Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, 27 Kasım tarihli yazısında Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) altın kıymetinde bir hatırlatmada bulundu: “AK Parti'ye oy veren seçmenin yarıdan fazlası, belki de daha fazlası, ekonomik gerekçelerle oy veriyor.”
Bu hatırlatmayı, ontolojisi gereği AK Parti’den hiçbir olumlu fikrin ya da eylemin sâdır olamayacağını öne süren, dolayısıyla ciddiye alınamayacak kadar naif muhalif söylemin dışından konuşan, dünyaca ünlü akademisyen Daron Acemoğlu’nun uyarılarıyla birlikte okumak daha anlamlı olur:
“Şu anda büyüme yüzde 6 değil, yüzde 3… Verimlilik büyümesi negatif. İşsizlik yüzde 11. Büyüme tüketimden geliyor, tüketim de krediyle dönüyor. Devam ettirilebilir değil. Çok az vaktimiz kaldı. Bina daha çökmedi ama çökebilir, kriz olabilir. (…) Bir-iki yıl içinde olabilir. Fazla vaktimiz yok. Trump’ın gelmesi bu süreci hızlandırır. Yabancı sermaye hâlâ geliyor. Kısa süreli geliyor, uzun yatırımlarda bulunmuyor ama cari açığımızı karşılıyoruz, borcumuzu ödeyip yeni borç alabiliyoruz. Bunu sağlayan şey, dünyadaki likidite çokluğu. Para hâlâ yatırım arıyor, gelişmekte olan ülkelere sıcak bakıyor. Türkiye’nin pozitif imajı hâlâ tükenmedi. Ama yavaş yavaş çekilmeye başlıyorlar. Dolar bu yüzden fırlıyor. Türkiye borç almakta zorlanıyor. Amerika’da faizler artarsa -ki Trump zamanında artması bekleniyor- paranın çekilmesi hızlanacak. Bu yaşanmadan kendimize çekidüzen vermemiz lazım.” (Hürriyet, 27 Kasım 2016).
Ciddi miktarda oy kaybı kaçınılmaz olur
Şimdi bu iki yaklaşımı birlikte mütalaa edelim…
Yusuf Kaplan’ın verdiği rakam doğruysa; yani “AK Parti'ye oy veren seçmenin yarıdan fazlası, belki de daha fazlası, ekonomik gerekçelerle oy veriyor”sa… Ve Daron Acemoğlu’nun uyarısı yerindeyse; yani “kendimize çekidüzen vermememiz” durumunda yakında herkesi etkileyecek büyük ekonomik sorunlarla karşılaşacaksak… Evet, bunlar doğruysa, AK Parti’nin gireceği ilk seçimde çok büyük bir oy kaybı yaşayacağını da rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bunu en iyi AK Parti bilir
Türkiye’de, kabaca yüzde 20-25’lik bir seçmen kitlesinin sadece “iş”e, “hizmet”e, “yatırım”a, “proje”lere bakarak oy verdiği, günümüzde aşağı yukarı bütün kamuoyu araştırmalarının üzerinde fikir birliği ettiği bir tespit… Bunlara, bir miktar indirgemecilikle “siyasetsiz seçmenler” diyelim… Yusuf Kaplan, yüzde 50’lik AK Parti oylarının yarısının bu tip seçmenlerden geldiğini söylerken, AK Parti’nin Türkiye’deki siyasetsiz seçmenlerin tamamının oyunu aldığını da söylemiş oluyor…
Belki biraz şaşırtıcı ama, iletişimci, reklamcı Ateş İlyas Başsoy’un yıllar önce kaleme aldığı “AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder” başlıklı kitabında uzun uzun anlattığı gibi, bu da doğru…
Bazı seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) de fikirlerine baş vurduğu Ateş İlyas Başsoy’a göre, AK Parti, bir seçimin ancak oyunu bu sâiklerle kullanan yüzde 20-25’lik kitleyi ikna ederek kazanılabileceğini ilk keşfeden ve her seçimde buna oynadığı için kazanan bir parti…
Ne var ki bugünlerde, istisnalar hariç AK Parti’li siyasetçiler ve AK Parti’ye yakın yazarlar “siyasetsiz seçmen”lerin bu özelliğini unutmuş ya da önemsemez görünüyorlar.
Bu çevreler belli ki, siyaset alanındaki hamasetin ekonomi alanına da sirayet etmesinin, sadece “iş, aş, hizmet, ekonomik istikrar” ölçüleriyle oy veren geniş “siyasetsiz” kitleleri huzursuz etmeyeceğini, onların oy verme davranışlarını değiştirmeyeceğini düşünüyorlar…
Bence onları bu dönemde böyle düşünmeye, Türkiye’nin son bir yılının olağanüstü koşullarının, özellikle de 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı aşırı siyasallaşmış atmosfer sevk ediyor. İktidar siyasetçileri ve iktidarı destekleyen yazarlar, bu atmosferin “siyasetsiz seçmen”leri de kendileri gibi siyasetle tıkabasa dolu bir hale getirdiğini ve ekonomiyi onların gözünde de ikincil bir duruma düşürdüğünü zannediyorlar.
