Ana Sayfa100 yıl önceden bir anket...

100 yıl önceden bir anket…

 

 

1921 yazı Türkiye tarihinin en karanlık dönemidir. O yaz aylarında ülkenin yaşadığı beka sorunu gibi bir beka sorunudur.

 

Yunan ordusuna karşı Kütahya- Eskişehir Muharebeleri kaybedilmiş, ordu büyük kayıplar vererek Sakarya’nın doğusuna çekilmek zorunda kalmıştır.

 

Ankara tehdit altındadır. Tedbir için Meclis’in Kayseri’ye taşınmasına karar verilmiş, beş mebus yer bakmak üzere Kayseri’ye gönderilmiştir.

 

Meclis evrakı ve arşivi Kayseri’ye taşınmaya başlanmış, bazı milletvekilleri ve aileleri de Kayseri’ye gitmiştir.

 

İşte Ankara’ya kara bulutların çöktüğü bu günlerde, kendi ailesini de güvenlik için Kayseri’ye göndermiş olan Meclis’in Evrak ve Tahrirat Müdürü Necmettin Sahir (Sılan) Bey, bir anket yapmaya karar verir.

 

Küçük bir kağıda bastırdığı ankette tek bir soru vardır:

“Kazanılacak olan milli istiklal mücadelemizin, feyizdar (bereketli) ve semeredar (verimli) olması neye mütevakkıftır? (bağlıdır)”

 

Henüz zaferin çok uzakta olduğu günlerde “Kazanılacak olan milli istiklal mücadelesi”nden sonrasına ilişkin soruya cevap vermek mebuslar için herhalde moral verici olmuştur, onlardan istenen de bir nevi geleceğe mektup yazmalarıdır.

 

Nitekim Necmettin Sahir Bey de 1968’deki bir konuşmasında milletvekillerini ankete katılmaya “Mutlaka muzaffer olacağız. Muzaffer olduktan sonra bunu mukaddes bir sır halinde saklayacağım ve günün birinde tarihe emanet edeceğim” diyerek ikna ettiğini anlatır.

 

Başarılı da olur. 1921’den 1923’e kadar mebusların peşinden koşmuş, 352 aktif milletvekilinin 315’inden anketi için kendi el yazılarıyla bir cevap almayı başarmıştır.

 

İlk cevabı Saruhan mebusu Mahmut Celal Bey yani Celal Bayar verir. Cevapların çoğunluğu savaşın henüz sürdüğü 1921 ve 1922 yıllarında beka kaygısının derinden yaşandığı zamanlarda verilmiştir.

 

Cumhuriyet’in ilanının ardından Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü ve ardından Dersim mebusluğu yapacak olan Necmettin Sahir Sılan, sözünü tutar ve hayatta iken bu anketin cevaplarını bir sır gibi saklar.

 

Evinde sakladığı anketler, 1992 yılında vefat ettiğinde, ailesinin bütün arşivini Tarih Vakfı’na bağışlamasıyla ortaya çıkar.

 

O arşivden Tarih Vakfı, Dersim harekatının resmi evraklarını basmıştı.

 

Anketler ise 2004 yılında Bülent Arınç’ın Meclis başkanlığı döneminde Tarih Vakfı ve TBMM işbirliğiyle “İlk Meclis Anketi: Birinci Dönem TBMM üyelerinin gelecekten beklentileri” adıyla yayınlandı.

 

Anketin kitap haline getirilmesine çok değerli isimlerin eli değmiş.

 

Belgeleri yeni harflere tarihçi Yücel Demirel çevirmiş, anketlerdeki Arapça ibareleri İsmail Kara okumuş, Mete Tunçay metinleri günümüz diline aktarmış.

 

Birinci Meclis konusunda en önemli uzman kabul edilen Ahmet Demirel de anket sonuçlarını değerlendiren uzun bir giriş yazısı yazmış.

 

Necmettin Sahir Bey’in anketine 37 milletvekili ise cevap vermemiş. 

