Ana SayfaYazarlarAnayasa değişikliğinin içeriği - 5

Anayasa değişikliğinin içeriği – 5

 

Anayasa değişiklik teklifinin 10. maddesi, cumhurbaşkanına vekâleti ve cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanların atanma ve görevden alınma usullerini içeriyor. Maddeye göre, cumhurbaşkanı — milletvekili seçilme yeterliliğini taşıyanlar arasından —  bir veya birden fazla cumhurbaşkanı yardımcısını ve bakanları atayabilir. Cumhurbaşkanı yardımcıları seçime katılamayacak. Bakanlar milletvekilleri arasından atanırsa, TBMM üyelikleri düşecek.

 

Cumhurbaşkanı istediği kadar yardımcı atayabilecek. Cumhurbaşkanının hastalığında, yurt dışı gezilerinde veya makamının boşalması durumunda, bir yardımcısı cumhurbaşkanı vekili olarak görev yapacak. Eğer cumhurbaşkanı makamının boşalması genel seçime bir yıl veya daha az süre kaldığında gerçekleşmişse, cumhurbaşkanı yardımcısı vekâletine dönem sonuna kadar devam edecek; dolayısıyla cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler gene normal zamanında, birlikte yapılacak.

 

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların görevleriyle ilgili suç işledikleri iddiasıyla yargılanabilmeleri, cumhurbaşkanı hakkındaki soruşturma kaideleriyle aynı olacak. Görevleri bittikten sonra da yargılanmaları için aynı şartlar aranacak. Görevleri haricindeki suç ithamları karşında ise, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar milletvekilleriyle aynı dokunulmazlığa sahip olacak. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, ancak seçilmeye engel bir suçtan mahkûm olduklarında, görevleri sona erecek.

 

*          *          *

 

Bu maddeye üç noktada itirazım var: Birincisi, cumhurbaşkanı yardımcısına (yardımcılarına) ilişkin. Cumhurbaşkanına ucu açık yardımcı seçme (tâyin etme) imkânı tanınıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, en fazla üç yardımcı olacağını söyledi. Ancak bunu kayıt altına alan bir düzenleme yok. Her cumhurbaşkanı sayıyı kendisi belirleyecek. Buradaki en önemli sorun, cumhurbaşkanı yardımcısının seçimle değil, cumhurbaşkanının atamasıyla işbaşına gelmesi. Cumhurbaşkanı yardımcıları, cumhurbaşkanı yetkilerine ve dokunulmazlık haklarına sahip kılınıyor. Cumhurbaşkanına vekâlet ediyor; cumhurbaşkanlığı boşaldığında — süre şartına bağlı olarak — bir yıla kadar cumhurbaşkanı olarak görev yapabiliyor. Böyle güç ve yetkilerle donatılmış bir makamın, seçimle değil atama ile doldurulması, demokrasi açısından son derce yanlış.

 

Doğru olan, cumhurbaşkanının tek bir yardımcısının olması ve onun da cumhurbaşkanı gibi seçime girmesidir. Böylece hem cumhurbaşkanı yardımcısının kim olacağını halk bilir, kampanya sırasında onu tanır ve seçilen yardımcı demokratik bir meşruiyete sahip olur/du. Hem de herhangi bir nedenle cumhurbaşkanlığı makamı boşaldığında, demokratik meşruiyeti olan cumhurbaşkanı yardımcısı görevi devralır ve yönetimin sürekliliğini sağlar/dı.

 

İkinci itirazım, cezai sorumluluğa ilişkin. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar için “görev suçu” ve “kişisel suç” ayrımının yapılması doğru ve yerinde. Görevleriyle ilgili olarak suç işlediği düşünülen cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar Yüce Divan’da yargılanacak. Ancak bu kişilerin görevlerinin sona ermesinin, seçilmeye engel bir suçtan mahkûmiyete bağlanması yanlış. Bu kişilerin görevi Yüce Divan’a sevk edildiklerinde son bulmalıydı. Zira bir kişinin yargılandığı esnada devlet gücünü kullanmaya devam etmesi, yargılamanın adilliği üzerine büyük bir gölge düşürür.

