Birlikçiler, Cumhuriyetçiler, Sadıklar, Katolikler, Protestanlar, IRA, Shankil Kasapları, Ulster, Order of Orange, Sinn Fein, DUP, RUC, NICRA, USC, Paskalya Ayaklanması, Kanlı Pazar, Kanlı Cuma…
Sorun 500 yıllık olunca isimler, örgütler, kavramlar, yıldönümleri de haliyle birikmiş.
Ama Batı Belfast’ın ortasından geçen duvarın önüne gelince sorunun ne olduğunu bu kavramlara ihtiyaç duymadan gözlerinizle görüyorsunuz.
Avrupa’da artık karşınıza çıkmasını beklemediğiniz türden, bir şehri mahalle mahalle bölmüş bir duvar bu.
Kuzey İrlanda’nın Belfast, Deny, Portadown şehirlerindeki bütün parçalar birleştiğinde duvarın uzunluğu 34 kilometreye kadar varıyor.
Tek parça olarak en uzunu ise Batı Belfast turlarının en popüler noktasındaki 5 kilometrelik duvar.
Duvarın eni bir metre. Sağlam olması için bazı yerler demirden yapılmış. Beton duvarın üzerine demirden ek bir bölüm, onun üzerine çelik bir kafes eklenmiş. Böylece duvarın boyu 7.2 metreye çıkmış. Bu kadar uzun olmasının sebebi karşı tarafa bomba atılmasını engellemek.
Duvarın kot farkından kısa kaldığı, iki mahallenin birbirine metreler mesafesinde yaklaştığı noktalarda ise tedbir olarak karşı mahalleyi gören evlerin duvarlarına pencere konmamış.
Duvarın bittiği yerlerde demir kapılar var. İki mahalleyi birbirine bağlayan kapılar gece 10’da kapanıyor. Eğer o saati kaçırırsanız, duvarın arkasındaki yere gitmek için şehrin etrafında tur atmanız gerekli.
Duvarların ayırdığı mahallerin bir tarafında Birlikçi, Sadıkçı, Protestan İngilizler yaşıyor. Karşı tarafından ise Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Katolik İrlandalılar.
Karşı karşıya yaşayan iki mahalledeki insanların arasında duvarlar örülmesine neden olan sorunlar bundan 500 yıl önce 17. Yüzyılın başında Kral James’in Katolik İrlanda’nın kuzeyi olan Ulster mıntıkasına Protestanları yerleştirmesiyle başlamış.
Yüzyıllar mezhepsel, sınıfsal gerginliklerle ve çatışmalarla geçmiş.
1845-1852 arasında yedi yıl boyunca ana geçim ve besin kaynağı olan patatesin bir mantar hastalığıyla yok olmasıyla yaşanan “Büyük Açlık” ise, adayı ablukaya alan ve açlıktan bir milyon insanın ölmesine, bir o kadar insanın ABD’ye göç etmesine neden olan İngiliz yönetimine karşı öfkenin, İrlanda milliyetçiliğinin ve ayrılıkçı fikirlerin yerleşmesine neden olmuş.
(Bu açlık sırasında Padişah Abdülmecit de İngiliz Kraliçesi’nin engellemelerine rağmen adaya beş gemi buğday ve patates göndermişti.)
96 yapımı Michael Collins filminde anlatılan 1916’daki Paskalya Ayaklanması ile başlayan İrlanda’nın İngiltere’den bağımsızlık mücadelesi, 1922’deki barış anlaşmasıyla Serbest İrlanda Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Ama adanın kuzeyindeki Ulster bölgesi, çoğunluk İngiltere yanlısı Protestanlarda olduğu için İngiltere’de kaldı
İşte bu yüzden buradaki Protestanlara Birlikçi, Sadıkçı (Loyalist) denirken, İrlanda’yla birleşme yanlısı olan Katoliklere Cumhuriyetçiler ya da Milliyetçiler deniyor.
500 yıldır birbirleriyle itişen bu iki toplumun hikayeleri birbirlerine düşmanlık üzerine kurulmuş.
Şehirdeki gerilimin her yıl en çok arttığı gün olan Protestanların Orange Yürüyüşü, adını Katolik İngiliz Kralı’nı devirip tahta oturan Hollandalı Protestan Kral William of Orange’dan alıyor. Protestanların en eski örgütlenmesinin adı da yine aynı referansla Order Orange.
Yani tarihin hayatın üzerine çöktüğü bir yer burası.
