Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Yunanistan’a geçmek isterken sınırda yakalanan, ardından Türkiye’de oturma izni olmasına rağmen Türk makamları tarafından kendi ülkesine sınır dışı edilmesine karar verilen Muhammad Fawzi Akkad’ın açtığı davada Türkiye’nin kendi yasalarını çiğneyerek hak ihlalinde bulunduğuna karar verdi.
İnsan hakları ve iltica hukuku üzerine çalışan Av. Halim Yılmaz AİHM kararının anlamını ve önemini Serbestiyet’e şöyle değerlendirdi:
AİHM’nin verdiği kararda başvurucu, Türkiye’de oturma izni olan yani geçici koruma kapsamındaki bir Suriye vatandaşı. Yunanistan’a kaçmak isterken henüz Edirne sınırına varmadan yakalanmış ve gözaltına alınmış. Daha sonra ‘gönüllü geri dönüş’ adı altında zorla Suriye’ye gönderilmiş. Başvurucu, Edirne’den Hatay’a 20 saatlik bir yolculuk boyunca elleri kelepçeli şekilde götürüldüğünü ve Suriye’ye gönderildikten sonra da orada zarar gördüğünü belirtmiş.
Olayın üzerinden 4 yıllık bir zaman geçti. AYM bu şikâyetle ilgili başvuruyu reddetmişti. İdare mahkemesi bu konuda herhangi bir karar vermemişti. Nihayet AİHM bu şikâyetler üzerine dedi ki:
1- İç savaşın devam ettiği bir ülkeye -Suriye’ye- kişinin zorla gönderilmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan kötü muamele yasağının ihlalidir. Ayrıca, somut olayda bu ihlale karşı etkili bir iç hukuk yolu yoktur.
2- Edirne’den Hatay’a götürülürken 20 saatlik yolculuğu elleri kelepçeli şekilde yapmak da başka bir kötü muameledir.
3- Yasal bir karar alınmadan, fiilen özgürlüğünün kısıtlanması da hak ihlalidir. Kanuna uygun bir gözaltına alma, tutuklama, özgürlüğünü kısıtlama durumu yoktur.
Karar özetle bu şekilde. Bu karar çok önemli çünkü şu anda Türkiye’de Suriyeliler herhangi bir şekilde gözaltı, yakalama ya da polisle karşılaşma durumunda ‘gönüllü geri dönüş’ formu imzalatılarak Suriye’ye gönderiliyorlar. AİHM’nin verdiği karar bu konuda hukukun gerekliliklerini yeniden hatırlatıyor.
AİHM kararındaki en önemli husus şu; sınırdışı etmek üzere yakalanan bir kişinin gönüllü geri dönüş adı altında gönderilmesinin hukuka, AİHS’ye aykırı olduğu ifade ediliyor. Özellikle iç savaşın, çatışmanın devam ettiği bir yere zoraki geri gönderme yapılırken ‘gönüllülük’ diye bir şeyin olmayacağı ifade ediliyor.
Bu kişiler kendi istekleriyle dönebilir mi? Tabii ki dönebilir. Ama bu kendi iradesiyle ve normal koşullar altında olmalıdır. AİHM’nin verdiği bu karar, özellikle son birkaç yıldır sınırdışı etme kararı sonrasında Suriye’ye zorla gönderilen ya da ‘gönüllü geri dönüş’ adı altında gönderilen kişiler hakkında emsal bir karar niteliğindedir.
Uygulamada maalesef birçok problem yaşanıyor. Gönderilen kişilerden bazıları Suriye’deki şartlar nedeniyle veya Türkiye’ye ailesinin yanına geri dönmeye çalışırken yolda hayatını kaybediyor, bazıları orada kötü muameleye maruz kalıyor, aileler parçalanıyor.
Bu iş hak ve özgürlükler perspektifinden, hukuk çerçevesi içerisinde çözülmeli. Özellikle de hükümetin ve Göç İdaresi’nin son dönemlerde göçmen ve mültecilere yönelik düşmanlık üreten söylemlerin etkisinden uzak kalması ve mülteciler aleyhinde söylemlerde siyasetçilerden etkilenmeden insani temelde bir göç politikası uygulaması gerekiyor. Çünkü gördüğümüz kadarıyla sanki o siyasetçilere ve söylemlere yaranmak ya da cevap vermek gibi bir görüntüsü var. Bunun devlete, topluma ya da hükümete, Cumhurbaşkanına bir faydası olduğunu düşünmüyorum. Siyasetçilerden bağımsız, insan ve hukuk temelinden ayrılmadan en doğru politikayı yürütmesi lazım.
Mültecilere düşmanlık sergileyen kişilerin olurunu ya da onayını alma çabası veya görüntüsü, göç konusunda bir politikasızlığın göstergesi olarak düşünülebilir. Bunun Türkiye’ye yakışmadığını, iyi örneklere ve uygulamalara gölge düşürdüğünü düşünüyorum. Türkiye’de milyonlarca göçmen, mülteci ve geçici sığınmacı var, çoğunlukla Suriye’den gelen. Tarihi olarak da baktığımızda Türkiye’ye Balkanlar’dan, Yugoslavya’dan, Makedonya’dan, Kafkasya’dan gelenler olduğunu görürüz. Dün olduğu gibi bugün de var göç. Bu işin doğasında var, insanın olduğu yerde göç de olacak. Yeter ki bu insanların haklarına, başta yaşam hakkı olmak üzere saygı göstererek insani bir politika yürütülsün.
Güvenlik politikalarını esas alarak ya da siyasi rüzgârların etkisiyle, gündelik değişen uygulamalarla bu işi çözüme kavuşturmak ne yazık ki mümkün değil. İşin insani yönünün unutulmaması, arka plana atılmaması gerekiyor. Kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerle, iyi bir göç politikasıyla çözmek mümkün.