İlk gecenin coşkusu yatışınca AKP destekçileri ve bizzat Erdoğan’ın kendisinin seçim sonuçlarına baktıklarında ne gördüklerini merak ediyorum.
Aradan geçen üç dört gün içinde bu sayılar çok yerde konuşuldu, tartışıldı ve giderek kanıksandı. Fakat yine burada da hatırlatmakta fayda var: AKP’nin aldığı oy, Haziran 2015’de suratlarını ekşiten, partililerin gece evlerine kapanmalarına yol açan, tek başına iktidar olma şansının yitirildiği yenilgiden sadece %1.69 fazla.
AKP, 2015 Kasım seçimlerinde aldığı oyun ise 7 puan gerisinde kaldı…
Benzer tablo Cumhur ittifakı için de fazlasıyla geçerli. Bu ittifakı oluşturan AKP ve MHP’nin Kasım 2015 seçimlerinde aldıkları oylarda, ülke genelinde %7.74 gerileme oldu. Bu kayıplar, Türkiye’nin en büyük on ili arasında yer alan Ankara, Bursa, Adana, Antalya, Konya ve Mersin’de ortalamanın da üstüne çıkarak %10’lara ulaşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerini %51.79’la kazanmışken bu kez (binde 8 fazlayla) % 52.59 oranında oy aldı. Bir önceki seçimlerde MHP’nin adayının Ekmeleddin İhsanoğlu olduğu; oysa bu seçimlerde Erdoğan’ı desteklediği ve bu partinin milletvekili seçimlerinde %11.10 oy aldığı düşünülürse Erdoğan adına bir başarıdan değil, önemli güç kaybından söz etmek gerekir.
Kısacası, hem Erdoğan, hem AKP ve hem de AKP ve MHP’nin toplamı olarak düşünülen “Cumhur İttifakı” bir önceki seçimlerle karşılaştırıldığında önemli kayıplara uğramışlardır.
Bu kayıplara rağmen cumhurbaşkanlığını ve parlamento çoğunluğunu kazanabilmelerini arada geçen süre içinde gerçekleştirdikleri ittifaka borçludurlar.
Türkiye’nin koalisyonlardan büyük zararlar gördüğü diskuruyla başkanlık sistemini savunan bu iki partinin bugün iktidara tutunabilmek için koalisyona ihtiyaç duymaları da tarihin ironisi olsun.
Bütün denge ve denetleme mekanizmalarını itina ile süpürüp Tek Adam İradesi üzerine yazılmış anayasayı ite kaka geçirdikten sonraki ilk seçimlerde, ortağının “denge ve denetleme işi bende” diye bağıran çatlak sesini ensesinde duyan başkana da bu “tatlı sürpriz” hayırlı olsun.
Sonuçta kitlelerin desteği açısından ortada bir ilerleme değil gerileme var.
Aslında ortada bir seçim zaferi olmadığını kurmay takımının okuduğundan eminim. 2015’ten beri çıkış bitti, iniş başladı.
Her iki partinin birbirlerine el atarak durdurmaya çalıştıkları bu geriye gidişi, keskin alarm sesleri veren bir ekonomi bekliyor üstelik.
Rakamların ortaya koyduğu bu gerçeğin altını çizmem, kendi tahminlerimin yanlış çıktığını unuttuğum anlamına gelmez. Okuyanlar da biliyor ki, ben Cumhur İttifakı’nın parlamentoda çoğunluğu sağlayamayacağını, Erdoğan’ın ise ilk turda seçilemeyeceğini düşünüyordum. Yanılmışım.
