Artık yazacak yeni bir iddianamemiz daha var. Hem de 4658 sayfa. Gofret reklamlarını tersten dinleyip gizli mesaj arayanlar için değil, hâlâ ve inatla gerçekle bağlarını koparmamaya gayret edenler için 15 Temmuz’un hikâyesini yazmaya devam… Gündemde bundan daha önemli bir şey de yok zaten.
(İlgililere not: Gofretten darbe çıkartılırken değil, gerçekten darbe olurken kimin nereye koştuğuyla ilgili elimizde daha üzerinden 9 ay geçmemiş somut bir tecrübemiz var, merak eden oraya bakabilir…)
Bu iddianame darbenin merkez üssü Akıncı’da 15 Temmuz günü sabaha kadar ne olduğunu anlatıyor. Zaman zaman çok öfkelendiren, hatta ağlatan, zaman zaman bunu da sor dedirten, ama genel olarak düzenli ve okunaklı yine tarihî bir iddianame var karşımızda.
Her şüpheliyle ilgili suçların başında şu paragraf tekrarlanıyor:
“Şüpheli Fetullah Gülen'in de FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü Kurucusu ve Yöneticisi olarak darbenin yönetim merkezi olan Akıncı Üssü’ndeki eylemleri koordine etmesi, emir ve talimat vermesi, diğer yöneticilerle eylem ve işbirliği içinde bulunması, darbeye teşebbüs faaliyeti sırasında gerçekleştirilecek eylemlerle ilgili darbeyi yönetip organize eden Şüphelilere; Adil Öksüz ve Kemal Batmaz vasıtasıyla emirler vermesi nedeniyle, TCK. md. 37/1 delaletiyle…”
İddianame “Akıncı Sivil Yönetici Şüpheliler” başlığı altında o gece darbeyi Akıncı Üssü’nden bizzat yöneten sivil imamlar (iddianamedeki hiyerarşik sırayla yazarsak Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç, Harun Biniş’le daha yakından tanıştırıyor bizi. Ama o gece üs’te olan başka sivillerin olduğunu öğreniyoruz.
Bu sivil imamlardan son dördü hâlen tutuklu. O yüzden önce elden kaçırılan ve herkesin en çok merak ettiği Adil Öksüz’le ilgili neler yazdığına bakacağız.
Tabii ilk akla gelen geçen haftanın en önemli gündemi, Türkiye gazetesinden arkadaşımız Batuhan Yaşar’ın yazısından öğrendiğimiz bilginin iddianamede nasıl geçtiği.
21 Temmuz 2016 günü saat 10.22.34’te ABD İstanbul Başkonsolosluğu’ndan Adil Öksüz’e açılan telefondan bahsediyoruz.
Üzerinde hafta boyu epey büyük laflar edildi bu önemli haberin. Teoriler yazıldı, TV’lerde tekrarlandı. Herkes yine her şeyi çözmüştü. Tuhaf olan iddianame çıktıktan sonra ise bir anda bununla ilgilenilmemesi, sessizce geçiştirilmesi. İddianamede bu telefonla ilgili tek bir cümle geçiyor çünkü. Öncesinden itibaren okuyalım:
“Şüpheli Adil Öksüz'ün bu görüşme sırasında İstanbul/Atatürk Mahallesi baz istasyonundan hizmet aldığı, 19/07/2016 tarihinde saat 12.43'de L. C.’nin kullanmış olduğu 0506… no.lu hattı ile telefon görüşmesi yaptığı ve Şüpheli Adil Öksüz'ün bu görüşme sırasında Sakarya/Akyazı baz istasyonundan hizmet aldığı, 20/07/2016 tarihinde saat 13.02'de Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü adına kayıtlı 264956730 no.lu hat ile telefon görüşmesi yaptığı, 21/07/2016 tarihinde saat 10.22.34'te ABD Başkonsolosluğu adına kayıtlı 2123359000 no.lu hattan şüpheli Adil Öksüz'ün kullandığı 0530 346 36 88 no.lu telefon numarasının arandığı…”
Bu kadar. ABD İstanbul Başkonsolosluğu Öksüz’ü kaçarken ayın 21’inde aramış. “Görüşme yaptığı” denmediğine göre Öksüz’ün telefonu açmadığını anlıyoruz buradan. Yani bir telefon görüşmesi olmamış. Bu telefonla ilgili savcılığın başka hiçbir girişimi de olmadığını anlıyoruz iddianameden. Yani elçiliğe sormamışlar, niye aradığını merak edip araştırıp iddianamelerine yazmamışlar, yani üzerine geçen hafta destanlar, teoriler yazılan telefon hakkında sadece bir cümleyle yetinilmiş.
