Okulun tatil olması dinlenmek için iyi bir fırsat. Bir yandan da eğitim ve öğretim üzerine düşünmek, mevcut durumu gözden geçirmek gerek. Öğrenme öğretme ve eğitim üzerine elbette bütün dünyada kafa yoruluyor ve alternatifler arasında daima okulsuzluk fikri üzerine inşa edilen seçenekler de var.
Another Brick in The Wall serisinin bir bölümünde Pink Floyd’un haykırdığı cümleler bir başkaldırı klasiği. “Sizin eğitmenize ihtiyacımız yok/düşünce denetiminize de ihtiyacımız yok/sınıflarda aşağılanmaya da/öğretmenler rahat bırakın çocukları/hey! öğretmen rahat bırak biz çocukları.
Ivan Illich’in Okulsuz Toplum kitabına göre eğer okul, öğrenilen öğreten ve aynı zamanda deneyimlerin oluştuğu bir mekansa, bu vasat okullaşmadan da gündelik hayat içinde oluşturulabilir. Eğitim okul gibi bir araçla sağlandığında, adaletsiz gelir dağılımı olan toplumlarda sınıf farklılıkları yüzünden adaletsizliğe sebep olmaktadır. Hatta Illich, okulu modern proleteryanın dünya dini olarak tanımlamakta. Oysa eğitim devletten bağımsız hale gelirse, eğitimcinin de ufku açılacak ve eğitmen olarak alanı genişleyecektir. Tartışmalar farklı yöntemler ve uygulamalar saymakla bitmez.
İçi gerçekten karmakarışık bir yumağa dönüşen “başarı” kavramının nesnesi haline getirdiğimiz, insani ilişkilerde giderek gerileyen, asgari nezaketten hızla uzaklaşan çocuklar üzerine düşünürken acaba kiminle özdeşim kuruyorlar, zamanın ruhunu nasıl içselleştiriyorlar diye düşünmek gerekmez mi? Okuldan vazgeçmek şimdilik söz konusu olmadığına göre geniş ruhlu, mutmain kalpli, merhametli ve vizyoner çocuklar yetiştirme meselesine kafa yormalı.
Ömrünün yirmi beş yılını İstanbul’un köklü okullarında Din Kültürü dersi vererek geçiren, kültürel görevlerinin yanı sıra halen Kabataş Erkek Lisesinde öğretmenlik yapan şair yazar Hüseyin Akın’ın analizleri ilham verici. Bir öğretmen olarak balkon konuşmam dediği kitabı Bana Öğretmenini Söyle’de öğretmenleri, öğrencileri, okul müdürlerini, din derslerini, imam hatipleri ve daha birçok meseleyi deneme üslubuyla ele almış.
Sözlerini esirgemeyen yazar “okullarda olmaması gerekenler” yazısında statükocu hesapçı idareciler olmaması gerektiğini, zira bu zatların okulları kendilerine benzettiklerini söylüyor. Sınavlarda öğrenciye güvensizliğin hat safhada olduğunu gösteren önlemlerin kaldırılmasını, üniversiteyi kazananlar için övünç tablolarının asılmamasını, şeref kürsülerinin ve onur belgelerinin gözden geçirilmesini istiyor. Akademik Dökümantasyon Merkesi ise olması gerekenler listesinde. Öğrencilerin proje ve performansları arasında dikkat çekenlerin ve öğretmenlerin takdire şayan çalışmalarının burada toplanıp tüm okulun istifadesine sunulması geçekten iyi fikir. Hem okulun birikimini ortaya koyar, köklülük sağlar, hem de öğrenci ve öğreticilere derinlik katar.
Yazar işe okul müdürleriyle başlamak gerektiğini savunmuş. Odasından çıkıp okulun havasına karışan, düşünen, yorulan, yağmura imkansıza ve zamana karşı emek veren, entelektüel, yabancı dil bilen, edebiyat-estetik becerisi, hiç değilse duyarlılığı olan bir müdürle neler başarılabileceğini hayal etmemizi istiyor. Eğitim ve öğretimi bir arada düşünemeyen, kendini güncellemeyen, öğrencinin gençlerin içine doğdukları zamanı idrak edemeyen meslektaşlarına da uyarıları var Akın’ın.
Eğitimde ağırlığı kitaba değil öğretmene veren yazar, asıl olanın uygulama olduğu fikriyle, öğretmenin kendisinin yaşayan canlı bir kitap olması gerektiğini vurgulamakta. Çocuğu okula teslim edip sorumluklarını devreden anne babalara da uyarılar var. Aile toplum ve çevre şartlarından yalıtılmış sadece ders kitabı ve öğretmene yüklenmiş “talim terbiye” anlayışının nasıl akim kaldığı ortada. Eti senin kemiği benim düsturundan, müşteri edasıyla sürekli öğretmeni sigaya çeken bir veli-öğrenci dönemine geçişimizin, bir uçtan başka uca savrulan toplumsal değişmenin, gençler üzerindeki etkisi de çok iyi analiz edilmeli. Kitaptaki birçok başlık verimli bir tartışma ortamı için güzel imkanlar sunuyor. Okur elbette her satırına katılmak zorunda değil fakat sayısız soru oluşması önemli. Bekadan, güvenlikten, bir arada yaşamaktan, çağı kavramaktan, insaf ve adaletten konuşacaksak eğitimden başlamak zorunlu. Yazar eğitimden konuşulan programlarda öğretmenlerden başka herkesin konuştuğunun da altını çizmiş anlayana.
Günümüzde bahçesi olmayan bir bitki bile yetişmeyen, duvarlarla çevrili beton okullar hızla yayılmakta. Toprak ve ağaç olmayan yerde, vermeyi sevmeyi paylaşmayı bilen bir kalp nasıl yeşersin. Yazarın sevdiğim bir cümlesiyle bitireyim:
“Bahçesiz okullar kapatılmalı ve vergi maliye defterdarlık gibi devlet dairelerine dönüştürülmelidir.”