Önce hendek savaşları, ardından gelen alçak darbe girişimi ve Suriye’de oluşan PYD-ABD iş birliği, toplumda son derece kaygılı ve öfkeli bir atmosfer üretti. İktidar tarafından kullanılmaya çok elverişli bir “beka” endişesi oluştu. Doğrusu, iktidar da hem bu endişeyi tırmandırmanın hem de oluşan öfkeyi “Milli ve yerli” bir hınca dönüştürmenin hakkını vermek için elinden geleni yaptı. Endişe ve öfkenin kabarttığı milliyetçilik, her türlü otoriter yöntemin onaylanması, desteklenmesi için gerekli ideolojik vasatı sağladı. Keza, her kim muhalefet ediyorsa, dış güçlerle, terör örgütleriyle iş birliği yaptığı suçlamasıyla bu öfkenin nesnesine dönüştürülmeye çalışıldı. Kılıçdaroğlu’nun Enis Berberoğlu tutuklamasıyla ilgili başlattığı “adalet yürüyüşü” bile terör örgütüyle dayanışma diskurundan payına düşeni aldı. Aynı kışkırtıcı dil, Cumhurbaşkanı adayı olarak diğer tüm adayların yanısıra Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmesi üzerine İnce’yi de hedefine koydu.
Haksız, hukuksuz, adaletsiz bütün uygulamalar varlık yokluk kavgası üzerinden meşrulaştırıldı; önemsizleştirildi.
Genel Kurmay Başkanı, adaylığı söz konusu olan Abdullah Gül’ü ziyaret etti! Ne tuhaf!
Kandil’e de uçak gönderildi. Üst düzey teröristlerin toplantı halinde vurulduğu anons edildi. Ne inandırıcı!
Son düzlüğe girildiğinde; İmar afları, vergi yapılandırmaları, emekli ikramiyeleri, bedelli askerlikler ve daha neler neler… Seçmene rüşvette sınır tanınmadı, pek cömert olundu!
Hayatta, en azından benim yaşadığım en zengin “seçim sofrası” buydu. Yok yoktu…
Seçimlerin nasıl bir medya hakimiyeti altında yapıldığına, adaletsizliğin zirvelerinde dolaşıldığına, baskılara, tutukluluklara ise hiç girmeyeceğim; bunlara sığınmayacağım. Bunlar çırılçıplak gerçekler olmadığı için değil. Fakat ben tahminlerimde bulunurken bütün bu saydığım haksızlıklar vardı ve ben bunları da hesaba katarak oturuyordum yazımın başına.
Kısacası yukarıda anlattıklarımın tümünün farkındaydık. Benim gözümde sorun bu siyasal üslup ve yöntemlerin hangi verimle iş göreceğiydi. Sonuçları tahminlerimle karşılaştırdığım zaman görüyorum ki, ben içinde yaşadığım topluma 5-6 puan tutarında fazladan (hatalı) kredi tanımışım. Bütün bu siyaset tarzı, AKP, Erdoğan ve Cumhur İttifakının topyekûn gerilemesini durdurmaya yetmedi; bunu biliyoruz. Fakat bu gerilemeyi ben kendi baktığım yerden (işin içine temennilerimi de karıştırarak) abartılı okumuşum.
Seçim gecesi alelacele “halkı tanımıyorsunuz; yabancısınız, cesaretiniz varsa kulelerinizden çıkın halkın içine girin” diye bağıran kibirli seslere; halkın yarısını “milli irade” diye kutsarken öteki yarısını iş birlikçi hain ilan eden trollere; kendisi gibi düşünmeyenleri ahkam kesmek, bilgiçlik taslamakla suçlarken saçmalık şahikası komplo palavralarını teori diye satmaya çalışanlara hatırlatmak isterim yeniden. Evet, seçmenlerin % 5’i benim onlara yakıştırdığım yerde değilmiş.
Bu mudur sizi “halk adamı” yapan? Bu mudur bizi “halkının değerlerine yabancı” kılan? Bu çiklet daha ne kadar çiğnenebilir acaba?
Varsın bizim yanılmalarımız da böyle olsun; kimseye bir zararı yok.
İnsan yanılmasıyla ünlü bir varlıktır. Biliyorsunuz Erdoğan da 17-25 Aralık’ın ardından yanıldığını söyleyip halktan af dilemişti. Onu yanıltan Fethullahçı çete 15 Temmuz’da alçakça darbeye soyunmuş, bir gecede 250 insan hayatını kaybetmiş; ülke felaketin eşiğinden dönmüştü. Böyle yanılmak da var işin içinde…
Diyeceksiniz ki, evet Erdoğan da yanıldı ama yeniden seçilmeyi de başardı.
Ben de diyeceğim ki, hepsi 5-6 puana bakar.