Programın tamamını Serbest TV’de izlemek için:
Üç konu var aklımda. Bunlardan birincisi Ukrayna krizi. Zannediyorum diplomatik bir yola girildi Ukrayna konusunda. Yani Batılılar – NATO, Rusların yazılı tekliflerine yazılı bir cevap verdiler. Sanırım Rus sınırlarına yakın manevralara bir kısıtlama getirecek Batı.
Aslında Rusya’nın korkusu şu: Soğuk Savaşın bitiminden sonra Batı verdiği sözü tutmadı ve Sovyetler Birliği’nden ayrılmış cumhuriyetleri NATO’ya kattı. Buna mukabil Rusya, Avrupa güvenliğini yönlendirmek istiyor. Batı da bunu kabul etmiyor.
Şimdi bir diplomatik diyalog başlamış durumda. Yazılı teklifler gelip gidiyor. Konuşmalar oluyor. Bir yol bulunacak gibi görünüyor.
İkinci konu çok dikkat çekici: Türkiye Katar’a Dünya Kupası’nın güvenliğini sağlamak için polis gönderecek.
Şimdi baktığımızda Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmış ülkeler, Balkanlar’da hepsi Türkiye’den daha iyi durumda. Orta Doğu’da iç harp yaşayan Irak ve Suriye dışında kalanlar petrol zengini ülkeler. Paraları var. Ve epey ilerleme sağladılar. Türkiye bunlardan para dileniyor. Aslında bu içimizi acıtması gereken bir durum.
Bir diğer konu; son zamanlarda Afganistan, Libya ve Mavi Vatan’la ilgili konular gündemden düşmüş durumda.
Bu bize diplomasi bakımından ne ölçüde geri çekilmek zorunda kaldığımızı gösteriyor.
Orta Doğu’ya bizim bakışımız biraz yanlış. Biz Orta Doğu’ya bir patron gözlüğüyle baktık. Yeni Osmanlı, Osmanlıcılık gözüyle baktık. Halbuki Arap ülkeleri bunu hatırlamak istemiyorlar.
Çünkü ortak tarih dediğimiz zaman Arap ülkelerinde akla gelen şey, Osmanlı İmparatorluğu’nun onları idare ettiği zamanlar.
İçimi acıtan bir başka konu var. 1988 yılında Hindistan’da büyükelçiyken Toprak Mahsulleri Ofisi bana telefon etti. Hindistan’a geldiler. Ve temel gıda olan mercimek ve nohut sattılar iki yüz milyon dolarlık.
Geçenlerde okudum. Hindistan’dan nohut almışız. Bu Türkiye’nin geri gidişini gösteriyor. Özellikle tarım alanında.
Rusya ithalatçı ülkeyken tarımda şimdi ihracatçı ülke oldu. Türkiye’ye buğday satıyor. Bunları ciddi biçimde düşünmemiz lazım. Ve özümüze, fabrika ayarlarımıza dönmemiz lazım. Fabrika ayarları dediğimizde de Atatürk’ün bize gösterdiği yol.