Geleneksel (ulusalcı) bir takıntıdır Arap nefreti. Müslümanlığı da bir Arap dini olarak görenlerin sayısı az değildir. Son yıllarda Batılı turistin azalmasıyla Arap turistin onun yerini aldığı bir süreç yaşıyoruz.
“Memleketi Araplar bastı, ilkel bir Ortadoğu ülkesine döndük” şikayetlerinin arttığına tanıklık ediyoruz.
Geçen Aralık ayı başında, ABD Başkanı Trump, Kudüs’ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığını ve Büyükelçiliği de oraya taşıyacağını açıkladığında, tesadüf eseri Kudüs'teydim. Bu kararın ardından yaşanan ilk Cuma namazını Kudüs'te Mescid-i Aksa’da izledim. Çok büyük tepkiler bekleniyordu. Türkiye'den de çok sayıda insan namaza katılmak amacıyla oradaydı. Kudüslü Araplar sakin şekilde gelip namazlarını kılıp gittiler.
Batı Şeria'dan ve Gazze'den gelmek isteyenlere izin verilmediği söylendi. Namazın ardından yapılan gösterilerde, Türkiye'den gelenler önemli bir ağırlık oluşturuyordu. Sloganların çoğunu da onların attığını söyleyebilirim.
Kudüslü Müslümanların sakin halini, dışarıdan gelenler ve özellikle Türkiye'den gelenler, anlamakta güçlük çektiler. Küçümseyen ve üstten bakan bir yaklaşım vardı.
Arap dünyasına karşı ülkemizde birikmiş olan haksız tepki, son dönemde, yeni baştan ve bu kez İslami çevrelerde kendini göstermeye başladı. Bu durumu, “geleneksel Arap nefretinin, farklı bir bağlam içinde yeniden patlak vermesi” olarak da değerlendirebiliriz.
FİLİSTİN BİR İNSANLIK SORUNUDUR
Filistin'de yaşananlar, her şeyden önce, bir insanlık dramı, bir insan hakları sorunu. Bir halkın, binlerce yıldır yaşadığı topraklardan, zorbalıkla, katliamla sürülmesi sorunu. Buna tepki göstermek için, Arap veya Müslüman olmak gerekmiyor. İnsan olmak, vicdan sahibi olmak, yeterli olmalı. Arap-İslam dünyasını eleştirelim.
Onların bu işin çözümünün asıl anahtarı olabileceğini düşünme hayalciliğine ise kapılmayalım.
Bu vahşet ve haksızlığın baş sorumlusu, ABD ve onun desteğindeki İsrail. Avrupa ise, İkinci Dünya Savaşında Yahudi soykırımına ortak olmanın utancı nedeniyle, İsrail karşısında boynu bükük bir konumda.
Hiçbir din, hiçbir etnik köken, hiçbir ulus; kötü ya da iyi değildir. İsrail devletinin suçlarını Yahudilere/ Yahudiliğe fatura etmek, haksızlık.
Bazı terör örgütlerinin dini retorik kullanmaları, “Müslümanların günahı” olarak görülemezse; Netenyahu’nun zulmü de, Yahudileri toptan suçlamanın gerekçesi olamaz. Sorunu çözecek olan; başta İsrail'de bu durumu kabullenmeyen Yahudi muhalifler olmak üzere, dünyanın özgürlüksever halkları. Kendi halklarına iyi hayatlar sunamayan (ve çoğu ABD desteğiyle ayakta duran) Arap diktatörlüklerinden, Filistin duyarlığı beklemek, bu duyarlılığı göremeyince de öfkelenmek; pek anlamlı değil.