Joachim Löw, Almanya’nın Dünya Futbol Şampiyonluğu’nun ardından düzenlediği basın toplantısında, “Bu değişime 10 yıl önce Jürgen Klinsmann döneminde başladık ve uzun çalışmalarımızın karşılığını sonunda aldık” dedi.Yıllarca Almanya’da yaşayan Demir Küçükaydın, kendi internet hesabında Löw’ün işaret ettiği “büyük değişim”i değerlendirdiği yazısında şunlara dikkat çekiyor: “Almanya son 10 yılda, futbolunu yeniden organize etti ve bu şampiyonaya öyle hazırlandı. 2006’da Almanya’da yapılan dünya şampiyonasında Almanya ancak üçüncü olabilmişti ev sahibi olmasına rağmen.Alman burjuvazisi, 2006 şampiyonası öncesinde eski kaz adımlı milliyetçilikle, dünya politikasında ve de iç politikada gerekli gücü ve manevra alanını sağlayamayacağını görmüştü. Bu tıkanıklık, en açık biçimde futboldaki gerilemede görülüyordu. 2006 öncesinde, Yeşiller’in Sosyal Demokrat partisiyle birlikte iktidar ortağı olması, bu dönüşümün yollarını açtı.Schröder (dönemin Alman Başbakanı) dünya pazarında rekabet için gerekli düzenlemeleri; ekonominin yeniden örgütlenmesini gerçekleştirirken; Fischer, (dönemin Dışişleri bakanı) dış politikada benzeri değişiklikleri gerçekleştiriyor ve Alman (…) devletine dünya politikasındaki gerekli hareket alanını ve esnekliği sağlıyordu.Yapılan değişiklik, kaz adımlı milliyetçilikten çok renkli milliyetçiliğe geçiş olarak tanımlanabilir. Bu geçiş, sinema’dan (Örneğin Fatih Akın) futbol’a kadar her yerde gerçekleşti.2006 dünya kupası, bu değişimin futbol alanındaki başlangıcı oldu. Klinsmann ABD’den Alman milli takımının başına getirildi. Klinsmann bir buldozer gibi, eski yapıları ve “Bayern Mafiası”nın direncini ve gücünü kırdı. Ve yerine yardımcısı Löw’ü bıraktı. Löw’e, Klinsmann’ın açtığı yolda, gerekli temel değişiklikleri sürdürmek kalıyordu.”Yeni dönemBu değişiklikler, göçmen kökenli çocukların, Alman liglerinde ve milli takımında önlerinin açılmasıyla başka bir anlam kazandı.2010 yılında Güney Afrika’da düzenlenen FİFA Dünya Şampiyonası başlarken, Almanya’nın resmi yayını Deutsce Welle (Almanya’nın Sesi), yaptığı haberin başlığını şöyle koymuştu: “Alman milli takımını göçmenler omuzluyor, Marin, Cacau, Mesut Özil ya da Khedira. Almanya, ‘yabancı’ oyuncularından dünya şampiyonluğu bekliyor. Sporun uyuma katkısı Alman milli takımında da kendini hissettiriyor.” FIFA 2010 Güney Afrika Dünya Futbol Şampiyonası’nda, Alman milli takımının Güney Afrika kadrosunda sekiz değişik ülkeden göçmen kökenli futbolcu yer aldı. O yıl Almanya şampiyon olamadı ama yoluna kararlı bir şekilde devam etti.Almanya, pazar gecesi Arjantin’le final maçına çıktığında, Türkiye kökenli M. Özil, Polonya kökenli M.Klose, Ganalı bir babanın Berlin’de doğmuş çocuğu olan J.Boateng gibi isimler dikkat çekiyordu. Tunus kökenli S.Khedira’nın son dakikada sakatlanması ise bir şanssızlık olarak kayda geçti.Farklılığın dinamizmiAlmanya’nın Freiburg kentindeki Albert Ludwig Üniversitesi’nde spor tarihi dersleri veren Prof. Diethelm Blecking, Almanya Politik Eğitim Merkezi (BPB)’nin internet sitesinde yayınlanan “Etnik karışım ekipler daha başarılı” başlıklı makalesi ile Almanya’daki futbol ve göçmen politikaları tarihini inceliyor.Blecking, sporun yabancıların Almanya’daki uyum süreçlerine katkısının yanı sıra, çok kültürlü takımların daha uyumlu ve başarılı bir grafik çizdiklerini savunuyor. Almanya’nın Brezilya’yı 7-1’lik bir skorla yenecek düzeyde bir başarı göstermesi, takımda son yıllarda artan göçmen kökenli oyuncu sayısına da bağlanıyor.Bu yazıyı yazarken TV kanalları, Alman kentlerindeki şampiyonluk kutlamalarını yayınlıyordu. Sevinç gösterileri yapanların içinde çok sayıda Türkiye kökenli futbolsever dikkat çekiyor.Almanlar, göçmenlere, yıllarca diğer Avrupa ülkelerine oranla daha mesafeli yaklaştılar. Onları algılamakta, normal bir ilişki kurmakta zorlandılar. Göçmenleri ikinci sınıf vatandaş olarak gören bakış açısı; özellikle 1970’li ve 1980’li yıllarda çok yoğunlaştı.Son yıllarda, Almanlar bu konuları daha ileri bir düzeyde sorgulayabiliyor ve yeni yaklaşımlar ortaya koyabiliyorlar. Elbette hâlâ aşılamayan bazı konular var ama bir dönüşümün varlığı da ortada. Özellikle Türkiye’den gelen göçmenlerin ve onların orada doğan çocuklarının dinamizmi, yaratıcılığı ve farklılığı; Almanya için “yeni ufuklara açılma şansı” anlamına geliyor.Futboldaki canlanmanın, yeni bir ruh kazanmanın motorunu da; bu şekilde, büyük ölçüde göçmen çocukları oluşturdu. Elbette futbol tek başına bir ölçüt değil, ama eskisinden farklı bir tablodan söz etmek mümkün.“Farklılığı anlayabilmek, onu bir zenginlik olarak görebilmek, başarının yolunu açtı” diyebilir miyiz?15-07-2014 / Radikal.com.tr
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik