Öztürk, “Cemaatlere rüşvet olarak harcanan evlatlar” başlığını verdiği videosuna, çocuklarını tarikat ve cemaatler içinde yetiştiren ebeveynlerin esas motiflerine dair sözlerle başlıyor:
“Ben Türkiye’de cemaatlere verilen çocukların hatırı sayılır bir kısmının aileleri, ebeveynleri tarafından cemaatlere ödenen bir diyet ve rüşvet olduğunu düşünenlerdenim. O cemaat içerisinde kimliğinizi bulduğunuz, çevre oluşturduğunuz, muhtemelen o camaatin sahip olduğu imkânlara ortak olduğunuz ve bunun neticesinde de kendinizi onlara medyun-u şükran duygusuyla borçlu hissettiğiniz için olsa gerektir ki çocuklarınızı onlara diyet, daha doğru bir tabirle rüşvet olarak vermektesiniz.
“Burada dünyası da mamur olsun, ahireti de mamur olsun faktörü de var mıdır, vardır. (…) Yani demem o ki tüm aileler çocuklarını bir dini cemaatin bünyesine verirken ille de bir rüşvet, bir diyet olsun diye de vermiyorlar. Yüzde yüz herkes bu şekildedir demiyorum.”
Öztürk, babasını bu ikinci kategoriye yerleştiriyor ve kendi eğitimine dair babasının tutumunu şöyle özetliyor:
“Kendimden de pay biçiyorum, gözümü açmamla, kendimi bilmemle birlikte babamın benim üzerinde yoğun bir dini eğitim tahsili yaptırma hedefi ve emeli vardı. Bunu kimi zaman babalık hakkını dayatarak kimi zaman bedduayla korkutarak kimi zaman şöyle ya da böyle şiddete baş vurarak, çocuklarını kendi doğru bildiği neyse aynı o kalıpta o standartta; o çizgiden bir santim dışarı çıkmamak kaydıyla yetiştirmeyi kendisine büyük ve ulvi bir amaç edinmişti.”
Mustafa Öztürk, bu geleneksel dindar bakışının temel probleminin, ebeveynlerin çocuklarını ayrı bir varlık olarak görememeleri olduğunu söylüyor:
“Burada şöyle bir durum var: Bu zihniyetteki ebeveynler, anneler babalar, dünyaya getirdikleri çocukları kendilerinden bir organ, bir uzuv gibi görüyorlar. Çocuk onun karaciğeri, dalağı veya sağ kolu, sol bacağı, bilemediniz pankreası gibi. (…) Çocuğunu kendine ait, maliki olduğu bir şey gibi görüyor. Dolayısıyla onun başka bir birey, başka bir insan; onun da tıpkı kendisi gibi hayalleri, emelleri, hedefleri olan, mikro ölçekte kocaman bir dünya olduğunu hiç düşünmüyor. Dünyaya getirdiği şey kendinden olduğu için onu peşinen temellük ediyor, mülk olarak görüyor ve mülkünün üzerinde de istediği gibi tasarruf edebileceğine inanıyor. Bunun gerisinde ona hakikati öğretmek, Allah’ın dinini öğretmek gibi bir özgüven de var.”
Mustafa Öztürk, videosunun devamında “babanın rızası için kendini feda etmiş” biri olduğunu söylüyor, kendi çocuklarıyla bu açıdan babasının kendisiyle kurduğu ilişkinin tam tersini kurduğunu anlatıyor.