Ana SayfaYazarlarBambaşka bir AK Parti (*)

Bambaşka bir AK Parti (*)

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yakınlarda yaptığı bir konuşmada “Bundan sonraki ilk seçim 2023 Haziranında yapılacak. Milletimizin karşısına kurulduğu günkü heyecanı ve 22 yılı bulacak tecrübesiyle bambaşka bir AK Parti olarak çıkacağız” ifadesini kullandı. Bu ifade, hem mevcut AK Parti’de birtakım sıkıntıların bulunduğu, hem de bugünkü parti yapısıyla önümüzdeki seçimleri kazanmanın güç olduğu kabulünü içeriyor.

 

Cumhurbaşkanının ilk ağızdan bunu dillendirmesi önemli; fakat üzerinde durulması gereken asıl konu, AK Parti’nin bunu yapıp yapamayacağıdır. Acaba AK Parti, kuruluş dönemlerindeki kapsayıcılığını ve reformist kimliğini tekrar edinebilir mi? Demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi gibi değerleri yeniden siyasetinin yapı taşları haline getirebilir mi? Farklı kesimlerden destek almasını sağlayan ve tabanını günden güne büyüten politikalara geri dönebilir mi? Kendisini yükselten ve rakipsiz, uzun ömürlü bir iktidar kılan ilkelere tekrardan yaslanabilir mi?

 

Bu ve benzeri suallere cevap ararken, AK Parti’deki problemin çok katmanlı olduğunu hatırda tutmak gerekiyor. Hemen her katmanda çok sayıda dert var ve bunlara derman olacak bir çare de meydanda gözükmüyor.

 

Her şeyden evvel AK Parti’nin teşkilâtları ciddi alarm veriyor. Teşkilâtlardaki bozulma hayati derecede mühim; zira teşkilâtların yaygınlığı ve özverili faaliyetleri, AK Partinin iktidarını kalıcı kılan faktörlerin başında geliyordu. Diğer partiler belli bölgelere sıkışmış ve güçlü oldukları yerler dışında genellikle birer tabela partisi gibi dururlarken, AK Parti — teşkilâtları sayesinde — bütün Türkiye’yi ağ gibi sarıyordu.

 

İçi boş ama gösterişi yüksek bir dâvâ siyaseti

 

Toplumun kılcal damarlarına kadar işleyen teşkilâtları aracılığıyla AK Parti, insanlarla hemhal oluyor, onlarla gerçek bir ilişki kuruyor, ihtiyaç ve talepleri belirliyor, siyasetini de ona göre tanzim ediyordu. Sadece seçim dönemlerinde değil her vakit kapı kapı dolaşmak, yüz yüze diyaloga girmek, sorunları — aracılardan değil — muhataplarından dinlemek, AK Parti’yi diğerlerinden farklı kılıyor ve siyasi rekabette AK Parti lehine farkın açılması sonucunu doğuruyordu.

 

Bugün ise, bahsi edilen “çıraklık dönemi” teşkilâtlarının yerinde yeller estiği söylenebilir. Bugünün teşkilâtlarında halkla hemdert olmak değil, içeriği boş ama gösterişi fevkalâde bir “dâvâ siyaseti” yapmak daha fazla itibar görüyor. Teşkilâtlar, partinin yükünü çekenlerin mekânı olma vasfını kaybediyor ve giderek kısa sürede basamakları hızla tırmanıp iktidarın sağladığı ranttan mümkün olduğunca çok nemalanmak isteyenlerin uğrak yerine dönüşüyor. Teşkilâtlardaki bu değişim, AK Parti ile toplum arasındaki mesafenin de her geçen gün daha fazla açılması sonucunu doğuruyor.

 

Metal yorgunluğu

 

AK Parti’nin yerel yönetimleri de eski performanslarından çok uzakta. AK Parti’nin başarı hikâyesinde, yerel yönetimlerin hizmetlerinin ayrı bir yeri var. Çünkü 1994’te Refah Partisi döneminde başlayan başarılı belediyecilik hizmetleri, 2002’de AK Parti iktidarına giden yolu döşemişti. Bu çerçevede AK Parti ile CHP’nin tarihleri farklılaşıyordu. 1989’da yerelde iktidar olan CHP geleneğinin sorun çözmeyen belediyeciliği CHP’ye çeyrek asır iktidarın kapısını kapatırken, 1994’te yerelde iktidar olan AK Parti geleneğinin halkın takdirini kazanan belediyeciliği AK Parti’ye 2002’de merkezi iktidarın da teslim edilmesini sağlamıştı.

 

Ancak “ustalık dönemi”nde belediyelerden de şikâyetler arttı. Muhalefetten gelen tenkitler bir yana, bizzat AK Parti’nin genel merkezi kendi belediyelerinden hoşnut olmadığını gösteren tavırlar sergiledi. Mesel3a 31 Mart seçimlerinden bir süre önce aralarında İstanbul ve Ankara gibi şehirlerin de olduğu birçok belediye başkanı, metal yorgunluğu yaşadıkları gerekçesiyle Erdoğan tarafından görevlerinden alındı. Erdoğan’a göre vazife verilen yeni isimler, çalışmalara ivme katacak ve belediyelerden kaynaklı memnuniyetsizlikleri asgariye düşürecekti.  

