Ana SayfaÖZEL HABERRÖPORTAJ | Tunç Soyer: “İYİ Parti’nin aday çıkartması bizi endişelendirmiyor, İzmirli ne...

RÖPORTAJ | Tunç Soyer: “İYİ Parti’nin aday çıkartması bizi endişelendirmiyor, İzmirli ne yapacağını bilir”

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Serbestiyet’e konuştu: “Seçimler için bütün faturanın Kemal Kılıçdaroğlu’na kesilmesi büyük bir haksızlık, hepimiz oradaydık”, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun kurultaydan güçlenerek çıkacağını düşünüyorum”, “Genel seçimlerde Ümit Özlale’nin İzmir’den seçilebilmesi için kendim adaymışım gibi çok uğraştım. Ümit Özlale çok iyi bir hoca ama Türkiye’deki siyasetin sığlığına girince başka bir şey olmaya başladı”, “Sayın Akşener’in belediye bütçesinden mültecilere kaynak aktarıldığı iddiası doğru değil. Akşener, “Koku sorununu çözeceğiz” demiş. O kadar yanlış bilgilendirilmiş ki. Keşke bir gün daha kalsaydı ve gezip kendisi test etseydi koku olup olmadığını.” “İYİ Parti’nin aday çıkartması bizi endişelendirmiyor, İzmirli ne yapacağını bilir.” “Bisiklet sürmekten vazgeçmeyeceğim. Bunlar Entel-dantel konular olarak algılanıyor olabilir. Türkiye’nin de, dünyanın da kurtuluşu demokrasiye daha fazla sahip çıkmaktan geçiyor.”

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile Kültürpark’ta bisiklet sürerken başlayan sohbetimiz,  İzmir Sanat’ın yanındaki yeşillik alanda sürdü. 2019’da verdiği vaatleri hatırlattık ve beş yıl sonra ne kadarını yerine getirdiğini tek tek sorduk. En sonunda da Marcel Proust’un ünlü anketindeki 20 soruya kısa cevaplar aldık.

  • CHP sizi tekrar aday gösterecek mi?

Bence gösterecek. Ama tabii ki bu tamamen bir kanaat.

  • CHP’deki tartışmaya “Yeni Siyaset Belgesi-İzmir Duruşu” başlıklı bir belge ile katıldınız. Sizce CHP’de tam olarak ne değişmeli ve nasıl değişmeli?

İzmir Duruşu diye özellikle eklemek istedik, çünkü İzmir bu belgeyi yayınlamalıydı. İzmir kuruluşun ve kurtuluşun şehri. 15 Mayıs ilk kurşunun sıkıldığı gün, üç buçuk yıl sonra 9 Eylül bütün emperyalist güçlerin İzmir’i terk etmek zorunda kaldıkları zafer günü.

İşgal İzmir’de başlamış ve İzmir’de bitmiş. Bu sebeple kurtuluşun şehri. Ama aynı zamanda kuruluşun şehri. Çünkü daha henüz Lozan bitmeden Mustafa Kemal Atatürk İzmir İktisat Kongresi’ni düzenliyor ve bu kongre ile kurulacak yeni devletin yani cumhuriyetin iktisat programını belirliyorlar.

Türkiye’nin öncüsü olmuştur İzmir, her daim. Sadece kuruluş ve kurtuluş değil, Anadolu’daki ilklerin neredeyse hepsi İzmir’de başlamıştır. İlk konsolos, ilk futbol takımı, ilk gazete, ilk matbaa… Dolayısıyla İzmir’in tarihten bu yana gelen öncü bir rolü var. Biz o nedenle bu kaotik ortamda bir şey söylememiz gerektiğini, söyleyeceğimiz şeyin de Türkiye’ye ilham vermesi gerektiğini düşündük.

Söylediğimiz şeyin özeti şudur: CHP 100 yıllık bir parti. 9 Eylül 1922’de İzmir kurtulmuş, 9 Eylül 1923’te parti kurulmuş. Tesadüf değil bu. Atatürk, CHP’nin kuruluşunu İzmir’in kurtuluşu ile ilişkilendirmiş. 100 yıldır bu parti varsa, ayaktaysa, her türlü badirelere karşı varlığını sürdürüyorsa değişime, zamanın değişimine ayak uydurmasındandır. Yine toplumdaki değişimi doğru okuyup, bu değişime uygun bir konumlanmayı başarmak zorunda CHP. Bunu mutlaka başarmak zorundadır. 100 sene boyunca bunu başarmış bir siyasi partinin dünyada örneğine çok az rastlanır.

Biz de bu belgede değişimin nasıl olması gerektiğine dair ifadelerimiz, tespitlerimiz vardı. Daha çok sosyal demokrasiden yana, daha çok sosyal adaletten yana, daha çok soldan yana bir duruşu olmalı CHP’nin. Bisikletteyken demokrasiden ne anladığımla ilgili konuştuk, tekrar etmeyeceğim. Sadece şunu eklemek isterim ki toplumdaki dönüşümün önünü açacak şey CHP’nin politik söylemleri, berraklaşmış ve netleşmiş ideolojisi ve soldan yana olan duruşu olacaktır.

