24 Mayıs Çarşamba günü Türkiye’nin Batı sınırlarından Kapıkule Sınır Kapısı’nda ilginç bir olay yaşandı.
Kendisini ‘Ahmedi Barış ve Işık (Nur) dini mensubu’ olarak tanıtan, farklı ülkelerden yaklaşık 100 kişilik bir grup; yaşadıkları ülkelerde ve Türkiye’de güvende olmadıkları gerekçesiyle Bulgaristan’a iltica etmeye çalıştı.
Kapıkule Sınır Kapısı önünde kendi dinlerinin bayrağını ve çeşitli pankartları açan gruba sınırda görevli jandarma ekipleri havaya ateş ederek ve şiddet kullanarak müdahale etti.
İstanbul’dan üç otobüsle sınıra gelen tüm Ahmedi dini mensuplarının tamamı bu şekilde gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlar arasında yine Ahmedi dinine mensup 2 İngiliz vatandaşı gazeteci de vardı.
Edirne Valiliği ‘marjinal bir grup’ dedi
Edirne Valiliği olayın ardından bir açıklama yayınlayarak bu kişileri ‘marjinal bir grup’ olarak tanımladı.
Açıklamada ayrıca “Gözaltına alınan grup içerisinde İngiltere, Tayland, İran, Irak, Azerbaycan, Cezayir, Ürdün ve Türk uyruklu şahısların bulunduğu görülmüş olup provokatif bir amaç taşıdığı değerlendirilen bu olayın organizatörleri ve azmettiricilerine ilişkin adli tahkikat tüm boyutlarıyla sürdürülmektedir” denildi.
Zor kullanılarak gözaltına alınan 104 kişi; geri gönderme merkezinde 6 gün gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Bu süreçte haklarında insan kaçakçılığı gibi suçlamalar gündeme geldi.
Tolga Şardan: Edirne Valiliği kentte yayın yapan ajanslara bu haberi yapmamalarını rica etti
Gazeteci Tolga Şardan, 26 Mayıs’ta T24’te yazdığı yazıda Edirne Valiliği’nin olayların yaşandığı gün kentte yayın yapan 3 haber ajansından bu olayı haber yapmamalarını rica ettiğini ancak görüntüler sosyal medyada gündem olunca saatler sonra valilik tarafından bir açıklama yapıldığını yazdı.
Ümit Özdağ, ‘istihbarat işi’ dedi
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da Kemal Kılıçdaroğlu ile protokol imzaladığı 24 Mayıs gününün akşamında katıldığı Halk TV canlı yayınında olayla ilgili şu iddialarda bulundu:
“Bir tarafta Şanlıurfa’da sınıra asılan EYP’den de haberimiz var, öbür taraftan Kapıkule’de hangi istihbarat servislerinin kimleri nereden alıp nereye getirdiğinden de haberimiz var.”
Bu olay; ardından pek çok soru işareti bıraktı:
Ahmedi Barış ve Işık Dini neydi?
Bu dinin Türkiye’de ve dünyada nasıl bir yapılanması vardı?
Bu insanlar farklı ülkelerden gelip Türkiye’de nasıl buluşmuştu?
Neden böyle bir olay ile gündeme geldiler?
Olay dinin mensuplarınca organize edilen bir eylemdi, yoksa dış istihbarat ekiplerinin bir eseri miydi?
Tüm bu sorulara cevap bulabilmek için Ahmedi Barış ve Işık Dini’nin basın sözcüsü olan Fayrouz Elkholi ve sınırı geçmeye çalışan grupta yer alan Türklerden biri olan Haydar Kuybulu ile görüştüm.
Bu isimlere ilk olarak Ahmedi Barış ve Işık Dini hakkında çeşitli sorular sordum.
Ahmedi Barış ve Işık Dini: Uzaylılara, reankarnasyona ve tüm dinlerin tahrif olduğuna inanılan inanç
Bu din, Türkiye’de bazı mecralarda yansıtıldığı gibi İslamiyet’in içerisinde ve onun bir parçası olan bir inanç değil. Kendisini İslamiyet’in devamı olarak gören; Yahudilik, Hristiyanlık gibi tüm dinlerin hak olduğunu fakat zaman içerisinde bozulduğunu, İslamiyet’in ve Kuran’ın da bozulduğunu savunan bir inanç.
Bu din, isim benzerliği sebebiyle 1999’da kurulan Müslüman Ahmediye Cemaati ile sıkça karıştırılıyor. Oysa, az önce belirttiğim gibi bu din kendisini İslam içerisinde bir oluşum olarak değil, İslam’dan sonraki din olarak tanımlıyor.
Ahmedi Barış ve Işık Dini, en temelde Şii inançtan yola çıkıyor. Dinin başında, dinin mensuplarınca Mehdi olduğuna inanılan Abdullah Hashem Aba Al-Sadiq ve ilahi rehber olarak 12. imamın yardımcısı olduğuna inanılan İmam Ahmed el-Hassan bulunuyor.
