23 Nisanlar 1981’den beri Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanıyor. Bayramın 1921’de kabul edilen ilk adı Milli Hakimiyet Bayramı’ydı.
Aslında açılışının birinci yıldönümü olan 23 Nisan 1921 günü, Meclis’in önüne 23 Nisan’ın bayram olarak kutlanması teklifi geldiğinde itiraz sesleri yükselmişti.
İtiraz eden vekiller, İstiklal Harbi’nin sürdüğünü, ülkenin işgal altında olduğunu, bayram ilan etmek için erken olduğunu söylemişlerdi.
İtirazlar üzerine teklifin sahibi Saruhan (Manisa) Milletvekili Refik Şevket (İnce) kürsüye çıktı:
“Koca bir tarihi canlandırmak şerefini, koca bir tarihi yeniden yaşatma görevini üzerine alan Meclisimiz bu günü elbette kutsallaştıracak ve bunu torunlarına hediye bırakacaktır. Buna inandığım içindir ki yüksek kurulunuza bu önerinin kabulünü teklif ediyorum.”
Teklif kabul edildi ve 23 Nisan savaş sürerken “Milli Hakimiyet Bayramı” olarak kabul edildi.
Bundan bir yıl önce Meclis’in açıldığı günlerdeyse, 23 Nisanların bayram yapılmasını sağlayan Saruhan Milletvekili Refik Şevket (İnce) ve arkadaşları, Meclis’in gündemine gelmiş başka bir teklifin kabul edilmemesi için büyük bir mücadele vermişlerdi.
Meclis’in açılmasından 15 gün sonra, 9 mayıs 1920 günü Meclis gündemine gelen teklif, Ankara’ya gelemeyen İstanbul’daki Meclis-i Mebusan üyeleri hakkındaydı.
Teklif, davet edilmelerine rağmen Ankara’da Meclis’e katılmamış Meclis-i Mebusan üyelerinin, bundan sonra gelirlerse vekilliklerinin kabulünü ancak Meclis’in üçte ikisinin oyuna bağlıyordu.
Mustafa Kemal Paşa’nın yakın çevresindeki vekillerin verdiği bir teklifti bu. İtirazlar üzerine kürsüye çıkan Mustafa Kemal, İstanbul’un işgalinden sonra düşmanla işbirliği içinde olan, Anadolu’da İstiklal Harbi’ne karşı propaganda yapan Meclis-i Mebusan üyelerinden bahsetmiş, ülkenin içinden geçtiği çetin şartları hatırlatmıştı.
Ülke gerçekten de bir beka savaşı vermekteydi. İstanbul, İzmir işgal altındaydı. Savaş sürüyordu. Meclis-i Mebusan 11 Nisan günü kapatılmıştı.
İstanbul’da İstiklal Harbi’ne karşı çıkan mebuslar, gazeteciler, din adamları vardı. Mebusların bir kısmı zor koşullarda da olsa İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya gelmişlerdi. Temsilcisi kalmayan şehirlerden yeni vekiller seçilip yeni Meclis’teki yerini almıştı.
Yani ortada seçilmiş iki meclisin vekilleri vardı.
Eğer bu teklif kabul edilirse artık Meclis-i Mebusan’ın vekillerin kaderi, Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’nin vekillerin oyuna bağlı hale gelecekti.
Teklif yeni açılmış Meclis’i karıştırmıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın ülkenin hassas durumunu anlattığı sözlerine hak verenler de vardı.
Ama itiraz edenlerin argümanları daha güçlüydü. Bu itirazı en veciz bir şekilde ifade eden ise Saruhan vekili Refik Şevket Bey olmuştu. Kürsüye çıkıp bu teklifin derhal geri çekilmesini isterken şöyle demişti:
“Efendiler, biz İstanbul’a giden mebusları intihab eden (seçen) müekkilerin (vekil tayin edenlerin) vekiliyiz. O müekkiller hem bizlere hem onlara itimat bahşetmiştir. Onların mazhar-ı itimadı olan vekilleri diğer vekillerin azletmeğe salâhiyeti esasisi (yetkisi) yoktur. Takyit etmeğe (sınırlama) de hakkı yoktur. Biz onları azletmeğe kalkarsak kendi müekkillerimizi azletmiş oluruz. Dünyanın neresinde görülmüştür ki bu böyle olsun.”
Diğer mebuslar da kürsüye çıkıp “Millet tarafından seçilmişlerin vekilliğinin düşüp düşmeyeceğine biz karar veremeyiz” dediler.
Bu hem ahlaken güçlü hem de siyaseten meşruiyetçi itirazlar karşısında Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları daha fazla ısrar etmedi.
Refik Şevket ve arkadaşlarının verdiği bir başka teklifle bu teklif geri çekildi.
Ülkenin yarısının işgal altında olduğu, İstanbul ve Ankara’da iki ayrı iktidarın bulunduğu, kimin düşmanla işbirliği yapıp, kimin istiklal savaşı için çalıştığının birbirine karıştığı, bekanın bir propaganda malzemesi olarak değil, gerçekten tehlikede olduğu bir zamanda açılmış Ankara’daki Meclis’in seçilmiş vekilleri, İstanbul’daki Meclis’in seçilmiş vekillerin meşru, demokratik haklarına girmek istememişti.
99 yıl sonra Meclis dün 23 Nisan için özel olarak toplandı.
Ülkenin gündeminde; 23 gündür akıbeti meçhul, hala iptal edilip edilmeyeceği belirsiz İstanbul seçimleri, siyasi kutuplaşmanın sonucu olarak cenazede linçten zor kurtulmuş ana muhalefet lideri, bunun linç değil, “Anayasa’daki protesto hakkı” olduğunu söyleyen, lince mazeret arayan, bir geçmiş olsun telefonu açmayı bile çok gören devlet adamları, kazandıkları halde mazbataları ikinci sıradaki adaya verilmiş KHK’lı belediye başkanları, Kars’ta komutan tarafından eli sıkılmayan seçilmiş belediye başkanları, idari soruşturmalarla memurluktan ihraç edildikleri için oy verme hakları olup olmadığı tartışılan vatandaşlar var.
99 yıl sonra geldiğimiz yer hiç de parlak görünmüyor.
İnşallah Meclis 100. yılını kutlarken başımız daha fazla öne eğilmez…