8 Ekim Pazar günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katılımıyla büyük bir törenle açılan Mor Efrem Süryani Ortodoks Kilisesi Cumhuriyet tarihinin ilk kilisesi. Süryani cemaatinin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden olan Yeşilköy’de Katolik mezarlığının arazisine inşa edilen kilisede ilk ayin bugün (15 Ekim Pazar) yapılacak.
Serbestiyet ekibi olarak ayin öncesinde yeni kiliseyi gezdik, İstanbul Süryani Kadim Vakfı Başkan Yardımcısı Kenan Gürdal ile konuştuk. Mardin’de doğup büyüyen Gürdal, baba mesleği olan saatçiliği devam ettirmekle beraber aynı zamanda kuyumculuk da yapıyor.
Gürdal ile söyleşimizi yaparken kiliseye ziyarete gelenler oldu. Neredeyse 170 yıl üzerine topraklarında yeni bir kilise yapılmış olan bu insanların kiliseye ilk girişlerinde yaşadıkları duyguları görmek tarifsizdi. Dualar ve gözyaşları eşliğinde kiliseyi gezen cemaat mensupları, Allah’a şükranlarını sundular:
“Çok heyecan verici. Kırk senelik Yeşilköylü’yüm. Kilise çok güzel olmuş, çok etkilendim. Yeni olmasına rağmen böyle mistik ve etkileyici olması çok cezbetti. Hangi dinden olursa olsun bir insan içten bir şekilde Allah’tan bir şey isterse o muhakkak olur. Ben bunu burada hissettim.”
Bir yandan ziyaretçilerle beraber o duygusal atmosferi paylaşırken bir yandan da Kenan Gürdal’a kiliseyle ve Süryani cemaatiyle ilgili merak ettiklerimizi sorduk.
Röportajı Serbestiyet kanalında izlemek için:
Öncelikle Mor Efrem Kilisesi Süryani cemaatine hayırlı olsun. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir kilise inşa edildi. Bu duruma sebep olan bir yasal engel var mıydı?
Neredeyse yüz altmış, yüz yetmiş senedir bu topraklarda Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere kilise yapılmadı. Mevcut kiliseler tabii ki korunmaya çalışıldı. Yasal bir engel de yoktu ama Cumhuriyet döneminde sanki sessiz sedasız bir altyapı oluştu engellemek için. Bir boya veya tadilat yapmak istediğimiz zaman bile iki senede bize ruhsat çıkmıyordu. Neredeyse kiliselerin kendi kendine yıkılmasını bekliyorlardı. Hatta birçok kilise camiye de çevrildi. Atatürk çeşitliliği severdi ama İnönü hiç sevmezdi. İnönü bizim yok olmamız için çok çaba sarf etti. Varlık vergisi de bundan çıktı. Adnan Menderes’in başbakanlığı döneminde o zihniyet o kadar çok yoğunlaştı ki zaten sonra 6-7 Eylül olayları yaşandı. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Türkiye’deki azınlıklar eğer zulüm görmeseydi veya bir haksızlığa uğramasaydı yurtlarından olmazlardı. Bugün Rum cemaati iki bin, iki bin beş yüz kişi kalmış durumda burada. Biz yüz bin kişi kalmışız bu ülkede. Bunun mutlaka bir sebebi vardır. Böyle bir noktada iken, bir tadilat için iki sene izin beklerken bir kilise talep etmek hayaldi.
Mor Efrem Kilisesi’nin yapımı nasıl başladı? Talep sizden mi geldi?
Bize 1960 yılında Tarlabaşı’nda Rum Cemaatine ait bir kilise restore edilerek ihdas edilmişti. Tarlabaşı Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi İstanbul’da ilk kullandığımız kilisemizdir. Fakat tadilat için izin almakta hep zorlandık. Bu sebeple kardeş cemaatlerin kiliselerini kullanıyorduk. Latin Katoliklerin, Rum cemaatinin, Ermeni cemaatinin burada geçmişleri çok eskiye dayandığı için çok fazla kiliseleri var. Biz de yine Yeşilköy’deki İtalyan Latin Katolik Kilisesi’ni kullanıyorduk. Gündüz Latinler kullanıyordu, akşam da biz giriyorduk. Zor oluyordu bizim için.