Günün sonunda elimizde ABD Elçiliği’nin “Emniyet bize vizesinin iptali için başvurdu, biz de prosedür gereği onu aradık” açıklamasından başka bir ayrıntı yok. O açıklamayı Emniyet yalanlamadığına göre doğru kabul etmek zorundayız. ABD’nin böyle rutin bir prosedürü olup olmadığını, neden Emniyet’in Adil Öksüz’ün elden kaçırıldığının anlaşılmasından günler sonra vize iptali için ABD elçiliğine başvurduğunu ise bilmiyoruz.
“ABD elçiliğinden aranmış, o hâlde darbenin arkasında ABD var” dışında her türlü gerçeğe kapılarını kapatmışlar için uzatmaya gerek yok. Gerçeğin hoşuna gitmeyen kısmıyla karşılaşınca “Neden savunmaya geçiyorsun” gibi bir soru daha geliyor ki gerçekle kavga edenlerle uğramaya artık sabır da vakit de yok…
Daha önemli sorulara dönelim; Adil Öksüz tüm Türkiye’de aranırken, vize alırken ABD elçiliğine verdiği, darbe günü yanında olan, gözaltına alındıktan sonra el konan ama yine iddianameden anladığımıza göre serbest bırakılırken kendisine teslim edilen telefon hattıyla görüşmeler yapmış, bu telefon günlerce açık kalmış ve sinyal vermiş. İddianameden en azından 21 Temmuz sabah saatlerine kadar bu telefonun sinyal verdiğini anlıyoruz. Buna rağmen yerinin tespit edilememiş olması ilginç!..
Daha ilginç olan yine iddianameden anladığımız Öksüz telefonunu Akıncı Üssü yakınlarında yakalanmasından sonra da kullanmış. Buradaki tuhaflığı görmek için önce şu tuhaflığı okumalıyız:
“Şüpheli ile ilgili 16/07/2016 tarihinde üst arama işleminin yapıldığı, şüphelinin gözaltında bulunduğu karakolun lavabosuna bıraktığı markası ZTE4GLTE olan GPS cihazı, kol saati, 1 adet Samsung Note-5 cep telefonu, 1 adet Iphone 6 cep telefonunun ele geçirildiği, şüphelinin Ankara Batı Cumhuriyet Başavcılığı'nca sorgusunun yapıldıktan sonra tutuklamaya sevk edildiği, Ankara Batı Sulh Ceza Hakimliği'nce Şüpheli Adil Öksüz'ün serbest bırakıldığı, şüpheli serbest kaldıktan sonra üst aramasında ele geçirilen 2 adet cep telefonu ve GPS cihazının dosya kapsamında sureti mevcut 18/07/2016 tarihli teslim tesellüm tutanağı ile şüpheliye teslim edildiği, şüpheliden ele geçirilen ve üzerinde Hava Kuvvetleri amblemi olan kol saatinin ise emanete alındığı anlaşılmıştır…”
Tabii ki ilginizi esas çekenin üzerinde Hava Kuvvetleri amblemi olan kol saati olması normal. Darbe sabahı Akıncı Üssü yanında yakalanmış bir İlahiyatçı’nın üzerine Hava Kuvvetleri amblemi olan saatinden bile şüphelenmeyenler herhâlde son 5 yılı Paraguay’da falan yaşamış olabilir. Aslında şüphelenmişler ama saate el koyup, onu takan adamı bırakmışlar. Bunu yapanlarının hiçbirinin Amerikalı olmadığı ise kesin bilgi.