Neden böyle söylüyorum? Genel seçimlerde 6 partiden oluşan büyük bir ittifak kuruldu. Bu ittifak 2600 maddelik büyük bir mutabakat metni imzaladı. Olağanüstü kıymetli bir çalışmaydı. Demokrasi işte böyle farklı seslerin bir araya gelmesi ve ortak bir şey çıkartabilmesi demekti.

Bu süreç çok kıymetliydi fakat bir zafiyeti vardı: Siyasi partilerin tam olarak ne söyledikleri anlaşılamadı. Herkes ortak dili bulmak amacıyla kendi söylediğini törpülemek, arkaya bırakmak ve ortak söylemi öne çıkartma gayesi taşıdı. Bu da bizim ne söylediğimizin anlaşılamamasına yol açtı. Bizim ne dediğimiz tam olarak duyulmadı. Bizim ne dediğimizin net olarak ortaya konacağı, berrak bir şekilde tarif edileceği bir ideolojik tavra, duruşa ihtiyaç var. Bu duruş sosyal demokrasiden, soldan yana bir duruş olmalı. Çünkü bugün içinde yaşadığımız ne kadar problem varsa bunların çözümünün tamamı demokrasi başlığı altındadır.

  • CHP’nin sağa kaydığı yönünde de eleştiriler var. Sizin CHP’nin duruşunun solda olması gerektiği ile ilgili çıkışınız da böyle okunabilir mi?

Hayır. Ben CHP sağa kaydı demedim, öyle de düşünmüyorum. Öyle söyleyenler var tabii ama ben sadece daha solda bir duruş olduğuna ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

“Seçimler için bütün faturanın Kemal Kılıçdaroğlu’na kesilmesi büyük bir haksızlık, hepimiz oradaydık”

  • Peki bu bağlamda Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecindeki helalleşme çıkışını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu toplumda neden karşılık bulmadı?

Çok değerli buluyorum öncelikle. Çok kıymetli bir çağrıydı. Çünkü demokrasiden uzaklaştıkça her siyasi otorite, kendi tabanını konsolide etmeye yönelik bir gayretin içine giriyor. Bu da toplumu ayrıştıran, kutuplaştıran ve hatta düşmanlaştıran bir noktaya evriliyor. Bu nedenle helalleşme çağrısı çok kıymetliydi.

Şunu da eklemeliyim ki sayın Genel Başkan’ın sosyal medyada, sokakta, orada, burada bu kadar linç ediliyor olması bence büyük bir haksızlık. Yüzde 2,5 daha fazla oy almış olsaydı kimse bunları konuşuyor olmayacaktı. Ama şimdi bütün fatura ona kesiliyor. Bu da doğru değil. Çok geniş bir mutabakatla hareket edildi. Hepimiz oradaydık. Hepimizin payı var bu sorumlulukta. Ama sanki hiç kimsenin bir kusuru yokmuş gibi bütün faturayı genel başkanın omzuna asmak bana büyük bir haksızlık gibi geliyor.

“Sayın Kılıçdaroğlu’nun kurultaydan güçlenerek çıkacağını düşünüyorum”

  • CHP Grup Başkanı Özgür Özel kurultayda aday olacağını açıkladı. Sizce yerel seçimlere gidilen süreçte olası bir genel başkan değişiminin partiye ve seçim sonuçlarına nasıl bir etkisi olur?

O tamamen spekülasyon olur. Ben kurultayda bir değişim olacağını düşünmüyorum. Sayın Genel Başkan’ın kurultaydan güçlenerek çıkacağını düşünüyorum. Dolayısıyla o ihtimale dair bir öngörüm yok.

“Genel seçimler sürecinde İzmir’den milletvekili adayı olan Ümit Özlale’nin seçilebilmesi için sanki kendim adaymışım gibi çok uğraştım”

  • İYİ Parti İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne Ümit Özlale’yi aday gösterdi. Sanırım Ümit Özlale ile Bornova Anadolu Lisesi’nden okul arkadaşısınız. Tanışır mıydınız?

Okul arkadaşım değil, küçüğümdü. Alt dönemlerimden. Tanışmazdık. Genel seçim kampanyası sürecinde İzmir’den milletvekili adayı olduğunda tanıştık. Seçim kampanyasında da birçok kez biraraya geldik. Kampanyanın yürütülmesi ile ilgili aynı noktalarda durduk. Milletvekilliğini kazansın diye ben çok uğraştım, kendim milletvekili adayıymışım gibi. Ama daha öncesinden tanışmayız.

“Mültecilerin gelmesinden de gitmemesinden de biz sorumlu değiliz. Sayın Akşener’in belediye bütçesinden mültecilere kaynak aktarıldığı iddiası doğru değil”

  • Ümit Özlale’nin adaylığı açıklanırken Meral Akşener “Artık belediyenin bütçesinden mültecilere kaynak aktartılmayacak, indirim yapılmayacak” dedi. Siz belediye bütçesinden mültecilere kaynak mı aktarıyorsunuz?