 

Cevap vermeyenler arasında İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak, Rauf Orbay ve Ali Fuat Okyar ile birlikte Mustafa Kemal de var.

 

1968 yılındaki konuşmasında Necmettin Sahir Sılan, Atatürk’e anketi verdiğinde aralarında geçen diyalogu şöyle anlatmış:

"Kâğıdı uzattım. 'A be çocuğum, bu nedir' dedi. Onun kendine mahsus tatlı Rumeli şivesi, tatlı okşayıcı bakışlarıyla, dedim 'Ben böyle bir şeye tevessül ettim', 'Neden teşebbüs ettin' dedi. Evrakı arz ettikten sonra dedim 'Efendim, vaziyet beni çok mahzun etti, ben kendime bir teselli bulmak için bu suali tertipledim, verdim'. 'Hatta başka bir şey söyleyeyim size' dedim. 'Moskova'da Ali Fuat Paşa'ya gönderdim. Erzurum'da Karabekir Paşa'ya gönderdim'. 'Cevap aldın mı' dedi. 'Paşam daha çok yeni' dedim. 'Roma'da Celalettin Arif Bey'e gönderdim. Paris'te Ahmet Ferit Tek'e gönderdim'. Paşa baktı, baktı bana. 'Yani şimdi ben ne yapacağım' dedi. 'Siz de' dedim 'bir iki satır lütfedeceksiniz'. 'Yok be çocuk sen bunları toplayasın. Eser benimdir'. Eser benimdir diyebilir. Bu büyük eser Türkiye Büyük Millet Meclisi. 'Emredersiniz paşam' dedim. Ondan sonra gelişen hadiseler, olaylar bu kadar yakınlığa rağmen, kendisinden elimde başka boş kağıtlar olmasına rağmen, böyle bir cevap aramak cüretini bana vermedi."

 

Ankete verilen cevapların konulara göre dağılımı Birinci Meclis’teki çok sesliliği gösteriyor.

 

Milletvekillerinin yüzde 43.2’si soruya ekonomiyi öne çıkaran cevaplar vermişler.

 

Ankete ilk katılan, uzun yıllar Cumhuriyet hükümetlerinin maliyesine bakacak Saruhan milletvekili Celal Bayar’ın tek cümlelik cevabı gibi:

“Maşeri iktisat kudretinin teessüs ve tekamülüne bağlıdır.”

 

1947-49 yılları arasında Başbakanlık yapacak Trabzon milletvekili Hasan Saka ise “neye bağlıdır” sorusuna tek kelimeyle cevap vermiş: “Paraya”

 

Güverte mühendisi olan Trabzon mebusu Recai Bey (Baykal) de Napolyon’un sözünü hatırlatmış:

“Napolyon'un evvela para, saniyen para, salisen yine para dediği evvela vaziyet-i maliyemizi memleketimizin vaziyet-i coğrafyasına göre iktisadi, ticari, zirai ve topraklarımıza gömülü kalan tabii servetlerden istifade çarelerine tevessül olunarak para tedarik edilmeli, iktisadi hayat yükseltilmeli. Devletin bir asırdan beri devam edegelen zaaf ve aczini, yani idare makinesinin fenalıklarını ortadan kaldırıp hakiki ve asri bir idare makinesi tanzim etmek hususuna bütün mevcudiyetimizle çalışmalıyız.”

 

Meclis’in sarıklı din adamlarından Denizli mebusu Hacı Mustafa Sabri Efendi’nin cevabı da benzer:

“Hazreti Yusuf aleyhiselam gibi bir iktisat vekili bulmak baş şarttır. Fransızca, Arapça, Türkçe’de olan “Fen kuvveti yener” sözünü gözden uzak tutmamak da yine ön şartlardandır.”