Tekrar tuhaflığa dönersek, Adil Öksüz 16 Temmuz’da yakalanıyor ve 18’inde telefonları iade edilerek serbest bırakılıyor. Yani bu iki gün boyunca o telefonları kullanmamış olması gerekir. Şimdi iddianameden okuyabiliriz:
“16/07/2016 tarihinde saat 11.30'da 0533… no.lu hattı kullanan ve Kadıköy/İstanbul baz istasyonundan hizmet alan M. B.den mesaj aldığı, 17/07/2016 tarihinde saat 15.15'de H. B. kullanmış olduğu 0505… no.lu hattı ile telefon görüşmesi yaptığı ve şüpheli Adil Öksüz'ün bu görüşme sırasında Etimesgut baz istasyonundan hizmet aldığı, saat 15.16'da M. G'nin kullanmış olduğu 0546… no.lu hattı ile telefon görüşmesi yaptığı ve bu görüşme sırasında şüpheli Adil Öksüz'ün Etimesgut baz istasyonundan hizmet aldığı, saat 15.20'de H. B. kullanmış olduğu 0505… no.lu hattı ile telefon görüşmesi yaptığı ve şüpheli Adil Öksüz'ün bu görüşme sırasında Etimesgut baz istasyonundan hizmet aldığı, saat 15.23'de Avukat M. D.'nin kullanmış olduğu 0533… no.lu telefon hattı ile görüşme yaptığı ve şüpheli Adil Öksüz'ün bu görüşme sırasında Etimesgut baz istasyonundan hizmet aldığı, saat 15.25'te H. B'nin kullanmış olduğu 0505… no.lu hattı ile telefon görüşmesi yaptığı ve şüpheli Adil Öksüz'ün bu görüşme sırasında Etimesgut baz istasyonundan hizmet aldığı, saat 15.30'da Av. A. Ç’nin kullanmış olduğu 0532… no.lu hattı ile mesajlaştığı, 18/07/2016 tarihinde saat 08.01'de Z. Ç.'nin kullanmış olduğu 0505… no.lu hattı ile telefon görüşmesi yaptığı ve şüpheli Adil Öksüz'ün bu görüşme sırasında Ankara Esenboğa Havalimanı baz istasyonundan hizmet aldığı…”
Bu kadar yeterli. 18 Temmuz günü konuşmaları sürüyor. Ama saat kaçta serbest bırakıldığını bilmediğimiz için sabah saatlerinde duralım. Yani Adil Öksüz, gözaltındayken telefonunu kullanmaya devam etmiş. Avukatlarıyla dahi konuşmuş. Başka kimlerle konuştuğu iddianamede yazıyor. Ama isimler ve telefon numaralarını ‘mozaik’ledim. Herhâlde savcılar zaten bu isimlere ulaşmıştır. Şimdi bunlar kim diye o numaraları arayıp, yarın bir gün Adil Öksüz’ün darbeden sonra konuştuğu kişilerle arama kaydınız çıkmasın. Ben de o yüzden aramadım. Çünkü “gazeteciydim, yazı yazıyordum, iddianamede gördüm aradım” da işe yaramayabilir.
Adil Öksüz’ün yakalanmasından bir gün sonra telefonla görüştüğü isimlerden H. B. epey ilginç. O da davanın sanığı olduğu için ismini yazabiliriz; Hasan Balcı. Mesleği de çok ilginç Balcı’nın; “Atatürk Dil Tarih Yüksek Kurumu'nda Atatürk Araştırma Merkezi'nde Şube Müdürü…”
İddianamedeki bilirkişi raporuna göre Balcı; 15 Temmuz gecesi “Akıncı Üssü 143. Filo'da gece saat 03.00 sıralarında, koridordaki kamera görüntülerindeki kişi…” Adil Öksüz, Kemal Batmaz ve diğer isimlerle benzer zamanlarda ABD’ye ziyaretleri olmuş Balcı o gece Akıncı Üssü’nde yalnız da değilmiş. İddianameden okuyalım:
“Şüphelinin küçük oğlu Halil Burak Balcı'nın Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı'nda MAK timinde astsubay rütbesiyle görevli olduğu, 15/07/2016 tarihinde darbeye teşebbüs faaliyeti sırasında Konya'dan önce İstanbul'a gittiği, darbe karşıtı komutanların Akıncı Üssü'ne kaçırılması eylemine iştirak ettiği, daha sonra darbenin yönetim merkezi olan Akıncı Üssü'ne geldiği, şüphelinin diğer büyük oğlu Gökhan Balcı'nın Tekirdağ'da Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde 8. Piyade Tank Taburu'nda kurmay binbaşı rütbesiyle görev yaptığı, 15/07/2016 tarihinde Gökhan Balcı'nın da Genelkurmay Karargahı'nda darbeye teşebbüs faaliyetine iştirak ettiği, şüpheli Hasan Balcı'nın da iki oğlu ile birlikte darbeye teşebbüs faaliyeti sırasında Ankara'da bulunduğu…”
İki oğluyla birlikte aile boyu darbeye katılmış Balcı, yine iddianamede 21 Temmuz’da ilk ifadesini verdiğine göre o gece üs’ten çıkmayı ve kaçmayı başarmış. Hatta 17 Temmuz’da gözaltındaki Adil Öksüz’le telefonda bile konuşmuş. Adil Öksüz’ün gözaltı şartları hakkında bir fikrimiz olmuştur.
Peki, Adil Öksüz’ün o gece Akıncı Üssü’nde ne yaptığıyla ilgili neler yazıyor iddianamede?.. Devam edecek…