Böyle bir şey söz konusu değil. Biz insan hakları temelinde bu şehirde yaşayan herkesin ihtiyacını çözmekle yükümlüyüz. Türkiye’de yaşayan insanların sığınmacı, mülteci, düzensiz göçmen vs. olduğu bizim bildiğimiz bir şey değil. Biz bilseniz bile onun elektriğini, suyu kesip alıp kapı dışına atamazsınız ki. Sonuçta bu şehirde yaşıyorlar. Biz de yerel yönetici olarak bu insanların, bu şehirde yaşayan İzmirlilere bir tehdit, bir tehlike unsuru haline gelmemesini sağlamak zorundayız. Bu şehirde yaşayan insanların huzurunu, güvenliğini temin etmek zorundayız.

Biz mültecilerin ne gelmesinden sorumluyuz ne de gitmemesinden. Bizim böyle bir rolümüz de yok. Biz sadece yerel yönetim olarak insan hakları temelinde ne yapmamız gerekiyorsa onu yapıyoruz. Bir indirim, ayrımcalık falan yasal olarak da söz konusu değil, fiilen de böyle bir şey yok. Meral Akşener yanlış bilgilendirilmiş. Sanki mültecileri İzmirlilerden ayırıyor ve onlara daha fazla imkan sağlıyormuşuz gibi bir algı yaratılmaya çalışılmış.

Koku meselesi de aynı şekilde. Akşener, “Koku sorununu çözeceğiz” demiş. O kadar yanlış bilgilendirilmiş ki. Keşke bir gün daha kalsaydı ve gezip kendisi test etseydi koku olup olmadığını.

“Ümit Özlale çok iyi bir hoca ama Türkiye’deki siyasetin sığlığına girince başka bir şey olmaya başladı”

Ümit hoca (Özlale) çok iyi bir hoca. Dünyanın önde gelen üniversitelerinde öğretim üyeliği yapmış, Hüsnü Özyeğin Üniversitesi’nde sevilen başarılı bir akademisyen. Ama Türkiye’deki siyasetin sığlığına girince başka bir şey olmaya başladı. Çok üzülüyorum. Doğrusu en çok onun için üzülüyorum. İlk günden beri söyledikleriyle ilgili hakikaten çok üzülüyorum.

“İYİ Parti’nin aday çıkartması bizi endişelendirmiyor, İzmirli ne yapacağını bilir”

  • İYİ Parti’nin aday çıkartması ve muhalefetin oylarının bölünmesi sizi endişelendiriyor mu?

Hayır endişelendirmiyor. İzmirli ne yapacağını çok iyi bilir. İzmirli kimse için çantada keklik değildir. İzmirli Türkiye’nin başka bir şehrindeki vatandaşlarından çok daha eleştireldir, çok daha ince eleyip sık dokur, ayırt etmeyi başarır doğru yanlış konusunda. Dolayısıyla ben İzmirlilerin İzmir’den vazgeçmeyeceğinden eminim.

“Seçimlerden sonra Erdoğan’a mektup yazarak onay bekleyen projelerimizi anlattım”

  • Mehmet Şimşek bakan olduktan sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın beklettiği onaylar verildi. Şimşek’le bir diyaloğunuz oldu mu?

İzmir her şeyden önce zaman kaybetti. Biz bir sene önce Narlıdere metrosu için Avrupa Yatırım Bankası’ndan aldığımız 30 milyon euroluk kredinin son diliminin aktarılması ile ilgili talepte bulunmuştuk. Yaklaşık bir sene sonra gelmiş oldu bu onay. Elbette çok üzücü. Çünkü biz Hazine kefareti, teminatı falan bir şey istemiyoruz. Bizim bulduğumuz finansman kaynağı biz hakedişimizi yaptıkça, işi ilerlettikçe o parayı aktarıyor bize. Ama uzun bir süre hakettiğimiz parayı alamadık. Sadece bir imza atılmadığı için.

Ben seçimler biter bitmez Sayın Cumhurbaşkanı’na bir mektup yazdım. O mektubun ekine de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin iktidarın onayını bekleyen tüm meselelerini ayrıntıları ile yazdım. 4 başlıkta beklediğimiz talepler yerine gelmiş oldu. Ama daha onlarcası var bekleyen…

“Benim için bisiklete binmek bir şov değil, tutku. İnsanları özendirmek için eskisinden daha çok bisiklete biniyorum”

  • İzmir denince akla senelerdir koku problemi geliyor. Biz iki gündür İzmir’i gezdik fakat kötü bir kokuyla karşılaşmadık. İzmir’de bu sorun geçici olarak mı çözüldü yoksa kalıcı olarak bu dert bitti mi?

İzmir’de koku sorunu kalıcı olarak çözüldü. İşin geçmişiyle ilgili birkaç şey anlatmak isterim size. 50 yıl önce Körfez’de denize giriyordum ben. Büyük bir keyifle yüzerdik. Berrak bir suyu vardı Körfez’in. 50 yıl içerisinde her şey değişti. Önce çok felaket bir koku başladı. Bu kokudan şehre girilmiyordu neredeyse. Bayraklı ve civarında burnumuzu tıkayarak yürürdük. O derece. Sonra Büyük Kanal Projesi yapıldı. Bu proje ile denize akan pis su, 2 metrelik dev dürzlerle şehrin iki ucundaki; Narlıdere’deki ve Çili’deki arıtma tesislerine taşındı. Uzunca bir süre koku problemi bitti. Çünkü Körfez’e pis su akmamaya başladı.