Avrupa’nın bu son duvarı ise ikinci sınıf insan muamelesi gören Katolik İrlandalıların 1969’da eşitlik talebiyle başlattıkları ayaklanmanın bir iç savaşa dönmesi üzerine yükselmiş.
Altı gün süren olaylarda yüzlerce ev yıkılmış, binlerce kişi şehri terk etmek zorunda kalmış. Şehre giren İngiliz ordusu asayişi sağladıktan sonra bu duvarları inşa etmiş.
İşte bizim Kuzey İrlanda sorunu diye bildiğimiz, İngilizlerin The Troubles (Büyük Sıkıntı) adını verdikleri 40 yıllık çatışmalı dönem bu tarihte başlıyor.
Sahneye de buraya Kuzey İrlanda denmesini bile kolonyalizmin meşrulaştırılması olarak gören IRA çıkıyor.
Katolik ve Protestan mahallerin duvarları 40 yıllık süren çatışmaların “kahramanları” ve “şehitlerinin” resimleriyle dolu. Ellerinde silahlar, tüfeklerle görülen sivil giyimliler, IRA militanları veya Protestanların paramiliter örgütlerinin mensupları.
Günlük hayat onların silahlı resimlerinin olduğu duvarların önünden akıyor.
Duvarlarda sadece bu çatışmanın militanlarının resimleri de yok.
Katolik bölgesinin duvarlarında Nelson Mandela, Tamil Gerilları, Öcalan, Leyla Halit resimleri görmek mümkün. En çok Filistin davasına ait resimler ve sloganlar duvarlardaki yerini almış. Resimler sık sık güncelleniyor da. En son Gazze’deki sınır yürüyüşünde İsrail askerlerine taş atan tekerlekli sandalyeli Filistinli’nin resmi dahi bir duvara resmedilmiş.
Hemen köşeyi dönünce ise karşınıza Protestan mahallesinin siyasi duvarı çıkıyor. Katoliklere nazire yaparcasına dev bir İsrail bayrağı, İsrail askerleri ve Netanyahu’nun bir sözünü görüyorsunuz. Birbirine o kadar sinir olan iki toplumdan bahsediyoruz ki Katolikler Filistinlileri desteklediği için Protestanlar da İsrail’i destekliyorlar. Sadece İsrail’i de değil, Katoliklerin Mandelası’na karşı Protestanlar Boer Savaşları’na giden Protestanların hikayelerini duvarlarına çizmiş.
Şehirde duvarlar bile birbiriyle kavga ediyor.
Ama bu kavgada 20 yıldır artık kimsenin burnu kanamıyor.
1991’de başlayan ve defalarca çatışmalarla ve anlaşmazlıklarla biten görüşmeler nihayet 1998’de Hayırlı Cuma Anlaşması ile barışla sonuçlandı.
Aslında bu Batı Belfast turu da barış anlaşmasının bir meyvesi.
Duvarın adı artık Barış Duvarı. 20112'de yıkılması da gündeme gelmiş ama hatıra olarak tutulmasına karar verilmiş. Kapılar ise tedbir gereği kapatılıyor. Yoksa iki toplum birbirine entegre olmaya başlamış.
Rengarenk boyanmış duvarın üzerinde artık dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerin barış mesajları var. (Hatta biri Yozgat bile yazmış)
Turun en popüler noktalarından biri 1981’de hapishanede açlık grevinde hayatını kaybeden Sinn Fein milletvekili Boby Sands’ın anısına yapılmış duvarın önü. Kafileler önünde durup, bu acı hatıranın önünde Instagramları için sevimli pozlar çekiyorlar.
Her ne kadar şimdi kız kardeşi, bütün bu barış anlaşmalarını reddedip Gerçek IRA örgütünün başında olsa da, Boby Sands de artık şehrin turistik simgelerinden biri.
Yılda iki milyon turist 40 yıllık savaşın geçtiği yerleri görmek için buraya geliyor. Belfast’a gelen toplam turistlerin yarısı bu rakam. Bu politik barış turlarına en çok rağbet edenlerse İrlanda kökenli Amerikalılar.
Bu turistik barış turlarını Coiste adlı bir tur şirketi yapıyor.
Turda Katolik mahallerini eski IRA mensubu mahkumlar, Protestan mahallerini ise eski Protestan paramiliter grubu mensupları gezdiriyor.
Katolik mahallesinden Protestan Mahallesine geçerken, eski IRA mensubu rehber iniyor ve yerini eski Protestan militan rehbere bırakıyor. Devir teslim sırasında tokalaşıyorlar.