Dinin mensupları, Abdullah Hashem – Eba el Sadık’ın Hz. Muhammed ( sav )’ in Vasiyetinde adı geçen on iki Mehdiden ikincisi olduğuna inanıyor.
Aynı dinin mensuplarına göre Abdullah Hashem ruh dünyasında İmam Ahmed El-Hasan’ın oğlu ve İmam Mehdi’nin torunu.
Üstelik bu dinin Abdullah Hashem – Eba el Sadık tarafından yazılmış bir kitabı da var: Bilgenin Amacı/Hedefi (The Goal of the Wise).
Bu kitabın, son kutsal kitap olduğuna inanılıyor ve kitapta ilk peygamber olan Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar olan süreç kıssalar halinde anlatılıyor.
Tanrı’nın mesajlarının ilk peygamberden son peygambere kadar aynı olduğuna fakat bunların zamanla tahrif edildiğine inanılıyor.
Ahmedi Barış ve Işık Dini’nden, İslam’dan farklı olarak reankarnasyona ve uzaylılara inanılıyor. Kuran’daki tarifi üzerinden İslamiyet içerisinde de bir tartışma konusu olan kadınların başörtüsü takma zorunluluğu bu dinde kaldırılmış.
Bir diğer önemli fark da, Ramazan orucunun güneş takvimine göre Aralık ayına sabitlenmiş olması. Bu dinde namaza da farklı bir bakış açısı geliştirilmiş ve geleneksel anlamda kılınan namazın yerini ruhun ve kalbin boyun eğmesi, secdeye varması anlamında bir ibadet geliştirilmiş.
İslam’dan bir farkı da, Ahmedi Barış ve Işık Dini mensupları Kabe’nin Suudi Arabistan’da değil, Ürdün’de, Petra’da olduğuna inanıyor.
Ahmedi Barış ve Işık Dini Sözcüsü Fayrouz Elkholi, Ahmedi Barış ve Işık Dini’ni nerede konumlandırdıklarını şöyle açıklıyor:
“Bizim dinimiz İslam’ın devamıdır. Biz tüm peygamberlerin ve dinlerin aynı yoldan geldiğine inanıyoruz. Tüm peygamberlere ve elçilere inanıyoruz. Hz. Muhammed’in de son gönderilen peygamber olduğuna inanıyoruz.”
Ahmedi Barış ve Işık Dini ayrıca eşcinsellik konusunda daha yumuşak bir tutum takınıyor. Abdullah Hashem – Eba el Sadık, eşcinsel olduğu için kimsenin dışlanmaması gerektiğini, bunun bir suç olmadığını, geçmişte yaşanan bir travmanın ya da kalıtsal olarak genlerden gelen bir özelliğin buna sebep olduğunu söylüyor.
Her ne kadar bazı konularda demokrat gözükse de, bu din demokrasiye karşı:
Eba el Sadık, ‘Beyan Hutbesi’ verdiği konuşmasında şunları söylüyor:
“Size insanlığın tamamen yoldan çıktığını bildirmek için gönderildim. Çünkü onlar dinin en açık ve en önemli ilkesini terk ettiler: Allah’ın hakimiyeti. İnsanlara lider atama yetkisi sadece Allah’a aittir. Kendilerine bir yönetici atamak insanların haddine değildir. ”
Dinin mensupları inançlarını yaşamakta zorluk çekiyor
Ahmedi Barış ve Işık Dini Sözcüsü Fayrouz Elkholi, dinin mensuplarının özellikle Orta Doğu ülkelerinde yaşadıkları zorluklara dikkat çekti:
“Cezayir’de, İran’da ve diğer birçok ülkede dinimize mensup kişiler öldürülmek, idam edilmek istendi. Irak’ta evleri kurşunlandı. Her yerde inançları sapkın bir görüş olarak görülüyor. Bu sebeple kaçmak zorunda kaldılar. Ve gidebildikleri yer Türkiye’ydi. Türkiye de diğer saydığımız ülkeler gibi Müslüman bir ülke olduğu için, dinimizin mensupları burada da inançlarını özgürce yaşayamayacaklarını biliyordu. Çünkü bizim kutsal kitabımız çıktıktan sonra bütün Müslüman ülkelerde mensuplarımız zor durumda kaldılar. Türkiye’de de bu dine inananlar var ve onlar da birtakım zorluklar yaşıyorlar. Bu sebeple legal yollardan Bulgaristan’a geçmek ve Avrupa’ya iltica etmek istediler.”
Edirne’de neler yaşandı?
İstanbul’da görüştüğümüz bu dinin mensuplarından Haydar Kuybulu, Şanlıurfalı bir Türkiye vatandaşı. Ahmedi Barış ve Işık Dini ile sosyal medya aracılığı ile tanışmış. Abdullah Hashem – Eba el Sadık’ın videolarını izlemiş ve bu dine inanmış.
Evli ve iki çocuk babası olan Kuybulu, din değişikliğinin ardından önce ailesinden daha sonra da üyesi olduğu aşiretten dışlanmış ve tehditler almaya başlamış. Bunun üzerine bir süre önce İstanbul’a gelmiş.