Fakat zamanında Büyük Kanal Projesi gerçekleştirilirken büyük bir tasarım hatası yapılmış. Bunu ben göreve başladığım zaman fark ettim. Çünkü koku vardı. Olmaması lazımdı. Araştırmaya başladık, akademisyenlerden destek aldık… Sonra gördük ki şehrin pis su kanalları yağmur su kanalları ile birlikte çalışıyor. Adına birleşik sistem demişler. Pis su, yağmur suyuyla birleşerek o büyük kanala geliyor ve arıtma tesislerine gidiyor. Bu şu anlama geliyor; siz arıtma tesisini 100 birim pis su için yapmışsınız ama oraya 150 birim, 160 birim su taşıyorsunuz. Dolayısıyla tesis suyu tam olarak arıtamadan Körfez’e deşarj ediyor. Kokunun temel sebeplerinden birinin bu olduğunu gördük.

Kokunun ikinci sebebinin ise, bölgede iki buçuk milyon metreküp çamur birikmesi olduğunu gördük. Tesis yapıldığı günden itibaren çamurla ilgili hiçbir şey yapılmamış. O çamur birikmeye devam etmiş.

Bütün bunları görünce; bizim öncelikle Körfez’in kirlenmesini engelleyecek bir çare bulmamız lazım. Çünkü biliyoruz ki Körfez’i kirletmezsek doğanın sirkülasyon, kendini yenileme gücüyle bir temizlik olacaktı. Bu sebeple çok ağır bir çalışma başlattık. 260 kilometre pis su, yağmur suyu ayrıştırma kanalı yaptık. Bunu yapmak çok zordu çünkü adeta şehri yeniden inşa ettik. Mesela alt yapısı bitmiş, üst yapısı bitmiş, hiçbir problemi kalmamış, parkı bahçesi yerinde birçok mahalleye girip, orayı kazıp, kanalları bozup iki ayrı kanal yaparak yağmur suyunu ayrı, pis suyu ayrı toplayacak şekilde düzenliyoruz ve üstünü tekrar kapatıyoruz, asfaltını, parke taşını yapıyoruz…

Bir şehrin içinde 260 kilometre böyle bir çalışma yapmak gerçekten çok ağır bir yüktü. Çok büyük bir riskti. Ama bunu yaptık ve Körfez’e akan bu pis suyun önemli bir bölümünü ayrıştırarak taşımayı başardık.

Daha sonra üç faz halinde yapılmış olan tesisin bütün havuzlarını boşalttık, çamurunu temizledik, sıfırladık, bakteri müdahalesini yaptık, her şeyini yaptık ve hiç bakımı yapılmamış olan üç fazın tamamen yenilenerek çalışmasını sağladık. Çamuru da kurutup oradan ayırdık ve yenisinin girmesini engelledik. Suyu da ayrıştırarak taşımaya başladığımız için Körfez’e temiz su gelmeye başladı.

Bu çalışmalarımız çok hızlı sonuç verdi ve koku kesildi. Daha çok var bu süreçle ilgili anlatılması gereken ama özetle Körfez’deki koku sorunu bitmiştir. Biz çok kısa süre sonra bu yağmur suyu ile pis su ayrıştırma kanallarını tamamlayacağız. Oradaki direnaj şu anda İç Körfez’e akıyor, onu Dış Körfez’e akıtacak bir başka direnaj kaynağı bulduk. Dolayısıyla biz temizlenmiş suyu bile Körfez’e hiç basmayacağız bundan sonra. Tamamen İzmir’in dışına, Dış Körfez’e basacağız. Bu sorunu kökünden çözüyoruz. Çok doğru bir yoldayız. Daha ilk seneden çok iyi sonuçlar almaya başladık. Geçen sene çok ağır bir koku sorunu vardı bu şehirde. Bu yaz hiç olmadı diyebilirim. Bize gelen koku şikayetleri %90 düştü.

“Depreme karşı zemin hareketliliği çalışması yapan tek şehir biziz”

  • İzmir yeni bir depreme hazır mı?

Türkiye’de hiçbir şehir depreme hazır değil. Ama şöyle ki; deprem olmadan önce Türkiye’de ilk kez İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Deprem Daire Başkanlığı’nı biz kurmuştuk. Çünkü İzmir’in bir deprem kenti olduğunu biliyorduk. Buna hazırlık yapmak için belediye içerisinde böyle bir daire başkanlığı kurduk. Ne yazık ki daha sonra İzmir depremi ile karşılaştık.

İzmir depreminin ardından biz çok önemli üç çalışmayı başlattık. Bir tanesi zemin hareketliliği çalışması. 10 üniversiteden 84 akademisyen ile 36 aylık bir çalışma programı belirledik ve bu programın sonuna geldik. 200 metreye 200 metrelik karenajlar halinde yeraltı fotoğraflarını çekiyoruz. Mikro bölgeleme çalışması deniyor buna. Böylece İzmir’in altındaki tüm fay hatlarının ne zaman deprem ürettiğini, ne aralıklarla bu depremlerin yaşandığını, ne kadar şiddette bir deprem üretebileceği gibi bilgileri güncelliyoruz. Çünkü şu anda fay hatlarıyla ilgili bildiklerimiz 1970’lerdeki haritalara dayanıyor. Bunun güncellenmesi, yeni teknoloji ile yeniden ölçülmesi gerekiyordu. Türkiye’de şu anda bunu yapan tek şehir İzmir.