 

Ancak gelişmeler Erdoğan’ın beklediği gibi seyretmedi. Ne halk kendi oyuyla seçtiği başkanların bir emirle görevden alınmasını doğru buldu, ne de atamayla gelen yeni başkanlar taze kan işlevi gördü. Sorun, bir ismin gönderilip yerine bir başka ismin getirilmesinden daha derindi. Birçok AK Parti belediyesine yönelik, sosyal belediyeciliği tırpanlayıp rant belediyeciliğine abandığı, liyakati devre dışı bıraktığı, hizmette partizan davrandığı, yolsuzluklara bulaştığı, kaynakları verimsiz kullandığı vb yönünde itirazlar ve eleştiriler yükseliyordu. Yani AK Parti’nin belediyecilik zihniyeti sorgulanıyordu. Ve bu sorgulama AK Parti’nin halkla arasındaki dokuyu yıpratıyordu.

 

“Primus inter pares”

 

Parti yapısının erozyona uğraması, AK Parti’nin zayıf karnı. AK Parti bir kadro partisi olmaktan çıktı; tamamen bir lider partisi oldu. Doğrusu Erdoğan’ın AK Parti’de her zaman diğer önde gelen aktörlere nazaran belli bir ağırlığı vardı. Ama o da nihayetinde primus inter pares (eşitler arasında birinci) idi. Zamanla diğer “eşitler” ya kendi istekleriyle köşelerine çekilerek, ya parti içi ayak oyunlarıyla tasfiye edilerek, ya da artık istenmedikleri onlara hissettirilerek sahneden düştü. Sahnede bir tek Erdoğan kaldı.

 

AK Parti’de ilk yola çıkan kadro ile mevcut kadro arasında bugün dağlar kadar fark var. Siyasette yol ayrımı her zaman olur, ancak ayrımın bu kadar kökten olması partinin yapısını bozar. AK Parti’nin yaşadığı da bu: Kadrolar hallaç pamuğu gibi atıldı, gidenlerin ve gönderilenlerin yerleri aynı evsafta kişilerce doldurulamadı, istişare mekanizmaları fiilen ortadan kaldırıldı. Partinin kurumsal kimliği tuzla buz oldu ve parti bütünüyle Erdoğan’a bağlı hale geldi.

 

Oysa her şeyiyle tek bir aktöre muhtaç hale gelmek/getirilmek, bir partinin hem mevcudiyeti hem de sürekliliği için çok büyük bir tehlikedir. Zira o aktör süre bitimi, sağlık sorunları, istifa vb bir sebeple siyasetten çekildiğinde söz konusu parti varlığını devam ettiremez. AK Parti, bu açıdan değerlendirildiğinde ortadaki tablo çok net: Bugün AK Parti’den Erdoğan alınıp çıkarıldığında ortada AK Parti kalmaz.

 

İdeolojik buhran

 

Sıralanan sorunların her birinin siyasetteki dengeleri etkileyecek çapta olduğuna kuşku yok. Ancak önem sıralamasında bunların önüne konulabilecek bir sorun daha var: Özellikle 2015 sonrasında, dayandığı muhafazakâr kesim de dâhil olmak üzere, birçok kesim AK Parti hakkında hayal kırıklığı yaşadı. Alttan alta hissedilen bir çözülme vardı ama politik kutuplaşmadan ötürü mahalleler terk edilmiyordu. Lâkin hem güven sarsıntısının derinleşmesi hem de yeni hareketlerin belirmesi sonrasında siyasi manzaranın değişmesi kaçınılmaz gözüküyor. AK Parti’nin ise buna karşı koyabilme ihtimali düşük.

 

Çünkü bir taraftan AK Parti’nin kendisi toplumun önüne benimseyebileceği yeni bir öykü koyamıyor. Diğer taraftan ise MHP ile ortaklığı dallanıp budaklandıkça ideolojik buhranı büyüyor. Görünürde iktidar olsa da elini kolunu daha az kıpırdatabiliyor. “Türkiye İttifakı” söyleminde olduğu gibi, MHP tepki gösterdiğinde hemen geri adım atmak durumunda kalıyor ve kendisine duyulan inancı daha fazla kaybediyor.

 

Velhasıl AK Parti’nin arızi değil yapısal sorunları var. Hâlihazırda partinin içini oyan bu sorunlara neşter vuracak bir irade de görünmüyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın dediği gibi, evet,  “2023’te bambaşka bir AK Parti olacak.” Ama bunun daha iyi bir AK Parti mi olacağı şüpheli.

 

 

(*) Kürdistan 24, 07.08.2019

https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/10107e94-7dc5-44b6-b2fb-7b01c3bcfbc8

- Advertisment -