[29-30 Mayıs 2020] Amerika’da gene bir siyah (George Floyd) öldürüldü. Beyaz bir polis (Derek Cahuvin), herkesin gözü önünde, boğazına diziyle bastı da bastı, gözaltına almak adına. Minneapolis günlerdir protestolarla sarsılıyor. Kendisi de çok akıllı ve mantıklı bir kişi olan Donald Trump göstericilere “haydutlar” dedi; akıllı ve mantıklı olmaya çağırdı.
Akıllı olmak ilginç bir tavsiye gerçekten. 2004’te AGOS gazetesi önünde gösteri yapan Ülkücü bir grup da “Akıllı ol” pankartları açmıştı Hrant Dink’e karşı. Sonrasında Hrant 19 Ocak 2007’de öldürülmüş; katili Ogün Samast ve diğer zanlılar 24 Ocak’ta adliyeye sevkedilirken, bu sefer Yasin Hayal “Orhan Pamuk akıllı olsun” diye bağırmıştı.
Bu kadar kan ve şiddet dolu olmasa da, her türlü eşitsiz iktidar ilişkisinde, baskın taraftan ötekilere akıllı ve mantıklı olma çağrısı yapanlar çıkar mutlaka. Bundan ilki kırk, ikincisi otuz yıl kadar önce, farklı bağlamlarda tanık olduğum iki örneği hatırlıyorum.
Bir bütün olarak Sol ve tek tek her grup veya mahfil, son derece ataerkildi 1960’lar ve 70’lerde. Kadınlar geri ve güvenilmez unsurlardı. Her bakımdan denetim altına alınmışlardı. Derken 12 Eylül 1980 darbesi geldi. Örgütler ezildi ve dağıtıldı. Şefler içeri girdi. Hiyerarşik disiplinin çözülmesinin hiç beklenmedik bir sonucu, kadınların özgürleşmesi oldu. İlk feminist çekirdekler ortaya çıktı. Tabii hemen “burjuva” damgası yediler. Marksizm varken başka bir “izm” de ne demek oluyordu? Ama değişimi durdurmak mümkün olmadı. Bütün ilişkiler, evlilikler, beraberlikler içten içe sorgulandı. Patriyarkalliği içselleştirmiş kocalar şaşkına döndü. Ortalıkta onların ağzından yazılmış (ya da kadınların itaat telkinlerine cevap verdiği) ironik metinler dolaşmaya başladı. “Ama sevgilim, bak ben ne kadar toleranslıyım. Sen de artık bu irrasyonel huysuzluğu bırakıp biraz daha uyumlu olsana?”
Aşağı yukarı aynı yıllarda, Kıbrıs asıllı bir Yunanlı tarihçi arkadaşım vardı. Seçkin bir akademik. Güneyde, yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yapılan bir danışma toplantısına çağrılmış. Kuzey, yani KKTC ile ilişkilerini nasıl düzeltip bölünmüşlüğe son verebileceklerini konuşuyorlarmış. Arkadaşım dinlemiş, dinlemiş. Sonra dayanamamış. Bakın, demiş, siz kendinize göre “iyi Türk”lerle bir arada yaşamak istiyorsunuz. Akıllı uslu, uyumlu çünkü asimile olmuş Türklerle. Ama sorun o değil ki. Sorun bize göre “kötü Türk”lerle, Türk kimliğini koruyan Türklerle birlikte varolmak… Ortalığı buz gibi bir sessizlik kaplamış.
Türk milliyetçiliğinin de özlemi hep aynı değil mi aslında? Akıllı uslu yerliler. İyi ve rasyonel Rumlar, Ermeniler. Asimile olmuş Kürtler. Çizgi dışına çıkmayan; azınlık olmayı kabullenmiş azınlıklar.
Gelin de bunu Layli Long Soldier’a anlatın.
Şair. Güzel Sanatlar lisansını Amerikan Yerli Sanatları Enstitüsü’nden, Güzel Sanatlar yüksek lisansını Bard College’dan almış. Whereas (2017) antolojisiyle, gene aynı 2017 yılında Ulusal Şiir Kitabı Ödülü’nde finale kalmış; Uluslararası Kitap Eleştirmenleri Ödülü’nün Şiir dalını kazanmış; 2018’de ise, 1921’den beri kendini düşünce ve ifade özgürlüğüne adayan PEN International’a (Uluslararası Pen Kulüpleri Birliğine) bağlı PEN America’nın Jean Stein Kitap Ödülü’nü kazanmış. Eşi ve kızıyla birlikte, Arizona eyaletinin Apache ilçesinde, Navajo Ulusu’na ait topraklar üzerindeki küçücük Tsaile yerleşiminde yaşıyor. Ana kampüsü Tsaile’de olan, gene Navajo Ulusu’na bağlı Diné Koleji’nde öğretim üyeliği yapıyor.
Long Soldier. Kelime anlamıyla Uzun Asker. Neyin askeri? Şiddetle zerrece ilgisi olmayan bir radikalizmi somutluyor. Bir hayat tarzı, varoluş biçimi. Kitaba adını veren Whereas şiirinin başında kendini şöyle anlatmış: “Ben Birleşik Devletler’in bir vatandaşı ve Oglala Sioux Kabilesinin kayıtlı bir mensubu, yani Oglala Lakota Ulusu’nun da vatandaşıyım. Ve bu ikili vatandaşlık çerçevesinde, çalışmak, yemek, sanatlamak, annelemek, arkadaşlamak, dinlemek, gözlemek, her an yaşamak zorundayım.”
PEN America jürisi de şöyle demiş 2018 ödülünü açıklarken: “Layli Long Soldier’ın Whereas’i, Kongre’nin ikilikonuşunu [bu terim Gorge Orwell’den] tersyüz ederek, devletin resmî dilinin ardında saklanan caniyane ikiyüzlülüğü açığa vuruyor.”
Kongre’nin ikilikonuşu… devletin resmî dilinin ardında saklanan caniyane ikiyüzlülük… Yenilir yutulur ifadeler değil bunlar. Allahtan ki Türkiye’yle zerrece ilişkisi yok. Olsaydı, zinhar kullanılamazdı.
İyi, söz dinleyen, itaatkâr bir Yerli yok karşımızda. En derin entellektüel anlamıyla başkaldıran ve meydan okuyan, ruhen uyumsuz (üstelik de kadın) bir Yerli var.