Diğer yandan ise zemin hareketliliği çalışmamız devam ediyor. Orada da zeminin tsunami üretme riski nedir, zemin hareketlerinin geçmişte nasıl seyrettiği, gelecekte nasıl seyredebileceği ile ilgili çalışmalar yapılıyor. Bütün bunların bilgisi güncelleniyor.

Bir yandan ise binaların dayanıklılığını ölçüyoruz. Her binaya deprem dayanıklılık karnesi çıkartıyoruz. Depremin merkez noktası olan Bayraklı’da 33 bin binanın tamamını bitirdik. Bunu da inşaat mühendisleri odasıyla yaptığımız protokol çevresinde gerçekleştirdik. Bornova’da 60 bin binanın taraması gelecek ay bitmiş olacak. Böylece 100 bin binanın deprem karnesi çıkmış olacak. Önümüzdeki senelerde de İzmir metropolündeki tüm binaların karnesini çıkartmak istiyoruz.

Yapmak istediğimiz şey; bu şehirde yaşayan insanların yaşadıkları şehrin ne kadar güvenli olduğunu bilmesi. Onun dışında her şey aslında daha tali. İnsan önce güven duymalı yaşadığı şehirden. Eğer bu güven duygusunu yaratamıyorsanız, ağzınızla kuş tutsanız bile şehrin konforonu artırmanızın, bisikletin, yenilenebilir enerjinin vs. hiçbir kıymeti yok. Önce buranın dirençli bir kent haline gelmesi lazım. Bunun için de önce envanteri çıkartmanız lazım.

Şehrin zafiyetleri neler, güçlü noktaları neler, geleceği nasıl planlanmalı, 50 yıl sonra nasıl olmalı, daha güvenli yaşam alanları nerede oluşturulmalı? Hayat bizim ömrümüzle sınırlı değil ve hayat devam ediyor. Asıl sorumluluğumuz gelecek nesillere içerisinde güvenle yaşayacakları bir şehir bırakmak. Bu nedenle biz sadece ders çıkartmıyoruz depremden, o depremin ışığında geleceği tasarlamak. Biz geleceği kurmak, tasarlamak istiyoruz. Gelecek öyle bekleyerek gelen bir şey değil. Nasıl inşa ederseniz öyle yaşıyorsunuz.

  • Büyük bir deprem yaşamış bir şehrin belediye başkanı olarak beklenen büyük İstanbul depremi sizi de endişelendiriyor mu?

Beni daha çok İzmir depremleri endişelendiriyor. Tabii ki İstanbul metropolünde yaşanacak büyük bir deprem de tabii ki bizi endişelendirir, kaygıyla takip ederiz ama bizim bütün hazırlığımız İzmir’de yaşanacak bir depremle ilgili.

“Eğer kötü koku, çöp, çamur, çukur gibi algı operasyonları doğru olsa İzmir Türkiye’nin her yerinden bu kadar göç almazdı”

  • İzmir’e İstanbul’dan bıkanların geldiği doğru mu?

Sadece İstanbul’dan değil, İzmir Türkiye’nin her yerinden göç alıyor. İzmir sadece Çorum’dan Kayseri’den Aksaray’dan göç almıyor. Daha çok Ankara ve İzmir’den göç alıyor. Beyaz yakalıların göç ettiği bir şehir İzmir.

Neden böyledir diye araştırdığınız zaman çok net cevaplar bulursunuz. Eğer; ‘şehirde koku var’, ‘çöpten geçilmiyor’, ‘her taraf çukur, çamur’ gibi algı operasyonlarına inanırsanız kimsenin gelmemesi lazım. Ama geliyor insanlar.

Birincisi; İzmir’deki yaşam kalitesi yüksektir. Bu bir olgudur. Siz istediğiniz kadar algılarla yönetmeye çalışın hikayeyi, insanlar bu olgu var olduğu için gelmeye devam ediyorlar.

İkincisi; sadece ağaçlar, sahiller, sokaklar, parklar, yollar değildir insanları bir şehre çeken. Toplumsal iklimdir. Ekolojik iklim kadar toplumsal iklim de insanları cezbeder. Çünkü burada demokrasi vardır. Demokrasi bu şehrin en temel özelliklerinden biridir. İnsanlar birbirlerine karşı hoşgörülüdür, toleranslıdır. Bu sosyal bir gendir.

İzmir, Yüzlerce yıl boyunca Akdeniz’in en güçlü liman şehri olmuştur. Liman şehri olmak ne demek? Farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı etnik kökenlerden insanlar bir araya gelmişler, birlikte ekmeklerini büyütmüşler, birlikte yaşamayı öğrenmişler. Aslında demokrasi de bundan başka bir şey değildir zaten. Birlikte yaşamanın kültürüdür demokrasi. Öyle olduğu için bu yaşam biçimi sürdürülmüş ve bugüne kadar devam ettirilmiştir İzmir’de.