 

Ankete verilen cevaplarda en çok altı çizilen başlıklar sıralamasında ikinci sırada halkın yönetimde egemenliği, istibdat karşıtlığı var.  Ondan da birkaç örnek okuyalım:

Mahmut Esat (Bozkurt) Bey (İzmir): “Türkiye ve Türk halkı firavunların ehramlarını yapan mazlum insanlar gibi bir sürü esirlerdi. Türk camiası Osmanlı İmparatorluğu tarihinde hiçbir zaman menfaatlerinin hizmetçisi olarak bir devlet ve bir hükümet tesis edemediler. Bugün dirilmeye azmeden Türkiyemizde her şeyden evvel… hakimiyet bilakaydüşart millete verilmelidir… Aksi halde Kanun-i Esasilerden Meşrutiyetlerden belki tıpkı istibdatlardan olduğu gibi hayır beklenilmemelidir.”

 

Fikri Faik (Güngören) Bey (Genç): “Ancak milletin her ferdinin hakikaten hakimiyetine idrak etmesine bağlıdır. Yoksa onun meclisi de hükümeti de 1908’de ilan edilen meşrutiyet idaresi gibi mutlakıyetten ziyade başına bela olur, soyulur, ezilir ve o zaman kazanılan unutulur, çizilen hudutlar da silinir.”

 

Rıfat Bey (Kayseri): “Milli sınırlar dahilindeki vatandaşlarımın doğrudan doğruya iştirakiyle seçilmiş meclislerin düzenleyecekleri yasaların ülkede gereçli kılınmasına bağlıdır.”

 

Musa Kazım (Onar) Efendi (Konya): “Hangi hükümet biçimi kabul olursa olsun, halkın kültürünü arttırmak, ruhunu yükseltmek gerekir ki halkı yöneten kişiler karşılarında iyiyi ve kötüyü, zulmü ve adaleti kavramış bir halk kitlesi olduğunu bilsin ve yönetiminde yasayı, adaleti kendisine rehber-i hareket olarak benimsemek zorunda kalsın.”

 

Operatör Emin Bey (Bursa): “Bu vesileyle kaydını münasip gördüğüm bir hakikat de padişahın milleti bir koyun sürüsü yani hayvan zümresinden telakkisi ve kendisinin bu sürüyü istediği tarafa sevk edebileceği iddiasının ne kadar batıl olduğu, bilakis milletimizin sair medeni milletler gibi rüşdünü ispat eylemiş bulunduğudur.”

 

Esat (İleri) Bey (Aydın): “Artık mazinin derinliklerine gömmeye mecbur olduğumuz eski idare sisteminin halkımıza hiçbir şey vermediğini ve bilakis mütemadiyen halkı cehaletten cehalete, felaketten felakete duçar eder bir mahiyette olduğunu biz .. inkılabımızla anladık.”

 

Devlet yönetiminde işini ehline vermek, halka adaletli davranmak, kanun egemenliğini sağlamak, anayasaya riayet de en sık verilen cevaplar arasında.

 

Dönemin Adalet Vekili olan, 1950’den sonra DP milletvekili olarak Meclis’e girecek Refik Şevket (İnce) Beyi soruya tek kelimeyle cevap vermiş: “Adalete.”

 

Diğer bazı cevaplar da şöyle:

Fahrettin (Erdoğan) Bey (Kars):  “TBMM hükümetinin idaresindeki Müslümanları hiçbir cins, mezhep, tefrik etmeyerek birleştirmek lazımdır. Halkın üzerinden zulmü kaldırıp, adalet dağıtılmalı, bütün memlekette kanun egemen olmalı, kanun hilafında hareket eden memurlar ve askerlere damga vurularak ömrü hayatlarında memurluktan men edilmeli.”

 

Faik (Öztrak) Bey (Tekirdağ): “İlme hürmet, adalete uymaya bağlıdır”

 

Şeyh Servet (Bursa):  “Teşebbüs-i şahsinin kemali serbestisine bağlıdır.”

 

Pozan Bey (Urfa) : “İdare adamlarımızın işlerinin ehli olmasına bağlıdır.”

 

Feyyaz Ali (Üst) Bey (Yozgat): “Memleket işlerinin hırstan, şahsi menfaatten azade olarak iyi yönetilmesine bağlıdır.”

