Aşağıdaki yazıyı tam bir yıl önce kaleme almış, ancak yayımlamamıştım. Üzerinde Cumhurbaşkanlığı sistemi referandumunun bir hafta öncesinin, yani 9 Nisan 2017 tarihi vardı… Bugünlerde ilk yıldönümünü kutlamaya hazırlanırken, 1 Nisan’a rastlayan bir Pazar yazısı olarak değerlendirilebileceğini düşündüm…
***
Televizyon ve gazetelerde karşılaştığımız uzmanlara göre AK Parti’nin MHP desteğiyle getirdiği anayasa değişikliği dünya siyasi literatürüne büyük bir katkı… Hiçbir devlet yaşadığımız yüzyılın gereksinimlerini henüz kavrayamamışken, Ankara’nın havasından mı ne, bizim bir grup insanımız meğerse ‘devrimci’ bir yönetim alternatifini çoktan geliştirmişler. Aynen faizin emirle düşürülmesi ile enflasyonun da düşeceği ve yatırımların artacağını söyleyen ‘devrimci’ iktisat teorisi gibi, ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ de dünyanın ihtiyaç duyduğu ama bu ihtiyacını içselleştirmekte zorlandığı bir atılımı ifade etmekteymiş.
Bu ülkenin vatandaşları olarak ancak kıvanç duyabiliriz. Dünya çapında tek bir teorisyeni bile olmayan bir modelin Türkiye pratiğinden gelen öncü kadrolarca hayata geçirilmesi gerçekten gurur verici… Demek ki diğer ülkelerin de şöyle yapmaları gerekiyor: Önce bizdeki 12 Eylül Anayasa’sını ellerine alacaklar, çünkü o metin olmadan bugünlere gelemezdik. Sonra o anayasanın orasından burasından yüz küsur değişiklik yaparak metni bir kevgire çevirecekler. Nihayet şu an önerilen 18 maddelik ‘altın vuruş’ ile o paramparça metin, bir anda sihirli sopa tarafından dokunulmuş kurbağa misali, siyasi sistemlerin Sinderella’sına dönüşecek…
İsteyen ülkeler olayın ciddiyetine binaen gündemlerine bir iki darbe de alabilirler. Malum 12 Eylül darbesi olmasa o meşhur anayasa da olmazdı. Ve tabii 15 Temmuz darbe girişimi olmasa şimdi bu ‘altın vuruş’ gündeme gelemezdi. Gülencilerin öngörü zaafı çektiklerini 2014 Mart yerel seçimlerinden beri biliyorduk ama herhalde hiçbiri kendi darbelerinin akim kalmasının devrimci bir hamlenin önünü açacağını ve bu sayede dünya siyasi literatüründe inanılmaz bir sıçrama yaşanacağını tahmin etmemiştir.
Öte yandan kadim alicenaplığımızdan hareketle sistemi sırf kendimize saklama niyetimizin olmadığını da yine medyadan öğrenmiş bulunuyoruz. Ama doğrusu insan pek umutlu olamıyor… Bu sisteme bütün ülkelerin ihtiyacı olduğu ne kadar doğruysa, birçoğunun gerekli saygıyı göstermeyeceği ve önyargılı davranacağı da o kadar açık… Çünkü hepimizin bildiği üzere bizi kıskanıyorlar. Diğer bazıları ise muhtemelen böylesine derinlikli bir devrimci değişim karşısında korkacak ve tereddüt geçirecekler…
Oysa şu basit gerçeği görmeleri yeterli… Cumhurbaşkanlığı Sistemi uzun vadeli ve kalıcı bir değişim için yapılmıyor. Yani uzun uzadıya düşünmelerine ve çekinmelerine gerek yok. Aksine çok daha değerli olan ‘anlık ve geçici’ bir ihtiyaç nedeniyle hayata geçiriliyor. İhtiyaç ise belli: Bürokrasi, yasama ve yargı engeline takılmayan, hızlı davranabilen ve denetlenemeyen bir yürütme. Şimdi bazı münafıklar ‘niçin böyle bir sistem isteniyor’ diye sorabilirler ama elinizi vicdanınıza koyun… Kim istemez?
***
Obama ve onun gibi takılanların ne kadar zorluk çektiklerini hatırlayın. Canının istediğini yapamayacaksa insan niye başkan veya başbakan olmak istesin ki? İşte ‘altın vuruş’ sonrası 12 Eylül Anayasa’sı tam da bu ihtiyaca cevap veriyor.
Bizden önermesi… Alın, kullanın ve müteşekkir kalın… Bilabedel dünyanın hizmetine sunuyoruz. Herhalde Orta Asya’dan çıkıldığından bu yana insanlığa bundan daha değerli bir katkımız olmamıştır. Ardında on binlerce yılın damıtılmış yönetim tecrübesi var ne de olsa… Ne diyelim üst akıla kapak olsun!