İzmir’de Türkiye’nin hiçbir yerinde olmayan bir şey olur; bir Adanalı, bir Sivaslı Türkiye’nin neresine giderse gitsin yine Sivaslıdır, yine Adanalıdır. Ama İzmir’e geldikten 6 ay sonra İzmirliyim der. Bu şehir içine alır, kucaklar ve İzmirli yapar. Liman kenti olmanın getirdiği sosyal gen bu topraklarda devam eder.  O nedenle İzmir daha çok göç almaya devam eder ve bu göç İzmir’i çoğaltan, zenginleştiren bir göçtür.

‘Yeter artık gelmesinler, İzmir potansiyelini aştı’ diyenler de var ama bizim yerel yöneticiler olarak görevimiz gelen insanların yaşayacağı alanları genişletmek, başka yaşam alanları oluşturmak ve insanların bir arada yaşamasını sağlayacak çareler üretmektir. Biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki Türkiye’de demokrasi sıkıştıkça İzmir nefes alınacak bir alan olarak var olmaya devam edecektir.

  • 6 Şubat depreminden sonra da çok göç aldınız mı?

Biz ilk anda İZBB’nin hissesi olan, kapalı durumdaki bir oteli, Hilton Oteli’ni depremzedelere açtık. İzmir depreminde de yapmıştık bunu. Yine İzmir depreminde olduğu gibi 6 Şubat depremlerinin ardından “1 Kira 1 Yuva” seferberliği başlattık. Bu seferberlik çerçevesinde yaklaşık 50 bin vatandaşımızın İzmir’de yaşamasını ve konuşlanmasını mümkün hale getirdik. Çünkü 1 Kira 1 Yuva tamamen vatandaşın imecesiyle yaratılan bir seferberlikti. Orada da her bir depremzedenin 3-4 ay kirasını karşılayacak şekilde 10 bin TL ödeme yapılıyordu.

Tabii şimdi 10 bin TL hızlı enflasyon ve hayat pahalılığı sebebiyle değerini kaybetti ama kampanya zamanında iyi bir paraydı. İnsanlar o en mağdur anlarında en azından başlarını sokacak bir yuva bulmuş oldular. Bu, hem İzmir’e olan talebi ayakları yere basan bir talep haline dönüştürüyordu hem de Türkiye’nin başka yerlerine göçen insanlara daha sağlam bir yuva kurma ihtimali veriyordu. Depremzedelerin ne kadarı İzmir’de kaldı, ne kadarı döndü bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki o dönemde İzmir’e gelen depremzedeler çok huzurlu ve çok mutlu bir dönem geçirdiler İzmir’de.

  • Bisiklet sürdüğünüz için fazla Avrupai olmakla, Batı hayranı olmakla eleştirildiniz. Ne diyorsunuz?

Doğrusu bunu anlamlandırmak pek mümkün değil. Benimkisi bir şov değil. Ben çocukluğumdan itibaren hep bisiklete bindim. Biz gençliğimizi geçtikten sonra orta yaşlarda da bisiklet sürmeye devam ettik. Biz her sene arkadaşlarımızla Toroslar’ı bisikletle geçerdik mesela. Onlar hala devam ediyorlar ama ben gidemiyorum belediye başkanı olduğum için.

Kısacası bisiklet benim için bir tutku. Ben bisikleti şov olsun diye kullanmıyorum. Ama aynı zamanda temiz bir ulaşım aracı, hem sağlıklı bir yaşam biçimi hem de ucuz. Tüm bu avantajları ortadayken, bu ‘fazla Avrupai bulunuyor’ diye eleştirilere kulağımızı açıp bisiklete binmekten vazgeçecek değilim. 

Ben bisiklete özendirmek için geçmişte bindiğimden daha çok bisiklete biniyorum. Hiç aksatmadan, her sabah mutlaka biniyorum.

“Popülizmin sonu doğru bildiklerinizden vazgeçmektir ama ben popülizme teslim olmadım, olmayacağım”

Popülizmin sonu doğu bildiklerinizden vazgeçmektir. Ama ben o popülizme teslim olmadım, olmayacağım. Çünkü bisikletin ben bu ülkenin geleceği olduğunu düşünüyorum.

  • Dans etmeniz, sokak hayvanları için yaptıklarınız, sığınmacı hakları ile ilgili açıklamalarınız de eleştiriliyor. Türkiye için bu kadar sosyal demokratlık fazla mı?

Hayır. Tam tersine ben Türkiye’nin de dünyanın da ihtiyacının sosyal demokrasi olduğunu düşünüyorum. Çünkü ben bugün dünyada güçlenen totaliter ve popülist iktidarların demokrasinin zaafiyeti sebebiyle ortaya çıktığını düşünmüyorum.

Tam tersine, demokrasi insan evladının bu kainattaki en büyük inovasyonlarından biri olmaya devam ediyor. Onun erdemleri hala en güçlü, en değerli erdemler olarak varlığını koruyor. Ve fakat demokrasinin uygulanmasında, teknolojiyle buluşmasında eksiklikler var muhtemelen. Ama bunlar var diye demokrasiden vazgeçmek, demokrasiyi sadece 5 yılda bir sandığa gitmekten ibaret bir rejim olarak kabul etmek doğru değil.

