Programın tamamını izlemek için:
2023 seçimlerine bir yıldan daha az bir süre kaldı. Kürt siyasal hareketinin Meclis’teki temsilcisi HDP’nin seçimlerde nasıl bir tutum sergileyeceği merak konusu. Siz HDP’nin bu süreçte nasıl bir rol üstleneceğini ve hangi politikaları izleyeceğini düşünüyor, öngörüyorsunuz?
Önce şunu söylemek lazım. HDP siyasal ve toplumsal sistemin çok önemli bir parçası. Yüzde 13-15 arası değişen bir oy oranıyla -seçmen kitlesi bölünmezse- seçim sonuçlarını belirleme gücü var.
HDP, dar bir alanda hareket etmek zorunda bırakılıyor. Zira Kürt oyları gerek iktidar gerek muhalefet cephesi bakımından HDP’den ayrıştırılmaya, en azından ayrı telakki edilmeye, hatta HDP’den kopartılmaya çalışılıyor.
Nitekim son dönemde tartışılan konulardan birisi, siyasi iktidarın bu çerçevede bazı hamleler hazırlığında olduğu iddiası. İktidarın Öcalan ile görüşmeler yaptığı varsayılıyor. Eski modelden farklı, Öcalan’a verilecek bazı sözler üzerinden bir çözüm süreci başlatılacağı söyleniyor. Kamuoyunda bunun mümkün olup olmadığı, gerçekleşirse Kürt oyları AK Parti’ye kayar mı ya da bölünür mü, HDP sessiz bir şekilde iktidara yol verir mi gibi bir dizi tartışma yapılıyor.
Bu iddialar HDP tarafından yalanlansa da bununla ilgili sorular ve şüpheler her zaman var ve olmaya devam edecektir. Çünkü gerek Öcalan gerek Erdoğan pragmatik kişilikler. Bu ikilinin kimi önerileri, kimi konuları geleceğe yönelik bir fayda etrafında nasıl değerlendirecekleri bilinmez.
Dolayısıyla bunu çok hafife almamak lazım.
Muhalefet cephesi de HDP’siz Kürt oyları peşinde.
Aslında bugüne kadar HDP’nin büyük bir çabayla muhalif grubun içine girmeye, onun tam parçası olmaya yönelik politikalar izlediğini görüyoruz. Mithat Sancar pek çok kez Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünde ön koşulun demokrasi olduğunu, HDP’nin de bu demokrasi mücadelesini öncelediğini, iş birliğine açık olduğunu söyledi.
Özetle, HDP bugüne kadar masaya oturmak, masaya oturulmasa bile herhangi bir ittifak üyesiyle bazı konularda bir denk/eşit etkileşim istedi.
HDP’ye bu konuda muhalefetten gelen yanıt enformel ilişki daveti oldu. Bu çerçevede sonunda Kürtleri okşayan ama HDP’yi bir siyasi partner olarak dikkate almayan bir altılı masa yapısı ortaya çıktı.
Buna paralel olarak şöyle bir soru da ortada: Cumhurbaşkanlığı seçimini altı partinin desteği ve programıyla muhalefetin adayı kazanırsa, bu durumda muhalefet mevcut siyasi iktidarınkine benzer Kürtsüz, Kürt katılımı olmadan bir siyasi alan tasavvuruna mı sahip olacaktır? Kürt sorunu muhatapsız bir demokratik buharlaşma söylemiyle mi ele alınacaktır?
Bu, meşru ve gerçekçi bir sorudur.
Tüm bunları göz önünde bulundurunca ortaya çıkan temel soru şu: Bunları gören HDP ne yapacak?
HDP bu koşullarda bugün birinci turda kendi adayını çıkartarak seçimlere katılma eğiliminde gözüküyor.
Bu çok yanlış bir yol mu?
Bence değil.
Olması gereken aslında HDP’nin karşı tarafı, en azından muhalefet tarafını kendisiyle temas etmeye zorlamasıdır. Bunun da yolu seçimlere dayanan bir güç siyasetidir.
Diğer bir ifadeyle, daha önce ilan ettikleri tutum belgesi istikametinde kuvvetli bir adayla, büyük bir seferberlikle birinci turda bir aday göstermektir. Bu, belki ikinci tur seçimlerinde her iki taraf açısından da Kürt meselesi hakkında HDP ile konuşma gerekliliğini doğurabilir.”
Ya da muhalefetin şu ana kadar reddettiği bir formel temas ya da muhalefetin varsaydığı ‘Kürtler mecburen bize oy verecek’ varsayımı biraz terse çevrilip HDP ile muhalefetin adayı arasında daha stratejik, daha pazarlıklı yönler gündeme gelebilir. Gidişin bu istikamette olduğunu düşünüyorum.
Tabii burada manipülatif hamleler gelebilir iktidardan. Öcalan o anda devreye sokulabilir.
Hem Erdoğan’ın hamlelerini takip etmek hem de HDP’nin nasıl bir karar alacağını, bir adayla çıkmaya karar verirse nasıl bir aday ve söylemle çıkacağını görmek lazım.
HDP meselesi seçime doğru her geçen gün Türkiye siyasetinde bu anlamda ısınacak diye düşünüyorum.