 

Üçüncü itirazım, cumhurbaşkanının TBMM üyeleri arasından bakan atayabilmesi noktasında. Başkanlık sisteminin iyi işleyebilmesi, yasama ve yürütme organlarının birbirinden güçlü hatlarla ayrılmasını gerektirir. Ayrılığın bir yönü de, yürütme organının içinde yasamadan, yasama organı içinde yürütmeden kimsenin yer almamasıdır. Bunun gayesi bellidir: Bir parlamenter yürütmede yer almayacağını net olarak bilir ve yasama faaliyetlerine yoğunlaşır. Gözü kulağı yürütmeden gelecek bir işarette olmaz; kararlarına bakan olma beklentisi yön vermez. Yasama, yürütmenin bir “yedek kulübesi” olamaz. Yürütmenin aktif bir üyesi olmak isteyen kişi de yolunu baştan çizer: Milletvekili adayı olmaz, parlamentoya girmez, başkan adayının yakın ekibi içinde bulunmaya çalışır. Herkesin rolü önceden belli olur; kimse kimsenin rolüne talip olmaz. Bu itibarla teklifte milletvekillerine bakanlık yolunun açılmasının yanlış olduğu kanısındayım.

 

Karşılıklı seçim yenileme yetkisi

 

Anayasa değişiklik teklifinde en kritik önerilerden biri, Meclise ve cumhurbaşkanına karşılıklı seçim yenileme yetkisinin tanınmış olması. Buna göre, cumhurbaşkanı hiçbir koşula bağlı kalmadan seçimlerin yenilenmesine karar verebilecek. TBMM de 360 milletvekilinin oyuyla seçimlerin yenilenmesi kartına sahip olacak. TBMM veya cumhurbaşkanı taraflarından herhangi biri seçimlerin yenilenmesi yoluna gittiğinde, karşılıklılık ilkesi uyarınca, kendisi için de seçim kararı vermiş olacak.

 

Parlamenter sistem ile başkanlık sistemlerini birbirinden ayıran en önemli farklardan biri, yasama ve yürütme organlarının birbirinden bağımsız olmasıdır. Yani Meclis, başkanı görevden alamaz; buna mukabil başkan da Meclisin görevini sonlandıramaz. Buna karşılık parlamenter sistemde Meclis “güvensizlik” oyu ile hükümeti düşürebilir. Hükümet ise Meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verebilir. “Özetle başkanlık sistemi, yasama ve yürütme organlarının birbirlerinin görevlerine son vermedikleri, parlamenter sistem ise bu organların birbirlerinin görevlerine karşılıklı olarak son verebildikleri bir sistemlerdir.”[1]     

 

Başkanın ve Meclisin birbirlerinin görevlerine son verememesi, halka seçimlere dair bir öngörü ve yönetime de istikrar kazandırır. Teklifin seçimleri karşılıklı yenileme yetkisi verip başkanlık sisteminin bu temel esasından uzaklaşması yanlıştır.

 

Ayrıca “karşılıklılık” kavramına da dikkat çekmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı, gerek gördüğünde seçimleri tek başına yenileyebiliyor. Ancak Meclisin seçimleri yenileyebilmesi için 360 oya ihtiyaç duyuluyor. Eğer Cumhurbaşkanı partisi üzerinden Meclis çoğunluğuna da sahip olursa, Meclisin bu kararı alması mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla “karşılıklılık” gerçek manada bir karşılıklılığa denk düşmüyor.

 

Yargı bağımsızlığı

 

Halkoyuna sunulacak teklif, HSYK’nın yapısını yeniden biçimlendiriyor. Buna göre HSYK’nın ismindeki “Yüksek” ibaresi çıkarılıyor; üye sayısı 22’den 13’e düşürülüyor. 13 üyeden altısını (4 üye + Adalet Bakanı + Adalet Bakanlığı Müsteşarı) cumhurbaşkanı doğrudan seçiyor. Geriye kalan 7 üye Meclis tarafından belirleniyor. Meclis, adayları seçerken ilk turda 400 oy arıyor. İlk turda 400 oy alan aday olmazsa ikinci turda 360 oy alan aday seçiliyor. Her iki oylamada da belirtilen oy sayılarına ulaşılmazsa üye en çok oy alan iki aday arasından kura ile belirleniyor.

