilerine TL’den dövize geçmeyi telkin ettiğini gördük. Ayrıca, dövizin kıt olduğu dönemlerde, bazı bankalarımızın ihtiyacın 2-3 katı kadar dövizi yurt dışı muhabir bankalarda tuttuğunu, daha iyi nemalandırma imkânı olmasına rağmen ısrarla bu dövizi ülkeye getirmediğini gördük.” (s. 211)
“Vatandaşlarımız ve firmalarımız ani kur artışı olduğunda dövizlerini satıyorlar ve böylece bize döviz likiditesi anlamında ilave bir koruma sağlanıyor”
Kitapta Berat Albayrak’ın ekonomiyle ilgili analizlerini de okumak mümkün.
“Bunun yanında, şu gerçeği de unutmamak lazım. Bizim ülke rezervlerimiz Merkez Bankası rezervleri ile sınırlı değil. Diğer gelişmekte olan ülkelerden farklı olarak, vatandaşlarımızın ve firmalarımızın tasarruflarının önemli bir kısmını döviz ve altın cinsinden yapıyor olması ve ani kur artışları olduğunda yabancı para cinsinden varlıklarını kısmen satarak kâr realizasyonu yapması, bize döviz likiditesi anlamında ilave bir koruma sağlıyor.” (s. 240)
“Temennim bu idealden asla vazgeçmeden yola devam edilmesidir”
“Hani, ‘Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan,’ demiş ya şair; 100 küsur yıl önce yuvarlana yuvarlana büyüyerek çığa dönüşen kartopu, nasıl ki koca bir medeniyeti büyük bir hakana rağmen yuttuysa işte tarihin akışında aynısı ters istikamette gerçekleşmektedir. Birileri bu kaçınılmaz sonu ancak kısa bir süre erteleyebilir ama bundan kurtulamaz. İşte bu noktada önümüzdeki dönem için temennim hem enerjide hem de ekonomide ‘Tam bağımsız Türkiye’ idealinden asla vazgeçmeden, buna uyumlu politikalarla yola devam edilmesidir.” (s. 278)
“Yaşanan sıkıntıların hepsine değdi…”
Hazine ve Maliye Bakanı olarak göreve başladığı 10 Temmuz 2018’de 4,53 TL olan dolar/TL kurunu istifa ederken 8,52 TL’de bırakan Berat Albayrak’ın kitabı şu cümlelerle sona eriyor:
“Sonuçta, yakın tarihimizin belki de en büyük kara propaganda ve iftiralarına maruz kalan bakanı olarak, hem şahsıma hem de aileme yönelik sayısız saldırılara sabredip direnmek elbette hiç kolay değildi. Yine de geriye dönüp bakıyorum da, güzide bir ekiple beş senelik görevim süresince ortaya koyduğumuz büyük emek sonucu, elhamdülillah gerçekleşen ve yakın gelecekte gerçekleşecek birçok güzel tarihi icraatın manevi mutluluğuyla, yaşanan sıkıntıların hepsine değdi…” (s. 287)