Ama tur sırasında onları dinlerken eski IRA mensubu rehber Protestanlardan sanki 500 yıl önce değil de dün adaya gelmişler gibi “kolonyalistler” diye bahsediyor.
Eski Protestan militan ise IRA’nın bombalayıp sivilleri öldürdüğü barın önünde konuşurken “teröristleri” lanetliyor.
Ama kısa bir süre sonra her gün defalarca bunu yaptıklarını, bunun profesyonel işleri olduğunu keşfediyorsunuz. Aslında çatışmanın tarafı olmuş, eski militanlar ve mahkumları hayata dahil etmek için bulunmuş dahiyane bir fikir bu.
3.500 insanın öldüğü 40 yıllık bir kanlı çatışma artık bir turistik gelir kaynağı, bir entegrasyon projesi olarak iş görüyor.
Bazı eski IRA mensupları kurulan vakıflarda turistlere hatıralarını anlatıyor, bazıları spor kulüplerinde çalışıyor.
Ama konuşurken anlıyorsunuz ki hala İngiltere’nin varlığından rahatsızlar, hala dillerinin unutuluyor olmasından şikayetçiler. Bu aralar en çok şikayetçi oldukları ise Brexit.
1998’de AB üyesi olan, İrlanda’yla sınırlarını ve gümrüklerini birleştirmiş bir İngiltere’nin içinde kalmaya razı olarak barışa evet demişlerdi.
Ama şimdi İngiltere Avrupa Birliği’nden çıkıyor. İngilizlerin yabancı düşmanlığı yüzünden kazıklandıklarını hissediyorlar.
Brexit’in sonucunda Kuzey İrlanda ile İrlanda’nın arasında bir sınır çekilebilir. Bu yüzden Belfast’ın her yeri Sinn Fein’ın (İrlanda dilinde Biz Kendimiz demek) Brexit ve sınır karşıtı afişleriyle dolu. Yürüyüşler yapılıyor. “Kuzey İrlanda AB’de kalsın, sınır çekilmesin” talepleri dillendiriliyor.
Ama artık bütün bu itirazlar siyasetle yapılıyor.
500 yıllık bir tarihi olan, duvarların böldüğü şehirlerdeki derin bir mezhep çatışmasında bile silahlar sustuğuna göre bütün çatışmaların bir sonu var.
Filipinlerde 19 denemenin sonunda gelmişti o son, Kolombiya’da ise askeri çözümü savunan en şahin Savunma Bakanı Santos’un eliyle.
Çözüm süreçleri belki her şeyi çözmüyor. Ama Hayırlı Cuma anlaşmasının yaptığı gibi en temel meseleyi çözüyor; Artık insanlar bu siyasi çatışmalar için ölmüyorlar.
Sorunlar devam etse de, insanların birbirine karşı öfkesi, önyargıları hemen geçmese de, artık tartışmaların içinde silah yok.
“Çatışma Çözümünde Medyanın Rolü” başlıklı bir toplantı için Türkiye’den uzun bir süredir yan yana gelmemiş farklı kesimlerden gazetecileri Dublin ve Belfast’ta bir araya getiren Demokratik İlerleme Enstitüsü ya da bilinen adıyla DPI’ın iki gün süren toplantılarında Kolombiya ve İrlanda barış süreçleri hakkında kendi deneyimlerini paylaşan konuşmacıların anlattıklarından fazlasını Belfast’taki duvar ve onun artık bir turistik mekan haline gelmesi söylüyor.
O yüzden altıncı kez İrlanda ve Belfast’ta Türkiye’den gelen davetlilerle toplantı düzenleyen DPI’ın başkanı Kerim Yıldız umutlu.
Belki Türkiye’nin ağır havasının uzağında olduğu için ya da dünyanın çeşitli ülkelerinde uzun yıllar denenmiş, düşüp kalkmış barış süreçleri deneyimlerine yukarıdan bakabildiği için.
Belki çözümler bütün sorunları çözmemiş ama artık sorunlar konuşulurken silahları susturmuş.
Birbirine fena halde sinir olan iki toplum arasındaki, 500 yıllık bir mezhep çekişmesi ve 50 yıllık bir çatışmadan geriye birlikte barış turizm işi yapan eski silahlı militanlar kalmış.
İşte Belfast’ta bütün konuşmacıları dinledikten sonra öğrendiğimiz ve umudumuzu artıran esas olarak bu oldu.