 

Cumhurbaşkanının parti genel başkanı olabileceği de hesaba katıldığında, cumhurbaşkanının partisinin Meclis çoğunluğunu oluşturduğu durumlarda HSK’nın neredeyse tüm üyelerinin cumhurbaşkanı tarafından atanmış gibi olacağını söylemek mümkün. Partisi çoğunlukta olmasa bile, Mecliste seçilecek yedi adaydan biri ya da birkaçının cumhurbaşkanının tercih edeceği isimlerden seçilmesi büyük ihtimal. Bu halde de HSK’nın cumhurbaşkanının nüfuzu altında olması kaçınılmaz görünüyor.

 

Bunun kuvvetler ayrılığı açısından ciddi bir tehlike içerdiği su götürmez. Çünkü hâkim ve savcıların tümünün özlük işlerini düzenleyen bir kurul yürütmeye bağlı hale getirildiğinde, yargı yürütme üzerinde kendisinden beklenen denetim görevini yerine getiremez.

 

Ulusoy’un belirttiği gibi, mevcut sistemde HSYK üyelerinin yargıç ve savcılarının tek turlu seçimle belirlenmesi sorunludur. Çünkü organize yapıların seçime ağırlık koyup yargıyı kendi tekellerine alabildikleri görülmüştür. Ancak bunun çaresi, yargının iradesini tamamen dışarıda bırakmak değildir. Karma bir yapı, yargı bağımsızlığı konusundaki kaygıları azaltabilirdi. Yani HSK üyelerinin “üçte birinin Cumhurbaşkanı, üçte birinin Meclis ve üçte birinin de Danıştay ve Yargıtay’ca belirlenmesi daha uygun olurdu.”[2]

 

Anayasa Mahkemesi

 

Teklif halk tarafından kabul görürse, AYM üyelerinin sayısı da — askeri mahkemeler lağvedileceğinden — 17’den 15’e düşecek. 15 üyenin 12’si Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor. 3 üyeyi ise Meclis belirliyor. Meclis’teki üye seçiminde, son turda basit çoğunluk (oturuma katılanların yarısından bir fazlası) seçilmek için yeterli oluyor. Eğer Meclis’te cumhurbaşkanının partisinin mensuplarının sayısı daha fazla ise, AYM’nin bütün üyeleri de cumhurbaşkanı tarafından belirlenmiş oluyor.  

 

Ezcümle, yürütmenin başında olan cumhurbaşkanı, bir taraftan parti genel başkanı sıfatıyla yasamayı, diğer taraftan yaptığı atamalarla yargıyı kendine bağlama imkanına sahip.       Cumhurbaşkanının hem partisi aracılığıyla yasamada, hem de HSK ve AYM eliyle yargıda bu kadar baskın olması, güçler arasındaki sınırların silikleşmesini kaçınılmaz kılıyor.

 

Diğer maddeler

 

Anayasa değişiklik teklifindeki şu hükümler olumludur:

  • Sıkıyönetim rejiminin kaldırılması;
  • Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM), Askeri Yargıtay ve savaş hali istisna olmak üzere askeri mahkemelerin lağvedilmesi;
  • OHAL KHK’larının Meclis’te onayı için üç aylık zorunlu süre konulması ve onaylanmadığı takdirde KHK’nın kendiliğinden yürürlükten kalkması.

 

Buna mukabil, cumhurbaşkanının hazırladığı bütçe Meclis tarafından onaylanmadığında, cumhurbaşkanına önceki yılın bütçesini yeniden değerleme oranına göre artırarak uygulama olanağının verilmesi, Meclisin yürütme üzerindeki denetim araçlarından birinin daha elinden alınması anlamına gelir.

 

Eğer halk 16 Nisan’da anayasa değişiklik teklifine onay verirse, cumhurbaşkanının partili olabilmesine olanak veren ve HSK’yı yeniden tanzim eden hükümler hemen uygulamaya konacak. Kanun koyucunun bu iki maddeye özel bir önem atfettiği görülüyor. Diğer maddeler için bir geçiş süreci öngörülüyor. Sistemin bütünüyle yürürlüğe girmesi, 2019’da birlikte yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimi ile olacak.

 

 


[1] Kemal Gözler, Elveda Anayasa (Ekin Yayınları, 2017), s. 14-15.

[2] Ali Ulusoy, “Aralık 2016 Anayasa Teklifi Neler Getiriyor, Neler Götürüyor?”;

www.anayasa.gen.tr/ulusoy-anayasa-degisikligi.pdf (siteye yüklenme tarihi: 17 Ocak 2017).

 

- Advertisment -