“Hepsi çok akıllıydı. Dersleri iyiydi. Ama ben hasta olduğum için okulu bıraktılar. Akşam eve gelirken çikolata isterlerdi, gider borç alırdım birinden ve canları ne çekiyorsa onu almaya çalışırdım. Çocuklar aç uyurdu. Ama o kadar mutluyduk ki. Eşim ve çocuklarım da çok mutluydu, huzurluyduk. Her şeye rağmen birbirimize tutunmuştuk.’’
8 Kasım’da Bursa’nın Yıldırım ilçesinin Değirmenönü mahallesinde üç katlı binanın birinci katında çıkan yangında eşi Amine El Cesim (31) ile çocukları Yasir (1), Ahmed (4), Gerem (6), Meryem (9), Ali (10) ve Muhammed El Cesim’i (3) kaybeden Suriyeli baba Hüseyin El Cesim, ‘her şeye rağmen mutlu’ aile hayatını böyle anlatıyor.
Korkunç olayda Hüseyin El Cesim’in evde misafir olarak bulunan yeğenleri Ahmed (10) ve Ali El Cesim de (11) hayatını kaybetti.
Baba El Cesim’i, yaşadığı felaketin ertesi günü getirildiği kardeşinin evinde ziyaret ettik. Mehmet Akif Ersoy mahallesindeki ev aynı zamanda taziye evi. Bu mahalle de yangının çıktığı Değirmenönü gibi yoksul Suriyeli göçmenlerin yoğun olduğu bir bölge. Evlerin çoğu gecekondu. Doğalgaz yok, çoğu evde soba da yok. Koltuksuz salonda taziye için toplanan erkekler ve kadınlar var; yaşları 2 ile 15 arasında değişen bir sürü de çocuk… Altı evladıyla eşini kaybeden baba, kardeşiyle yan yana oturuyor. Salonda sigara içmeyen kimse yok neredeyse. Baba, hayatını kaybeden çocuklarının fotoğraflarına bakıyor ara ara. Ağlıyor. Arkadaşları sabır telkin edip ağlamamasını söylüyor; bunu anlamak için Arapça bilmeye gerek yok.
Hüseyin El Cesim (ortada), sağında kardeşi Ahmed El Cesim, solunda çocukların babaannesi Büşra El Cesim.
Babayla, ailenin bir yakını olan tercüman aracılığıyla konuşmaya başladık. İlk olarak Halep’ten Türkiye’ye uzanan hikâyelerini sordum.
Baba El Cesim’in Halep’te kamyon şoförlüğü yaptığını, savaş başlayana kadar kazancının iyi, Türkiye’ye gelmeden önce maddi durumlarının yerinde olduğunu öğreniyorum. Ailesine de kendisine de istediği her şeyi alabildiğini, oradayken çok mutlu bir hayatları olduğunu anlatırken heyecanlanıyor. Eşiyle görücü usulü evlenmişler; “Biz evlendikten sonra birbirimize çok bağlandık’’ derken gözleri doluyor.
2011 yılında başlayan savaştan altı yıl sonra Türkiye’ye gelmeye karar vermiş aile. Önce dede ve babaanne, onların ardından El Cesim ve ailesi gelmiş. Bir buçuk sene İstanbul’da kalmışlar. İstanbul’da da tıpkı Bursa’da olduğu gibi kâğıt toplayıcılığı yaparak geçimini sağlamış Hüseyin El Cesim. Çocuklar okula gitmişler önce ancak maddi yetersizlikler yüzünden okulu bırakıp fabrikada çalışmaya başlamışlar babalarına destek olmak için.
Meryem’in doktor, erkek çocuklarının polis olmak istediğini anlatıyor baba ağlayarak.
Yangının çıktığı evden önce doğalgazlı bir evde oturuyorlarmış. Ancak ev sahibinin art arda zam yapması nedeniyle oradan çıkmak zorunda kalmışlar ve sobalı bir eve taşınmışlar.
“Zor bir yaşantımız vardı. Ali ve Meryem tekstil atölyesinde çalışıyor. Sana yardımcı olmak istiyoruz, çalışalım baba diyorlardı. Her şeye rağmen mutluyduk. Tam yavaş yavaş durumum iyileşiyordu. Soba da almıştım.’’