2011 yılında Erdoğan’a kilise talebimizi ilettik. O da mutlaka bu ihtiyacın karşılanması gerektiğini söyledi ve dönemin Belediye Başkanı rahmetli Sayın Kadir Topbaş’a talimat verdi. O da bize cemaatin en yoğun olduğu yerleri sordu ve biz bu civarı söyledik. Burası metruk bir araziydi. Arkasında da İtalyan Latin Katoliklerin bir mezarlığı vardı. Mezarlığın ön tarafı yani burası da bostan gibi kullanılıyordu. 3 Ağustos 2019’da Cumhurbaşkanımız temelini attı kilisenin. Sonra beş katlı bir kompleks yaptık burada. İlk iki katı otopark. Onun üstünde sosyal alan var. Kilisenin üstünde de geniş bir yaşam alanı yaptık. İdari bölüm de orada. Çok şükür bizim ihtiyacımıza fazlasıyla cevap verebilecek bir alana sahip olduk. Bunu da Sayın Cumhurbaşkanımıza borçluyuz. Geçtiğimiz pazar günü de büyük bir törenle açılışımızı yaptık. Cumhurbaşkanımız o gün ayrıca bize bir arazi tahsis etme müjdesi de verdi ilkokul yapmamız için.
Son 20 yılda, kilise inşa edilmesinin yanında başka kazanımlarınız oldu mu?
Biz Cumhuriyet tarihinde hiçbir hükümetten şimdiki gibi yakın ilgi görmedik. AK Parti hükümeti kurulduktan sonra sürekli bize ihtiyaçlarımız soruldu ve karşılanmaya çalışıldı. Bize ilk defa AK Parti hükümetinde görevde olan bakanlar ziyarete gelmeye başladı. Mesela ilk defa Sayın Egemen Bağış Avrupa Birliği Bakanı iken bize ziyarete geldi. Aynı şekilde dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İdris Güllüce, Süleyman Soylu da ziyarete geldi. Bizi görevde olan bakanların ziyaret etmesi vaki değildi. Görevi bitmiş, emekli olmuş olanlar gelirdi. Bizim mesela Mardin’de elli beş tane arazimiz neredeyse gasp edilmişti. Başka tapulara yönelmiş ama mülkiyeti bize ait olan elli beş tane arazimiz vardı. Orada köyümüz vardı. Bunların mutlaka iade edilmesi gerektiğini söyledik. Eksiklerimizden biri buydu dedik. Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakan iken bunun için bir yasa çıkarttı ve elli beş tane tapuyu bize iade etti. Bu bu çok kolay bir şey değildi. Yani biz burada geçmiş yıllarda neredeyse unutulmuş üçüncü, dördüncü sınıf vatandaş haline gelmiştik. Bütün azınlıklar böyleydi. Çocuklarımız boynuna bir haç takıp dışarı çıkamazdı, mümkün değildi. Mutlaka bir yerlerden bir sıkıntı yaşarlardı. Şimdi çok şükür öyle bir noktaya geldik ki artık bu ülkede bırakın tadilat yapmayı bir kilise kurabilecek durumdayız. Bu da Sayın Cumhurbaşkanımız sayesinde oldu. Başkasıyla bunu hiçbir zaman yaşamadık.
Kamuda işe girmek isteyenler oluyordu mesela. Polis, savcı, hakim olabileceğimiz söyleniyordu ama son noktaya gelindiğinde hep eleniyorduk bir bahaneyle. Okul açmak istiyorduk ama azınlık olarak kabul edilmediğimiz için o da olmuyordu. 2012 yılında Lozan’ın “Bu ülkede yaşayan ve Müslüman olmayan herkes azınlıktır” cümlesine istinaden dava açtık ve azınlık olarak kabul edildik. Bunun yolunu da bize Cumhurbaşkanımız açtı.
