Son dönemde, bu konuda kısmen bir değişim yaşanmış olsa ve Mendereslerin idamı artık savunulamasa da, "darbenin" ve sonuçlarının hala savunulabildiği bir gerçektir.
17-25 Aralık(2013) operasyonlarının savcısı Celal Kara, "Yaptıkları Menderes'ten beter, cezaları müebbet" diyerek, AK Parti iktidarını ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı suçlamış.
Celal Kara, Cumhuriyet gazetesinden Can Dündar'la ikinci kez yaptığı konuşmada, "meslekten ihraç" konusundaki tepkilerini dile getirmiş.
"İlerici darbe"
Adnan Menderes konusundaki değerlendirmeyi görünce şaşırdım. Bazı sol, sosyal demokrat, ulusalcı çevrelere göre; 27 Mayıs 1960 "ilerici" bir girişimdir, meşrudur ve haklıdır. Son dönemde, bu konuda kısmen bir değişim yaşanmış olsa ve Mendereslerin idamı artık savunulamasa da, "darbenin" ve sonuçlarının hala savunulabildiği bir gerçektir.
Cemaat, İslami geleneğe dayalı, “muhafazakar” bir örgütlenme. “Muhafazakar” gelenek, Mendereslerin darbeyle düşürülmesini ve idam edilmelerini, “milli iradeye indirilmiş bir darbe” olarak görür, lanetler. “Muhafazakar gelenek” açısından, Demokrat Parti'nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 tarihi; “halk idaresinin Meclise yansıyan ilk başarısı”dır. 27 Mayıs 1960 ise, “millet iradesinin gaspının başlangıç adımı”dır. Muhafazakar kesim için, bunlar, “iki kere iki eşittir dört” kadar kesindir… Bence, bu algı biçiminin, “genel demokrasi ölçütleri” ile örtüştüğü de, söylenebilir.
Yeni ittifaklar
Celal Kara, Cumhuriyet gazetesine yaptığı değerlendirmede, hükümet için "Sonunuz Menderes gibi olur" manasında konuşurken; “27 Mayısçılara, darbeyi meşru görenlere” doğru bir el mi vermiştir, yoksa “eksen kaymasına” mı uğramıştır? Bastırılmış duygularını mı dile getirmiştir? Savcılık pratiği içinden bir değerlendirme mi yapmıştır?
Belli ki, “yeni koşullar”, yeni değerlendirmeleri de beraberinde getiriyor. Cemaat; son dönemde, daha önce sert bir şekilde ayrıştığı bazı kesimlerle, “AK Parti karşıtlığı” temelinde yeni bir diyaloğun içinde. Bu diyalog, her geçen gün, daha şaşırtıcı kırılmaları beraberinde getiriyor.
Yakın zamana kadar “HDP/PKK geleneği”ni baş düşman ilan etmiş, İslami kesim içindeki “en milliyetçi dili” benimsemiş, çözüm sürecini "ihanet süreci" diye tanımlamış, KCK operasyonlarının başrol oyuncusu olmuş Cemaat'in;
HDP dahil bazı çevrelere yönelik tutumunda, olağanüstü hızlı değişimler görülüyor.
Öte yandan, daha düne kadar, “devletin, ordunun, polisin içine Cemaatin” sızdığını söyleyen, bu doğrultuda yıllardır yayınlar yaparak “irtica tehlikesi”nden bahseden “endişeli modern çevrelerin” Cemaat’e olan tavrı da; “aynı oranda değişen” bir görüntü veriyor.
Yeni siyasi ittifaklar, “karşılıklı duruşların değişmesini” beraberinde getiriyor. Bütün bunları, “siyasetin doğası gereği doğal karşılamak” mümkün. Hatta, beklenmedik değişim ve dönüşümler, bazen olumlu sonuçlar da doğurabilir. Ancak, bazı şeyler de, insana gerçekten garip geliyor.
Şunu da belirtelim: “Mendereslerin idamı” konusunda fazla ileri gittiğini fark eden Celal Kara; Can Dündar'la söyleşisinin sonunda, Menderesler hakkında idam kararı veren mahkemenin başkanı Salim Başol'un “toplumun bir bölümü tarafından nasıl dışlandığını” söylemek gereğini duymuş.
Siyaset ve etik
Türkiye'de, siyaset, vahşi ve acımasız yöntemlerle sürdürülüyor. Kaybeden, yalnızca yenilmekle kalmıyor, daha ağır bedeller ödemek zorunda kalabiliyor.
Paralel Yapı, "Başbakan’a kelepçe geçireceğiz" ruh haliyle yola çıktı. Kazanamadı. Şimdi bir bedel ödüyorlar. Elbette, bu noktada, onların da hukuka ihtiyaçları bulunuyor.
Ancak belli ki, “kavga ve yok etme ruh halleri” de, sona ermemiş.
Menderes örneği, kötü bir ruh halinin yansıması…