 

Muhiddin Baha (Pars) Bey (Bursa):  “Asrımızda kuvvet her ferdin maddi manevi yeteneklerinin serbestçe inkişafı , mesainin bilinçli sanayi ve nakliyatta makinelere dayalı olmasıyla ortaya çıkabilir.”

 

Ali Vefa Bey (Antalya): “Memlekette kanunu ve adaleti hakim kılmaya bağlıdır.”

 

Dursun (Yalvaç) Bey (Çorum):  “Maarifimiz, iktisadımız, askeri konularda bugünkü zihniyetimiz memleketin gelişme kabiliyetini Türklerin doğuştan yeteneklerini imha etmektedir. Bunlarda esaslı tadilat yapmak millete hakiki hukuku vermek lazımdır.  Hulasa sabık ve şimdiki idaremizde istikbal için hayırlı bir ümit göremiyorum.”

 

Abdülgani (Ensari) Bey (Siverek): “Allah için yardım ederseniz size yardım eder” yüce ayetine uygun olarak halka adalet dağıtmak ve vazifeyi ehline vermek”

 

Emin ( Gevelioğlu) Bey (Canik): “Namuskar insanların namussuzlar kadar cüretkar olmasına bağlıdır.”

 

Abdülhalim Çelebi Efendi (Konya): “Geçerli kanunların her şahıs hakkında eşitlikle uygulanması.”

 

Selahattin Bey (Mersin):  “Bir cümleyle özetlemem gerekirse diyebilirim ki mevcudiyetimizin kurtulması şahıstan çok bütün toplum, menfaatten ziyade kanun, hırstan ziyade diğerkâmlığın teessüs ettiği zaman kazanılmıştır.”

 

Ankete verilen cevaplarda Birinci Meclis’teki muhafazakar ve Batıcı kanatlar da belirgin hale geliyor.

 

Birinci Meclis’te Burdur mebusu olan Mehmet Akif, ankete bir dörtlükle cevap vermiş:

“Nasıl dört İngiliz dünyayı oynatmakta hayrettir.

 

‘Bunun elbette var bir sırrı’ derler. İngiliz der ki;

‘Sefil efradı şayet ırkımın cüretli şeylerse, necip evladı onlardan ceridir elli kat belki.”

 

Cumhuriyet devrinde Türk Ocakları’nı yeniden kurup, 34 yıl başkanlığını yapacak Birinci Meclis’in Antalya milletvekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey’in cevabı ise tam zıddı:

“Garp medeniyetinin beşeri bir medeniyet olduğunu idrak etmek İslam milletlerini mumya gibi içinden ölmüş bir kalıp halinde tutan ve her şeye şümulü olan muhafazakarlığı terk etmeli.”

 

Atatürk’le birlikte Samsun’a çıkan subaylardan , Cumhuriyet devrinde büyükelçilikler yapacak Hüsrev Gerede:

“…Din ve geleneklerine bağlı ve sadık olan Japonların harikulade hızla terakki ve uygarlaşmalarını Anglo-Sakson eğitimine borçlu olduğunu göz önünde tutmak, onlar gibi Amerika ve Avrupa’ya eğitimlerini tamamlamak için pek çok öğrenci göndermek…”

 

Meclis Başkanı Adnan (Adıvar) Bey (İstanbul): “Milletin siyasi ve içtimai rüştünü en yakın bir zamanda temin edecek bir terbiye usulü takip etmek ve maarif, iktisat ve içtimaiyatta asri müesseseleri müsamahasız, tereddütsüz memleketimize nakl ve tatbik eylemenin mutaassıp bir yolcusu olmak.”

 

Ankete cevap verdikten kısa bir süre sonra öldürülecek Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in yanıtı şöyle: “Cemiyet makinesinin düzgün ve pürüzsüz bir şekilde işlemesini temin eden yegane ve esas vasıta halkın dini bağlarıdır.”