Tüm bu süreçte o dönem Vakıflar Genel Müdürü olan Adnan Ertem’in de emeği çok büyük. Adnan Ertem’in Vakıflar Genel Müdürü olduğu dönemde Vakıflar Meclisi vardı. O mecliste bize “Madem bu toplum, bu camia var, bu insanların mecliste de temsil edilmesi gerekir” dendi ve mecliste bize bir sandalye verildi. İlk defa Rum Cemaati’ne verildi. Laki Vingas o zaman temsilcimizdi. Sonra temsilcilik Ermeniler’e sonra da Museviler’e geçti. Musevilerin süresi bitince de temsilcilik bize geçti ve şu an bizde Can Ustabaşı tarafından yürütülüyor. Temsilciler bütün cemaatleri temsilen mecliste bulundular ve bütün azınlıkların istekleri, talepleri, eksiklikleri orada tartışılır hale geldi. Bunlar hep Adnan Bey’in genel müdürlüğü döneminde oldu. Dolayısıyla Ertem’in bizde çok farklı bir yeri var, hakkı ödenmez. Egemen Bağış ve Süleyman Soylu da vakıfların seçim yasasının çıkması noktasında çok çaba sarf ettiler.
Önceden bu talepleri dile getirmeye gerek bile duymuyorduk nasıl olsa cevap alamayacağız diye. Bir siyasi bize ilgi göstereceği zaman endişe duyuyordu. Seviyorlardı, sayıyorlardı, sofralarında ağlıyorlardı ama bize bir şey iade etme veya bir hakkı teslim etme noktasında kendi seçmenlerinden çekiniyorlardı. Bizler burada olmamalıydık, bu çok açık ve netti. ama şimdi bakıyorum da dışarıdaki insanlardan da o ilgiyi görmeye başladık. Yukarıdaki idare eğer ilgi gösteriyorsa herkes kendine bir pay çıkarıyor. “Demek ki öyle olması gerekiyor” diyor insanlar.
Sağ olsunlar tüm bunların sonucunda da bugün hep beraber buradayız.
Açılış töreninde çok güzel bir ilahi okundu. Hatta Cumhurbaşkanı’na sürpriz olduğu söylendi. Neydi okunan ilahi?
Temel atma töreninde Sayın Cumhurbaşkanımız tam kurdeleyi keseceği sırada
‘Dua okumayacak mısınız?’ diye bizim metropolite sormuştu. Ama metropolitimizin de böyle bir hazırlığı yoktu ve orada dua okursam acaba haziruna karşı bir saygısızlık mı etmiş olurum diye de düşünmüştü. O yüzden bir şey söyleyemedi ve Sayın Cumhurbaşkanımız “Ya Allah Bismillah” diyerek Allah’ın adıyla temeli atmıştı. Şimdi açılışta da tekrar dua istenebilir diye metropolitimiz hazırlandı. Kısa kesmeye çalıştık aslında ama tabi Cumhurbaşkanımızı elinde makasla biraz bekletmiş olduk. Sizin Fatiha’nız gibi bizim de bütün dünyada, bütün dillerde edilen bir duamız var, o icra edildi ilahi olarak. Duanın Türkçesi şöyle:
“Ey göklerde olan Babamız,
Adın kutlu olsun,
Melekütün gelsin,
Gökte olduğu gibi yerde de senin isteğin olsun.
Gündelik ekmeğimizi bize bugün ver.
Suçlularımızı bağışladığımız gibi, bizim de suçlarımızı bağışla.
Ayartılmamıza izin verme, bizi kötüden kurtar. Çünkü meleküt, kudret ve izzet sonsuz olarak senindir!
Amin.”
Killiseye cemaatin tepkisi nasıl?
İlk başlarda Cumhurbaşkanı’nın temel atmaya geleceğine kimse inanmadı, gelmez dediler. Kilisenin yapımı bir yerde durdurulacak ve iptal edilecek diye de beklediler. Zahmet edip hafriyatını dahi yapmamamızı söyleyenler oldu. Çünkü biz bu ülkede bir kiliseye boya yapmak için bile çok zorlanırken bir kilise inşa edilmesi hayaldi. Fakat temelini Cumhurbaşkanımız attıktan sonra herkesin sesi, soluğu kesildi. Devamı beklendi. Devamında bile yine bu söylentiler zaman zaman oldu. Fakat bugünkü geldiğimiz noktada insanlardaki heyecanı anlatamam size. Açılışta cemaat Cumhurbaşkanı’nı zılgıtlarla
karşıladı. Herkes ona teşekkürler etti. Bu bizim için çok büyük bir olay. Çok büyük bir heyecan.