Bursa’ya geldikten sonra Göç İdaresi’nden 120 TL’lik bir yardım almışlar. Hepsi bu. Bunun dışında ne sosyal hizmetlerden evlerine gelip bakan ne de çocukların okul durumunu soran birileri olmuş.
Ayrımcılık ayrı bir dert tabii. Hüseyin El Cesim kendilerine karşı ayrımcılığın son yıllarda çok arttığını anlatıyor. “Suriye’de durum iyi olsa giderdik. Keyfimizden gelmedik. Herkes bir dertle geldi Türkiye’ye. Son birkaç yıldır ayrımcılık, dışlama, nefret iyice çoğaldı. Kimse bizi istemiyor ama gidecek başka yerimiz yok.’’
Acılı babanın yanında yaşlı annesi Büşra El Cesim var hep. Elini tutuyor, oğluna destek oluyor. O da ihmal, göç ve kimsesizliğin onları bu duruma getirdiğini anlatıyor. Eşi, üç sene önce bayram izninde Suriye’ye gitmiş, bir daha da geri gelmesine izin verilmemiş. Dede, tek başına hâlâ Suriye’de.
“Yıllardır buraya getirmeye çalışıyoruz ama izin çıkmadı. Kocam hasta, kalbinden rahatsız. Bu haberi duyduktan sonra felç geçirmiş. Yanımıza gelmek istiyor ama gelemiyor. Bu kadar acının üstüne bir de bu var. Ne olur sesimizi duyurun, duyun.’’
Sorularım bittikten sonra evin içinde dolaşıyorum. Evde on-on beş kadar çocuk var. Bursa, İstanbul’a göre daha soğuk bu aylarda. Çocukların üzerinde incecik kıyafetler var. İsimlerini, yaşlarını, ne yaptıklarını soruyorum. Neredeyse hepsi çalışıyor, okula gitmiyor. Çok az Türkçe biliyorlar. Muhammed isimli 10 yaşındaki çocuk, ara ara acılı babanın yanına gidip sarılıyor, ağlıyor. Akrabalar zorlayarak baba ve Muhammed’i ayırıyor.
Hayatını kaybeden çocukların Youtube kanalı
Yangında hayatını kaybeden çocukların bir Youtube kanalı varmış. Baba, bu videoları izleyip ağlıyor. Çocuklar ve anneleri mutlu anlarını bu kanalda paylaşmışlar:
https://www.youtube.com/channel/UCw5fMfhteeAKcn31q5tv6pA/videos
Evin içinde hangi odaya dönsem, birileri yardım istiyor. Para ya da yiyecek değil ama; kiminin kimliği yok, kimini nüfusa erkek diye kaydetmişler hastaneye gidemiyor, kimi çocuğunu okula yollamak istiyor…
Çocuklarını ve eşini kaybeden baba, bu mahallede, bu evde kendine yeni bir hayat kurmaya çalışacak. Taziye sebebiyle şimdi kalabalık olan etrafı birkaç güne dağılacak ve acısıyla yalnız kalacak. Bu mahallede bir sürü çocuğun ve kadının hayatı açlık ve yoksulluk, bir sürü erkeğin derdi ailesini ayakta tutmaya çalışmak.
Adını bu acı olaya kadar hiç duymadığımız bu mahallede belki de çoğumuz yürümeye bile korkarız. Ama buradaki acı ve ihmal, feci yangından sonra da belli ki aynen sürecek. Olaylardan sonra ne bir siyasetçi ne de bir siyasi parti gelip aileyi, babayı ziyaret etmiş.
Bir sürü çocuğun ve bebeğin ısınmaya çalıştığı bu gecekondu evde, küçük elektrikli bir soba var sadece.
Baba Hüseyin El Cesim, büyük acısına rağmen bizi arabaya kadar geçiriyor. Ve bizden tek bir isteğinin olduğunu söylüyor ağlayarak:
“Ne olur babamı Suriye’den geri getirin. En azından onunla teselli bulayım. Hiçbir şey istemiyorum. Babama sarılmak, çocuk gibi ağlamak istiyorum. Gördüğünüz herkese söyleyin, babamı geri göndersinler…’’
Aile, sadece onları ziyaret ettiğimiz için bu zorluklar ve imkânsızlıklar içinde bize bir araç ayarlamış. Araca binip uzaklaşıyoruz; arkamızda bir sürü çocuk.