Programı izlemek için:
Bazı gazeteler benim Ege adaları ile ilgili bir beyanımı, ‘Eski büyükelçi Yunanlıları tutuyor’ diye yazmış. Bu tamamen yanlış.
Bir; adaların Yunanistan’a aidiyetini sorgulamamak lazım. İki; Yunanistan’ın adaları anlaşmalara aykırı olarak silahlandırdığı bir gerçek. Bu konuda BM Güvenlik Konseyi’ne mektup dağıtılmış. Bence bu yetmez.
Yapılacak şey çok net: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni ‘barışı tehdit eden bir durum var’ diyerek toplantıya çağırmak lazım. BM yasasının 33. maddesi ‘tarafların meseleyi barışçıl yollardan halletmesini’ ister. Nedir peki bu barışçıl yollar?
Bir tanesi ve başlıcası, ikili görüşmedir. Demek ki biz bu konuda Yunanistan’ı BM Güvenlik Konseyi kararına dayanarak ikili görüşmelere davet edeceğiz. Diyelim ki Yunanistan davete icap etmedi. Diğer barışçıl yollar arasında Adalet Divanı var. Yunanistan Adalet Divanı’na katılırken adalar konusunda bir şerh koymuş. Bu şerh, bence doğru bir şerh değildir. Çünkü adaların silahsızlandırılacağına dair hükümler gayet açıktır. Yunanistan toplantıya mı gelmiyor? Tekrar BM’ye müracaat etmek lazım.
Bunun diplomasi yolu budur. Bağırıp çağırıp, ‘Vay efendim, bakın tehdit edeceğiz sizi’ demek bu sorunun çözüm yolu değildir. Usuller vardır ve o usullerden geçmek lazımdır. O usullerden geçmeden bence ağız dalaşı yapmak yanlış olur. Benim söylediğim budur. Bu arada, diplomasi diline de dikkat etmek lazım.
Yunanlılar da, ‘Sefir bizi tutuyor’ demiş. Tuttuğum falan yok. Ben anlaşmaları tutuyorum. Anlaşmalar belirli yollarla değiştirilir veya değiştirilmez. Ama barışı tehdit eden bir durum olduğu ortadadır ve Türkiye BM Güvenlik Konseyi’ne mektup dağıtarak değil, Konsey’i toplantıya çağırarak bu işin içine girmek durumundadır. Benim söylediğim budur. Tabii ki Türkiye’yi tutuyorum, tabii ki anlaşmaları tutuyorum. Yunanlıların yaptığı silahlandırma anlaşmalara aykırıdır ve bu gayet sarihtir.