Bize kilise ve içindeki eserlerle ilgili de bilgi verebilir misiniz?
Kilisenin ismi cemaatin oylarıyla Mor Efrem olarak seçildi. Mor Efrem bizim hem edebiyatçımız hem de bilim adamımız. Tavana bakarsanız İncil’i yazan ve Hıristiyanlığı yayan dört havarimizi görebilirsiniz. Tablolarda İsa Mesih’in göğe yükselişi, vaftiz oluşu, Meryem Ana’nın hamile olduğunun müjdelenmesi, Meryem Ana’nın Ürdün’de bir ahırda doğum yapışı, Hıristiyanlığı yayma görevinde olan azizlerimiz resmedildi. Ayrıca Mor Efrem ve Suruçlu Mor Yakup’un da tablolarını görebilirsiniz. İkisinin de eserleri hem İslam aleminin hem de Yunan edebiyatının kitaplarına kaynak olmuştur. Tablolar replikadır. Orjinalleri İtalyada. Süryani kiliselerinde diğer kiliseler gibi çok fazla heykel, tablo ve ikona görmezsiniz. Mümkün olduğu kadar sade, sadece ibadete yönelik, çok gösterişi olmayan kiliselerdir. Burası da öyle oldu. İbadet alanındaki örtüler tamamen el işidir ve Hindistan’dan gelmiştir. Hindistan’da üç milyonluk bir Süryani nüfusu olduğundan özellikle el yapması örtüler, haçlar konusunda çok zengindir.
Kilisenin mimarisini eleştirenler oldu sosyal medyada. İlk başlarda başka bir mimarlık firmasıyla anlaşılıp sonra vazgeçilmiş. Sebebi neydi?
O firma çok farklı bir proje çıkardı bize. Bize uymayacağından kabul etmedik. Firma otel, gemi vs yapan bir firmaydı. Bizim projeyi de fabrikaya benzetenler oldu. Değiştirmek istedik. Sonra yeni mimarlarla oturup neye ihtiyacımız olduğunun fotoğraflarını verdik. Birlikte çizimler yaptık. Aşağı yukarı iki senede bitirdik projeyi.
Türkiye’de ve dünyada Süryani cemaat nerede yaşıyor genelde?
Hindistan’da üç milyon Süryani var. Oradakiler Süryani kimliğini hem ibadet hem örf ve adet alanında bütün detaylarıyla kendi bünyelerinde yaşayan ve neredeyse yüzde doksan dokuzu da köken olarak Urfa’dan göç etmiş Süryaniler’dir. Avrupa’da üç yüz bin civarında Süryani var. Yine Amerika’da, Arjantin’de, Şili’de de Süryaniler var.
Türkiye’de Mardin, Mor Gabriel Manastırı, Deyrüzzaferan Manastırı önemli yerlerden. Midyatlı Süryaniler Süryanice konuşurken Mardin’deki Süryaniler olarak biz hep Arapça konuşuruz. Süryanice öğrenemedik çünkü ailelerimiz bizimle hep Arapça konuştu. Bu yüzden Midyat’taki Süryaniler’e dili yaşatma noktasında çok şey borçluyuz.
Süryaniler kendi halinde yaşayan, ticaretle, çiftçilikle uğraşan, yaşadıkları yeri cennete çevirmeye çalışan, bir başkasının hakkına hukukuna tecavüz etmeyen, dünya barışına her zaman bir vesile olma gayreti içinde olan bir camiadır. Bulundukları ülkenin bayrağına büyük saygı duyar, yasalara kendilerini alıştırır, çocuklarına da o terbiyeyi verirler. Hiçbir zaman toprak ve bayrak peşine gitmemişlerdir. Biz de Türkiye’de hiçbir zaman yasalarımıza, bayrağımıza, Müslüman kardeşlerimize saygısızlık yapmayız. Ülkemizin barışı için, dünya barışı için, her zaman kiliselerimizde her pazar dua ederiz. Ülkemizi çok seviyor, burada olmaktan da büyük bir mutluluk duyuyoruz