Türkiye’de AK Parti iktidarından memnun olmayanlar var; bu da son derece doğal. Herkesin her zaman aynı şekilde düşündüğü, aynı siyasi tercihlerde bulunduğu, iktidar alternatifi siyasi partilerin olmadığı bir demokratik sistem düşünülemez elbette.Ne var ki doğal olmayan şeyler de var Türkiye’de. Bir kere, iktidar partilerini sandıkta değil, başka yollardan alaşağı etme çabaları var çok partili siyasi yaşama geçtiğimizden bu yana. 1960 askeri darbesiyle başlayan, doğrudan ya da dolaylı darbelerle günümüze kadar gelen üçüncü dünya ülkelerine özgü ikinci sınıf (Bon pour l’Orient) bir demokrasi anlayışımız kısacası. Geçen yazımda altını çizdiğim gibi, Türkiye’yi demokratikleşme sürecinde yerinde saydırmaktan başka bir işe yaramayan bu anlayışın yeniden sahneye konulduğu, kulaklarımıza sufle edilen çeşitli senaryolardan anlaşılıyor.Türkiye’nin gerçek gündeminin Kürt sorununu çözecek demokratik bir anayasa olduğunu unutturan bu senaryoları biraz şaşkınlık, biraz da kaygıyla izliyorum. Kabul etmek gerekir ki bu tür senaryolar toplumun ilke olarak desteklediği yolsuzluk soruşturmalarının inanılırlığını da olumsuz yönde etkiliyor. Duyduğum son senaryolara yakından bakınca kaygılanmamak elde değil doğrusu.Telekom özelleştirilmesindeki yolsuzluk iddiaları Özel bir toplantı ortamında duyduğum iddiaya göre, 10 güne kadar düğmesine basılacak olan Telekom’la ilgili bir soruşturma hazırlığı varmış. Konuyla ilgili olarak yönelttiğim sorulara ayrıntılı yanıt almış değilim. Belki de bu senaryoları sufle edenler, iddiaların ne olduğundan çok yol açacağı siyasi sonuçlar üzerinde duruyor.Siyasi sonuçların başında Başbakan Erdoğan’ın siyasetçi olarak sonunun yakın olduğu geliyor. Bu senaryoyu aktarana, AK Parti’nin sandalyelerini 276’nın altına düşürecek kadar toplu istifalar mı olacağını sorduğumda, partinin parçalanacağı ve içerden çökeceği gibi “uçuk” bir görüş ileri sürdü. Bir başka “uçuk” görüş, daha doğrusu söylenti de, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın partiden ayrılacakları. Her ne kadar inanılacak gibi olmasa da bu iddiaların mişli değil, dili geçmiş zamanda aktarılmasından Türkiye için kaygı duyduğumu itiraf etmem gerekir.Aktarılan senaryolar arasında yeni bir merkez sağ partinin kuruluşu da vardı. İnternetten biraz araştırmaya kalkınca, Timetürk’te Ömür Çelikdönmez’in 6 Ocak’ta yayımladığı bir yazısı ilişti gözüme. Yazar, “CHP’den merkez sağ partisi nasıl çıkar?” başlıklı makalesinde, yerel seçimlerden sonra CHP’nin bölüneceğini, partinin üç büyük kent Belediye Başkan adayları Sarıgül, Yavaş ve Kocaoğlu’nun “sonraki günlerde AK Parti’nin yerini alması düşünülen ve okyanus ötesinde planlanan yeni siyasi organizasyonun aktörleri” olacağını öne sürüyor. İddialar bu kadarla sınırlı değil; Çelikdönmez yeni partiye üye olabilecek soldan ve sağdan isimler de veriyor. Bu isimler arasında TBB Başkanı Feyzioğlu, İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal ile Abdüllatif Şener ve Tuğrul Türkeş de var. Bir araya gelmeleri kolay olmayan isimlerle iktidara gelecek bir kokteyl partisi mi öngörülüyor? Bilmem ama çok tuhaf geldi bana.AK Parti’yi iktidarda tutmanın bedeli ekonomik kriz Toplantıda duyduklarım arasında en akla yatkın değerlendirme Türkiye ekonomisinin kötüye giden durumuyla ilgili olanıydı. FED’in son parasal genişlemeyi azaltma kararıyla başlayan dövizin gelişmekte olan ülke piyasalarından çıkışı, Türkiye’de, AK Parti iktidarının sona ereceğine ilişkin senaryoların etkisiyle giderek artan ölçüde makro göstergelerimizi olumsuz yönde etkiliyor. Doların 2.20 sınırını zorlamaya başlaması bu yüzden. AK Parti kâğıt üstünde güçlü bir iktidar olsa da, kulaklara sürekli olarak yukarıdaki “uçuk” senaryolar fısıldanıyorsa ortada yatırımcıyı olumsuz yönde etkileyen bir “güven” sorunu var demektir. Bu sorunun da kolay, kolay giderilemeyeceği görünüyor ne yazık ki.ABD’nin dev yatırım bankası Goldman Sachs, daha Ağustos ayında doların 2.20 TL’ye kadar değer kazanacağı kehanetinde bulunmuştu. 2014 yılı sonu tahmini ise 2.40 düzeyinde. Bu bankanın tahmini herkesçe paylaşılmıyor belki ama ekonomik sıkıntıların olduğu bir yılın bizi beklediğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok.Toplantıda duyduklarım arasında makul olan başka bir veri de AK Parti’nin oylarının yerel seçimlerde 2009’a oranla olasılıkla azalmayacağıydı. Ancak seçimler ertesinde uygulamaya konulacak siyasi senaryolarla, AK Parti yeterince zayıflatılamaz ve Türkiye 2015’de iki ya da üç partili zayıf bir koalisyon hükümetiyle yönetilecek duruma getirilemezse bu kez ekonomik krizle sonuç alınmaya çalışılacağına ilişkin başka bir senaryo var.Bu senaryo Özal’lı ANAP gibi, AK Parti’nin seçim başarılarının ardında da ekonomi alanında sağladığı başarının yattığı temeline dayanıyor. Seçmen her şeyden önce cebine bakarak siyasi tercihini yapıyorsa ve ısrarla AK Parti’ye oy veriyorsa, o zaman ekonomik krizle bu tercihini değiştirmesinin sağlanması öngörülüyor.Özet olarak AK Parti’yi ne pahasına olursa olsun devirmeye yönelik her türlü senaryo var. En korkuncu bu sonuncusu; eskiden cahil olduğu için oyunu istenen istikamette kullanmadığı söylenen seçmen, bu defa ekonomik çıkarları doğrultusunda, yani akıllıca AK Parti’ye oy vermeye devam ettiği için cezalandırılacak ve ekonomik krizin bütün sonuçlarına katlanacak. Senaryoya göre elbette. Bu senaryolarda gerçeklik payı ne kadar bilmem ama Türkiye üzerine bunların konuşulması dahi ürkütücü. Gündemini kendi belirleyen demokratik bir Türkiye yaratmak hiçbir zaman mümkün olmayacak mı acaba?
AK Parti’nin iktidarda kalmasının bedeli
- Advertisment -
Önceki İçerik