“Andımız” konusu yeniden gündeme gelince bir anımı tekrar paylaşmak istedim. 15 Temmuz 2009’da Radikal’de “Her sabah ‘Türküm, doğruyum” başlıklı yazımda Mamak Askeri Cezaevi’ndeki yaşadıklarımızı yazmıştım.
“12 Eylül askeri darbesinin en ağır baskılarının yaşandığı günlerdi. Mamak Askeri Cezaevi’ndeydik. Daha sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da yapacak olan, dönemin MHP yöneticisi tutuklu Yaşar Okuyan ailesiyle yaptığı görüşten gözleri yaşlı döndü.
‘Neden? Başına neler geldi?’ diye sorduğumuzda şunları anlattı: ‘Tel örgülerle çevrili görüş yerine gittiğimizde tel örgünün öte yanında küçük kızım ve eşim duruyorlardı. Bizi götüren çavuş, ‘andımız’ı okumamızı emretti. Yoksa ‘görüşme’ izni verilmeyecekti. Okudum, (yetmedi) hançeremi yırtarcasına bağırarak okumamı istediler. Benim bu halimi gören kızım ağlıyordu. Ona bakınca ben de gözyaşlarımı tutamadım.’”
Yaşar Okuyan, o yılların en tanınmış Ülkücülerdendi. Onunla birlikte diğer MHP yöneticileri de aylarca dayak hakaret eşliğinde ailelerinin önünde “Andımız”ı bağırarak okumak zorunda kaldılar.
Belki, bu yaşananlar, “Andımız”ın zorunlu olarak okunmasını ısrarla savunan MHP’liler açısından bir anlam taşıyabilir.
Her cunta bir cümle ekledi
1933’den bu yana ilkokullarda her sabah okunması mecbur olan ve 5 yıl önce kaldırılan ‘Andımız’ın sözleri, ilk söylendiği günden bu yana değişimler geçirdi. 12 Mart 1971 darbesi döneminde, 26 Ağustos 1972 tarihinde şöyle bir ek yapıldı: “Ey bugünümüzü sağlayan Ulu Atatürk, açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu Türküm diyene.”
28 Şubat rüzgarlarının estiği Ekim 1997’de, bu bölüm biraz daha geliştirilmiş ve şu hale getirilmişti: “Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene.”
Ortak duygular
Toplumları, halkları birbirine bağlayan, onların barış ve kardeşlik içinde yaşamasını sağlayan manevi değerler önemlidir. ‘Andımız’, ne yazık ki, farklılıkları birleştirici, ortaklıkları vurgulayıcı bir yerden seslenmiyor. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyız,ama değişik kimliklerimiz de var. 1933'lerin Türkiyesi'nde ve de dünyasında değiliz. Farklı kimlik ve tercihleri anlayan, gören, onlara değer veren metinleri okusak, okutsak… Ortaklıkları böyle zeminler üzerinde kursak. Çocuklarımıza onları öğretsek… Bütün bunları da, askeri, otoriter ve demode bir formda değil, çağımıza uygun şekilde yapsak…