Ezilenlerin haklarını, emeğin hakkını, özgürlükleri, temel hak ve hürriyetleri, düşünce özgürlüğünü, şeffaflığı, hesap verilebilirliği ve katılımcılığı içeren bir demokrasi gerçek bir demokrasidir. O nedenle sadece sosyal demokrasiye değil, ekolojik demokrasiye ve ekonomik demokrasiye ihtiyaç var.

Bunlar şu anda entel-dantel konular olarak algılanıyor olabilir. Ama bunlardan asla vazgeçmeyeceğiz. İnsanların da, Türkiye’nin de, dünyanın da kurtuluşu demokrasiye daha fazla sahip çıkmaktan geçiyor. Bugün yoksulluk yaşıyorsak, hürriyetlerimizin azaltıldığını düşünüyorsak demokrasinin eksik uygulanmasından kaynaklanıyor. O nedenle isteyen istediğini söyleyebilir; biz sosyal demokrasiyi, emekten yana sol değerleri savunmaya devam edeceğiz.

  • İzmir’in heyecanını kaybetmiş bir şehir mi?

Sabah Şasal Su Fabrikası açılışı vardı. Orada dedim ki “İzmir ne heyecandan vazgeçer, ne İzmir’den vazgeçer.” Orada görmeliydiniz, açılışı Hüsnü Şenlendirici yaptı. Hep beraber onun şarkılarına eşlik etti kadın muhtarlarımız. Kalkıp dans ettiler. Sabahın on buçuğundan bahsediyoruz. İzmir, heyecanını her daim koruyan bir şehir. Türkiye için iyi ki İzmir var.

***

2019’DA NE VAAD ETMİŞTİ & NE YAPTI?

  • Alsancak Garı, Karşıyaka Vapur İskelesi Önü ve Basmane 9 Eylül Meydanı’nda trafiği yer altına almak

Bu, başka birtakım düzenlemelerin yapılması zorunluluğunu ortaya koydu. Örneğin Alsancak Garı önündeki trafiğin yeraltına alınması, alternatif bir güzergah olmadığı için ve önce o alternatifin yaratılması gerektiği için bize önemli bir zaman kaybı yarattı. Özellikle Ege Mahallesi – Yüksel Paşa arası ve Mimar Sinan Caddesi – Fabrika Caddesi arasında bir güzergah açmanın zorunluluğunu ortaya çıkarttı. Bunlardan biri için hazırlıklar tamamlandı fakat ne yazık ki Temmuz ayında yaptığımız ihaleye katılım olmadı. Ama devam edeceğiz, sadece biraz daha zamana ihtiyaç var. Çünkü çok kapsamlı bir alternatif hazırlığı gerektiriyor.

  • Deniz ulaşımı kapasitesini 4,5 kat arttırmak

Bizim 3 arabalı feribotumuz vardı, bunu 7’ye çıkarttık. 2 tane satın aldık, 2 tane de kiraladık. Şu anda seferlerini hafta içi 2,8 katına; hafta sonları 3,5 katına çıkartmış olduk. Normal feribotlarımızı da 15’ten 20’ye çıkarttık. Bu sayede şehir içi karayolu ulaşımında önemli bir rahatlık sağlandı. Bunu daha da arttıracağız.

  • İzmir’de kişi başına düşen yeşil aran oranını 2 kat arttırmak

Bu vaadimizi görev sürem içerisinde tamamlamış olacağız. 30 tane yaşayan park projemiz vardı. Bunların tamamını kendi görev sürem içinde bitirmiş olacağım.

  • İzmir Deniz Projesi

Az öncekiyle aynı şekilde Körfez’de trafiği rahatlatacak, karadaki trafiği rahatlatacak, Körfez’in ulaşım amacıyla kullanması yönünde bir taahhüttü bu. Gerçekleşiyor.

  • İçilebilir musluk suyu

Bu vaadimizi de tamamladık. Şu anda İzmir’in her yerinde içilebilir su veriyoruz. Fakat evlerdeki tesisatın ne kadar temiz olduğuna, ne kadar eski olduğuna ve hangi malzemeden olduğuna emin olamadığımız için bunu ilan edemiyoruz. İçilebilir su veriyoruz ama ‘İçin kardeşim’ diyemiyoruz.

  • İzmir’e bir sanat üniversitesi kazandırmak

Onunla ilgili birçok üniversite ve kurumla görüşmelerimiz, çalışmalarımız devam ediyor.

  • Okullara bostanlar kurmak

Ben Seferihisar belediye başkanıyken bunu yapmıştık. Burada da, İzmir genelinde de yapmayı düşünmüştük fakat Milli Eğitim ile bunun çok daha zor ve zaman kaybına sebep olacak bir süreç olduğunu gördük. Mahallelerde yapmaya başladık. İzmir’in arka mahallelerinde bostanlar kurduk. Bu bostanlarda kadınlar hem sosyalleşiyorlar hem de aile ekonomisine destek verecek üretim yapıyorlar.

  • Avrupa Bisiklet Ağı’na girmek (EuroVelo)

Girdik.

  • İzmir’i inovasyon üssü yapmak

Bunun için TÜSİAD ile bir girişimcilik merkezi kurduk. Her sene bir temada girişimcileri buluşturuyoruz. İlk sene tarımdı, geçen sene ulaşımdı. Hem burada başarılı inovasyonları ödüllendiriyor hem de işimize yarayacak olanları belediye olarak alıyoruz.

