Hukuken haklı sayılmanın siyaseten haklı olmak açısından yeterli olmayabileceği , çünkü ‘hakkaniyetli’ gözükmeyebileceğini tartışırken Anayasa Mahkemesi’nin Dündar ve Gül karar gerekçesi geldi.
Mahkeme’ye yönelik üç itiraz vardı. Başvuru yolları tüketilmeden konuyu gündeme alması, suçlamanın vahametini göz ardı ederek tahliye kararı vermesi ve meseleyi basın özgürlüğü ile ilişkilendirerek içerik değerlendirmesi yapması. Gerekçe tam da bu üç noktada Mahkeme’nin bakışını yansıtıyor.
***
İlk olarak, “mahkeme başvurunun konusunun tutuklamanın ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiası olduğunu belirterek başvurucuların tutuklama kararına itiraz etmek suretiyle başvuru yollarını tüketmiş olduklarını tespit” ediyor. Diğer bir deyişle başvuru suçun içeriği ile ilgili olmayıp, o konuda başvuru yolları tüketilmiş değil. Ama ifade ve basın özgürlüğü açısından başvuru yolları tüketilmiş durumda, çünkü tutuklamaya itiraz söz konusu özgürlükler açısından olası son başvuruyu ifade ediyor. Nitekim bu yorumun “başvurucular hakkında derece mahkemesinde devam eden davanın esasına ilişkin olmadığını…” vurguluyor.
***
İkinci olarak, Mahkeme herhangi bir tutuklama kararı için iki önkoşulun bulunduğunu hatırlatıyor. Kişinin suç işlediği konusunda ‘kuvvetli belirti’ bulunması ve daha hafif bir tedbirin yeterli olmadığının, yani tutuklamanın “somut olayın koşulları altında ‘gerekli” olduğunun ortaya konması. Oysa bu olayda iddianame ‘haber yapma’ dışında somut bir delilden, ‘siyasal ve askeri casusluk’ isnadını destekleyecek bir olgudan söz etmemekte. Dolayısıyla ortada ‘kuvvetli belirti’ yok… İki gazeteciye soruşturma başlatılmasından altı ay sonra tutuklama tedbirinin uygulanması ise ortada bir ‘gereklilik’ halinin olmadığını ima ediyor. Nitekim Mahkeme tutuklama kararının gerekçelerinin bu tedbirin niçin alındığını açıklayamadığının altını çizmekte.