İstanbul’da bu dine mensup başka kişilerle tanışmış. Bu esnada İran, Azerbaycan, Irak, Tayland gibi ülkelerden bu dine inanan birçok kişi inançları sebebiyle hayatları tehlikede olduğu için Türkiye’ye gelmiş.
Peki sınırdaki olay neden ve nasıl oldu?
Haydar Kuybulu’nun anlattıklarına göre, Ahmedi Barış ve Işık Dini’nin İngiltere’deki temsilcileri, farklı ülkelerde zulme uğrayıp Türkiye’ye gelen temsilcilerine Bulgaristan’a geçmeyi tavsiye etti.
Bu temsilciler, Bulgaristan yetkilileri ile iletişim kurduklarını, hem sınırın Türkiye tarafına hem de Bulgaristan tarafına gerekli bilgilerin verildiğini, sınıra geldiklerinde onları Bulgaristan tarafında çeşitli insan hakları temsilcilerinin karşılayacağını ve sorunsuz bir şekilde iltica edebileceklerini söyledi.
Türkiye’de bu dine inandıkları için herhangi büyük bir sorunla henüz karşılaşmasalar da, Türkiye’deki aşırı dincilerden ve ülkelerine geri gönderilmekten korktukları için Avrupa’ya geçmek ve rahatça inançlarını yaşamak istiyorlar, Avrupa’ya geçmeye çalışmalarının arkasındaki temel sebep anlattıklarına göre bu.
Haydar Kuybulu ve dine mensup diğer bazı kişiler aralarında para toplayarak üç otobüs kiralamışlar. Bu otobüsler ile dine mensup 104 kişi İstanbul’dan yola çıkarak Edirne’ye vardı.
Kapıkule Sınır Kapısı’na geldiklerinde sınır yetkililerine durumu anlattılar ve buradaki yetkili kişi beklemelerini isteyip üstleriyle konuşmak üzere oradan ayrıldı. Bu bekleme süresi uzayınca, içerisinde kadın ve çocukların da bulunduğu grupta memnuniyetsizlikler oluşmaya başladı.
Haydar Kuybulu, diğer kişilerle dil problemi sebebiyle anlaşamadıklarını ve bu sebeple buradaki rahatsızlığı gideremediklerini, sorunun hallolacağını onlara anlatamadıklarını söylüyor.
Bir süre sonra yetkili geri gelmiş fakat geçişlerine izin veremeyeceklerini söyledi. Haydar Kuybulu ve arkadaşları, bunun birçok insanın hayatına mal olabileceğini söyleyerek itiraz etse de, bu gelişmenin ardından iddiaya göre jandarmalar havaya ateş açarak ve jop kullanarak gruba müdahale etti.
104 kişilik gruptaki herkes gözaltına alınırken, birçoğu yapılan müdahale sonucunda darp edildi.
Geri gönderim merkezine götürülen bu 104 kişiden 2 İngiliz vatandaşı gazeteci olaydan 13 gün sonra serbest bırakıldı. Fakat Haydar Kuybulu’nun söylediğine göre Türkiye ve diğer ülkelerden gelenler orada 6 gün tutuldu. Türkiye’den olan 2 kişiye kötü muamele yapılmazken, bir Türk vatandaşı diğer ülkelerden gelen kişilere burada işkence ve kötü muamele yapıldı.
Ahmedi Barış ve Işık Dini’nin Londra’daki temsilcilerinin devreye girip avukat tutması sonucunda bu kişilerin ülkelerine geri gönderilmesi önlendi ve 6 günün sonunda serbest bırakıldılar. Haklarında başlatılan ‘insan kaçakçılığı’ soruşturması da boşa düştü. Fakat bu 104 kişiden Türkiye vatandaşı olmayan 101’i şimdi sınır dışı edilme riskiyle karşı karşıya.
Haydar Kuybulu, “İyi ki böyle bir girişimde bulunduk. Belki karşıya geçemedik ama sesimizi duyurmuş olduk. İnsanlar bizim yaşadığımız zorluklardan haberdar oldu” diyor.
Birleşmiş Milletler’den Türkiye’ye çağrı: Sınır dışı etmeyin
4 Temmuz’da Birleşmiş Milletler bir çağrı yayınlayarak Türkiye’deki Ahmedi Barış ve Işık Dini mensuplarının sınır dışı edilmemesi gerektiğini söyledi.
Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Uluslararası hukuk uyarınca, Türkiye Hükümeti, ülkelerine iade edilmeleri halinde ciddi insan hakları ihlalleri riskiyle karşı karşıya kalabilecek olan Ahmedi Barış ve Işık Dinine mensup 101 mensubu sınır dışı etmeme yükümlülüğü doğrultusunda hareket etmeye çağrılmaktadır.
Geri gönderme yasağı, uluslararası insan hakları ve mülteci hukuku kapsamında mutlaktır ve sınırlanamaz” dedi. BM uzmanları, “Devletler, kişinin varış Devletinde ciddi insan hakları ihlallerine maruz kalabileceğine inanmak için önemli nedenler olduğunda, herhangi bir kişiyi topraklarından çıkarmamakla yükümlüdür. “