Başkanlık, yarı başkanlık, ya da parlamenter sistem… Hangisinin daha iyi, hangisinin daha özgürlükçü olduğuna dair net bir sonuca varmak zor. Elimizdeki veriler şunlar: Türkiye'de, uzun yıllardır, ağır aksak da olsa parlamenter sistem uygulanıyor ve istediğimiz demokrasi standartlarına sahip değiliz. Dünyada, hem parlamenter sistemin hem başkanlık sisteminin, birbirinden çok farklı örnekleri var. Bizdeki sorun, kullandığımız sistemden ziyade, siyaset kültürü ve yasal çerçeveden kaynaklanıyor. Bu Siyasi Partiler Kanunu, bu Seçim Kanunu, bu merkezi devlet yapılanmasıyla, yerel yönetimleri yok sayan bu sistemle, bu otoriterlik ve ilkesizlik dozu yüksek “siyasi parti kültürü”yle, hangisi olursa olsun fark etmez… Başkanlık sistemine gelince… Şu bir gerçek: Eğer “denge ve denetim mekanizması” doğru kurulmazsa; Başkanlık, hızla, “tek adamcı” bir yapılanmaya dönüşebilir. Bir çok Türki ülkedeki başkanlık rejimlerinin hali ortada. Latin Amerika'daki durum ortada. Siyaset hayatımız mesela “istifa” kavramını pek içermiyor. Başkanlık sisteminde, bu kelimeyi tamamen unutabiliriz.
Doğru ve sağlıklı tartışma ortamı
Sistemin yeniden şekillenmesinde, bütün siyasi tarafların katılımı sağlanmalı. CHP ve HDP'nin katkısı istenmeli. Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Getirsinler görelim, bir katkımız gerekirse yaparız" yaklaşımının değerlendirilmesinden yanayım. Eğer başkanlık sistemine geçilecekse, toplumun olabildiğince geniş kesimlerini kapsayan bir zeminde geçilmeli. AK Parti, toplumun desteğini, vesayet rejimiyle mücadele ederek sağladı. Siyasetin bir avuç elitin hegemonyasından çıkması beklentisiyle sağladı. Seçim bildirgelerinde ve AK Parti programında, demokrasi, özgürlük, insan hakları konusunda sözler vardı.