Bu siyasetçilere ve yazarlara göre, ülkenin beka sorunu içinde bulunduğu bu dönemde “siyasetsiz seçmen”ler de hükümetin ekonomiden çok siyaseti yönetme biçimine, orada sergilediği “yerli ve milli” duruşa bakarak oy vereceklerdir.
Selim Türkhan kimdir?
Yukarıda adını andığım iletişimci ve reklamcı Ateş İlyas Başsoy, “siyasetsiz seçmen”lerin tamamını “Selim Türkhan” adlı hayali bir kişiyle ifade ediyor, onlardan oluşan hayali partiye de Selim Türkhan Partisi diyor.
Yazının bundan sonrasında birkaç paragrafla Selim Türkhan seçmen tipini açacak, ardından da böyle bir seçmen tipinin davranış ve oy verme modelinin ekonomik ölçü temelli olmaktan çıkıp siyasi ölçü temelli yeni bir veçheye bürünüp bürünemeyeceğine dair kendi yaklaşımımı ifade edeceğim…
Selim Türkhan’ların dünyası nasıl bir dünyadır?
Ateş İlyas Başsoy’a göre, Selim Türkhan’ların dünyası, “iş”e, “hizmet”e, “proje”ye bakan, başka da bir şeye bakmayan bir dünyadır. Bu dünyaya “siyaset”le giremezsiniz, onlar sizin “hizmet” ve “proje” önerilerinize ve onları realize etme yeteneklerinize bakarlar ve takdir ederlerse sizin siyasetinizin dolaylı bir destekçisi haline gelirler; ta ki, sizin “hizmet”lerinizi “takdir” etmemeye başlayana kadar…
Başsoy, Türkiye’nin Selim Türkhan’larının neredeyse tamamının AK Parti’yi “takdir” ettiğini ve oylarını bu partiye verdiklerini söylüyor. CHP’lilere önerisi ise şu: AK Parti’nin Selim Türkhan’lar üzerinde yarattığı “algı”yı, kendi partilerine ilişkin olarak da yaratmak… Öyle ki, Selim Türkhan’lar, CHP’nin iktidarda AK Parti’nin “hizmet”lerini de aşacak bir performans göstereceğine; CHP’nin iktidarı sahiden ve sadece “hizmet” için istediğine inansın.
Başsoy’a göre, partilerin seçim kampanyaları Selim Türkhan Partisi’nin tabanını etkilemeye yönelik olmalıdır. Çünkü partilerin taşlaşmış ideolojik tabanlarından birkaç parça sökmek bile zorken Selim Türkhan Partisi’nin tabanında “hizmetle tavlanmayı” bekleyen, oyunu her an değiştirmeye hazır milyonlarca seçmen vardır.
Selim Türkhan’lar ‘yerli ve milli’ ama…
Yanılş anlaşılmasın; Selim Türkhan’lar “siyasetsiz” ama cepleri dışında hiçbir şeyi umursamayan, duygusuz, kozmopolit tipler de değiller. Tam tersine ülkelerinin başarılarıyla övünen, duygusal planda milliyetçiliğe yakın insanlar… Fakat bütün bunlar, onların esas odaklandıkları şeylerin iş, hizmet, proje vb. olmasını engellemiyor. Ya da şöyle diyelim: Onlar ülkelerinin menfaatlerini (de) orada gördükleri için siyaseti önemsemiyorlar ve kararlarında bir ölçü olarak almıyorlar.
Şu soruların cevabını arıyoruz: a) Selim Türkhan’ların iş, hizmet, yatırım, proje vb. odaklı oy verme davranışları sadece “normal” koşullarda mı geçerlidir? b) Ülke anormal koşulların içinden geçiyorsa ve Selim Türkhan’ların o âna kadar desteklediği siyasetçiler ülkenin bir “beka” sorunuyla yüzyüze olduğunu söylüyorlarsa, Selim Türkhan’ların davranış ve oy verme modeli ekonomik ölçü temelli olmaktan çıkıp siyasi ölçü temelli yeni bir veçheye bürünebilir mi?
Şimdiye kadarki bütün seçimler nispeten “normal” koşullarda yapıldı ve bunların neredeyse tamamında AK Parti Selim Türkhan’ların aklını ve kalbini çelmeyi bildi. Fakat ilk kez şimdi “normal” olmayan koşullar var ve ilk seçimde Selim Türkhan’ların bu koşullarda da ekonomik temelli karar ve oy verme modellerini sürdürüp sürdürmeyeceklerini anlayacağız.
Ekonomi daha da kötüye gider ve Selim Türkhan’lar yine de AK Parti’ye teveccüh gösterirlerse, o zaman onlara atfedilen ve değişmez gibi görülen oy verme davranışlarının göreli olduğuna hükmedebileceğiz.