15 Temmuz gecesi, siyasi partiler, Meclis’te bir araya gelerek ortak bir irade sergilediler ve darbecilere çıkış yolu bırakmadılar. Türkiye, iktidarıyla muhalefetiyle bir bütün olarak, darbeye geçit vermedi. Darbenin alt edilmesinde sivil halkın direnişi de belirleyici oldu. Medya da darbecilere geçit vermedi. 15 Temmuz 2016 Fetullahçı darbe girişimi hakkında, serinkanlı tahliller yapabildiğimiz/ yapabileceğimiz bir noktaya geldik mi?
Henüz değil. Kanlı gecenin üzerinden sadece dört yıl geçti. Duygusallık ve öfke öne çıkıyor. 15 Temmuz, suçlama ya da övgü unsuru olarak siyasetin malzemesi olmayı sürdürüyor. Gerçekçi ve makul değerlendirmeler için, zamana ihtiyaç var.
15 Temmuz, geçmiş darbelerle karşılaştırıldığında farklı özellikler taşıyan bir girişim. Yakın tarihimizdeki darbeler, 15 Temmuz’a gelinceye kadar, ana yönelim itibariyle büyük oranda “laikmilitarist” karakterdeydi. 15 Temmuz’da sahneye “alnı secdeye değen”ler çıktı:
15 Temmuz 2016 darbe girişiminin başını, alışılanın tersine dindar kimliğiyle tanınan bir çevre çekti. Laik kesim ise bazı istisnalar dışında darbenin karşısında konumlandı. Darbeciliğin yalnızca belli çevrelere ait bir olgu olmadığını gördük. Hatta öğrendiğimiz gerçeklerden ilki bu oldu.
Hepimizin iyi bildiği gibi; darbe, demokrasisi gelişmiş ülkelerde değil, demokrasiyle despotizm arasında sıkışıp kalmış ülkelerde ortaya çıkan bir olgu. Ordusu, polisi, yargısı siyasallaşmış ülkelerde, yani özürlü demokrasilerde, darbeciler her zaman daha avantajlılar.
Bütün bu kurumların nasıl yozlaştırılıp denetim altına alındığını, şimdi daha iyi anlayabiliyoruz. Özellikle adalet mekanizmasının kötü işlediği sistemlerin, yozlaşma, yolsuzluk şikayetlerinin arttığı ortamların, toplumda “gelsin birisi bizi kurtarsın” psikolojisini azdırdığını, yaşadığımız tecrübelerden biliyoruz. İkinci gerçek bu. Üçüncü olarak, aşırı kutuplaşmış siyasi hayata değinmek gerek.
Öfke katsayısı yüksek toplumsal gerilimler, darbecilerin hareket alanını genişletiyor. Tarafları bazen kışkırtarak, bazen de bir tarafı müttefik haline getirerek amaçlarına yönelik “ilerleme imkanı”nı elde edebiliyorlar. Dördüncü olarak, siyasetçilerin aşırı hırsı, muhalif ve rakipleri düşman gibi görmeleri, eleştiri sınırını aşan tehditkar dil, elverişli zemin hazırlayabiliyor.