“İslam ve demokrasi bağdaşır mı?” sorusu son on yılların en popüler tartışma konularından biri oldu Batı medyası ve entelijansıyasında. İslam'ın özü gereği demokrasi ile uyuşamayacağı, Müslümanlar'ın ise zaten demokrasi istemediği görüşü ana akım medyada baskın oldu. Orta Doğu'nun kaderi bununla açıklandı. Müslüman coğrafyasında istikrar, demokrasi ve barış yoktu, çünkü güya bunu Müslümanlar'ın kendisi istemiyordu veya İslam dini ile bu kavramlar yabancıydı.
Bu mağduru suçlayan “tahlillerle” batı kamuoyu hem bu bölgedeki karanlık siciline sünger çekmiş oldu, hem kendi günahlarını halı altına süpürdü, hem de ırkçılığı, Oryantalizmi ve İslamofobiyi süslü analizlerle saklamış oldu.
Lakin 15 Temmuz'da yaşanan hadise bütün bölgenin tarihine önemli bir not düşüyor.
On binlerce silahsız insan, üzerlerine ateş açan, ağır silahlarla donatılmış askerî birliklere sadece yalın elleriyle karşı çıkıyor.
Ne için?
Demokrasilerini korumak, kendi ülkelerinin geleceğini kendileri belirlemek için. Özgürlükleri için, hak için, adalet için.
Binlerce kilometre ötede yaşayan sapkın bir imamın, tuhaf tarikatının vesayetini kırmak için. Yani aslında sekülerizm için, bağımsızlık için.
Farklı görüşten insanlar darbeye tek sesle hayır diyor.
Bunun akabinde Türkiye'nin üç ana partisi bir temada birleşiyor. Demokrasimize sahip çıkacağız diyor.
Şimdi tekrar soralım bu soruyu:
İslam ile demokrasi bağdaşır mı? Müslümanlar demokrasi ister mi?
Aslında bu soruların cevabı çok açık.
Türkiye halkı, AK Partilisi, MHP'lisi, CHP'lisi, HDP'lisi ile, Müslüman'ı, gayrimüslim'ü, Kürt'ü Türk'ü, dindarı seküleri ile ne istediğini net bir şekilde gösterdi. Demokrasiye inancını, milli iradeye saygısını, seçim sonuçlarına bağlılığını ortaya koydu.
Fakat bu tabloyu ısrarla çarpıtan Batı medyasına ve kamuoyuna baktığımız zaman görünen o ki, asıl sorulması gereken soru ise başka:
Batı ile demokrasi bağdaşır mı?
İslamofobi ve oryantalizm ile zehirlenmiş bir Batı için bu soruya olumlu cevap vermek pek mümkün görünmüyor.