 

Mehmet Akif’in yakın dostu, Kuran müfessiri Hasan Basri (Çantay) Bey (Karesi):  “Milleti frenkleştirmekten başka bir şey olmayan bu sakim zihniyetlere nihayet vererek Müslümanlık esaslarına sarılmamız…”

 

Sorbonne’da hukuk okumuş gazeteci Hamdi (Ülkümen) Bey (Trabzon):

“Milliyetçilik esas düsturumuz olmalı, milletin fikir ve yurdun refah seviyesini yükseltmek üzere Garp medeniyetini- Türklüğümüze asla zarar etmeyecek şekilde benimsemeli ve halkımıza hazmettirmeliyiz.”

 

İttihatçı, Karakol cemiyetinin öncüsü Miralay Kara Vasıf (Karakol) Bey (Sivas):  “Batının ilmi ve sınai kemalatı benimsenmeli,  bütün Türk illerinin dil, edebiyatı, tarih birliğini canlandırmalı, her Müslüman şiarı İslam esir kalamaz olmalı.”

 

Hacı Nuri Efendi (Siirt):  “Din-i Mübin-i Ahmedi’nin yükselmesine çalışanlar daima kurtuluşa doğru yürümüşlerdir. Geri kalmamızın sebebi Avrupa kanunlarına tevessül etmekten ileri gelmiştir.”

 

Meclis’te tam tersini düşünen din adamları da vardır. İstanbul’da medrese eğitimi almış, Meclis’in sarıklılarından Batum mebusu Ahmet Fevzi bey gibi:

“Yirminci asrın kabul ettiği bir kafa yani bir zihniyet kabul etmek. Yirminci asrı takip eden yirmi birinci asra muvafık bir zihniyetle düşünmek ve bu düşünceyi en seri bir surette tatbik etmek.”

 

Ankete cevap veren Kürt mebusların bir kısmı Kürt meselesiyle ilgili mesajlar vermeyi tercih etmiş:

1925’de Şeyh Said ayaklanması yüzünden idam edilecek Bitlis mebusu Yusuf Ziya (Koçoğlu) Bey’in cevabı:  “Kavmiyet, milliyet davalarının ayrılık, soğuma doğurduğu geçmiş tarih örneklerinden bellidir. İslamiyet esasına dayanacak bir mefkurenin ise yolu uhuvveti umumiye mabedine gidecektir.”

 

Asker olan Diyarbakır mebusu Hacı Şükrü bey (Aydındağ):

Anayurdumuzda tarihin birleştirdiği Türk ve Kürd 'ün müşterek mukadderatı meselesini  yeni idaremiz ehemmiyetle mevzubahis etmelidir. Kürdün vatana bağlılığı yalnız din duygusuyla değildir. Ortak tarihinin doğurduğu duygularla ekonominin de buna etkisi vardır. Kürt Tüksüz yaşayamaz…Türk ve Kürt bundan sonra yeni yönetim altında eski tarihinin daha büyük daha görkemli sayfalarını yazacaktır.”

 

100 yıl önce yapılmış bu ankete verilen cevapları okurken herhalde herkes aynı şey hissetmiştir:

 

Ankete verilmiş cevaplar ne kadar da güncel!

 

100 yıl sonra hala aynı sorunları konuşuyoruz. Çözüm önerileri bile benzer.

 

Bugün aynı soru milletvekillerine sorulsa muhtemelen benzer cevaplar verirlerdi.

 

100 yıl önce başkentin güvenlik için Ankara’dan taşınması gereken karanlık günlerden geçerken bu ankete cevap vermiş milletvekilleri, herhalde 100 yıl sonra aynı konuların konuşulmaya devam edeceğini düşünemezdi.

 

Yine de onların gelecek için kurdukları hayaller, iyimser temenniler moral verici. Zaten o temennilerin çoğuna da bugün hala temenni olarak katılmamak mümkün değil…

 

(Kitap, online olarak TBMM kütüphanesinden okunabiliyor.

 

https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/handle/11543/1297. Farkında olmadığım bu kitaptan beni haberdar eden değerli Karar okuru Muhammed Zarifoğlu’na teşekkürler)

 

 

 

- Advertisment -