Ayrıca İzmir Ticaret Odası ile birlikte İzmirQ adında bir şirket kurduk ve çalışmalar yürütüyoruz.

Bir de İZPAŞ bünyesinde yürüttüğümüz bir kuluçka merkezi projemiz var. İZPAŞ’ın büyük kulesini girişimciler için bir kuluçka merkezi olarak kullanıyoruz.

  • İzmir’deki elektrik tesisini şehre kazandırmak

O benim vaadim değildi ne yazık ki. Ben 8 Nisan’da mazbatayı aldım, 14 Nisan’da ihalesi yapılmıştı. Elektrik fabrikası o. Ne yazık ki biz ihaleye girdik, 35 milyon lira vermeyi taahhüt ettik ama bakanlık ihaleyi iptal ettik. Biz orayı alamadık bu sebeple ve yine ne yazık ki bina çürüyor. Tekrar ihale de yapmıyorlar. O binanın çürümesine seyirci kalmayı tercih ettiler.

  • Otopark kapasitesini 100 bin araca çıkartmak

Şu anda hangi rakama eriştik bilmiyorum ama bir hayli yol aldığımızı söyleyebilirim.

  • Raylı sistem uzunluğunu 470 kilometreye çıkartmak

Şu anda 3 tane hafif raylı sistem ve metro çalışması devam ediyor. Narlıdere metrosunu Ocak sonunda en geç açmayı hedefliyoruz. Çiğli Tramvayı’nı yine benim görev süremde tamamlamayı hedefliyoruz. Buca metrosu İzmir tarihinin en büyük yatırımı ve tamamen dışarıdan bulduğumuz 490 milyon euroluk, %3,20 faiz, 4 yıl ödemesiz ve 12 yıl vadeli finansman kaynağı ile yaptık. 4 yıl içerisinde bitecek bu proje de. Son olarak bir de 55 kilometrelik Aliağa-Bergama İzban hattı var. Onda bizim sorumluluğumuzdaki kısmını yaptık. TCDD’nin güzergahı açmasını bekliyoruz. Uzun vadedeki taahhütlerimiz ile ilgili ise; hem Gaziemir-Karabağlar metrosu hem de Kemalpaşa metrosu ile ilgili yol alıyoruz. Gaziemir-Karabağlar metrosunda sondajlar bitti, projeler tamamlandı. Bu konuda da orta vade ve uzun vadede vaat ettiğimiz hedeflerimize ulaşacağız.

***

20 SORU 20 CEVAP

  • En sevdiğiniz kelime?

Hayat.

  • Nefret ettiğiniz kelime?

Nefret.

  • Sizi ne heyecanlandırır?

İzmir.

  • Heyecanınızı ne söndürür?

Vefasızlık, nankörlük…

  • En sevdiğiniz ses?

Demin güzel bir kuş sesi geldi. Kuş sesi diyebilirim çünkü hayatı ve güzelliği hatırlatıyor.

  • Hangi sesten nefret edersiniz?

Nefret sesi.

  • Hangi mesleği yapmak istemezdiniz?

Bilmiyorum, her şeyi yapardım diye düşünüyorum.

  • Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz?

Resim yapmak. Hep çok kıskanmışımdır güzel resim yapanları. Hiç beceremedim. Şiir yazmayı da çok isterdim ama hiç beceremedim. İkisini de denedim ama çok kötü sonuçlar çıktı.

  • Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz?

Kendimden çok memnunum. Başkası olmak istemezdim.

  • Nerede yaşamak isterdiniz?

İzmir’de.

  • En önemli kusurunuz nedir?

Benim genellikle en büyük eleştirim zarafet ile zafiyetin karıştırılmasıdır. Ama o karıştıranlara karşı yeterince cevap vermediğim ve gereğini yapmadığım için kendimi eksik bulurum.

  • Size en fazla keyif veren kötü huyunuz nedir?

Az içiyorum ama sigara.

  • Kahramanınız kim?

Benim kahramanım Mustafa Kemal Atatürk. Ama daha çok sayabilirim: Pepe, Jose Mojica, Nazım Hikmet… Çok var, bu kadarla bırakayım.

  • En çok kullandığınız küfür/argo?

Argo ve küfür kullanmam.

  • Şu anki ruh haliniz nasıl?

Çok heyecanlıyım. Çok iyiyim.

  • Hayat felsefenizi bir sloganla özetleseniz bu ne olurdu?

“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” olabilir ve bir de Nazım Hikmet’in şu dizeleri:

“Yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,

Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

Yaşamak yani ağır bastığından.”

  • Mutluluk rüyanız nedir?

John Lennon’un Imagine şarkısı geldi aklıma… Öyle bir dünya… Kardeşçe yaşanan, sınırların olmadığı bir dünya…

  • Mutsuzluğun tanımı sizce nedir?

Umutsuzluk.

  • Nasıl ölmek isterdiniz?

Uykuda.

  • Peki öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı’nın kapıda size ne söylemesini isterdiniz?

“Fena değil, iyi iş çıkarttın. Gel bakalım!”

- Advertisment -