İki yıl önce yitirdiğimiz 68 kuşağının tanınmış isimlerinden Ayşe Bilge Dicleli’yi anmak için Boğaziçi Üniversitesi’nde bir araya geldik. Birçok 68’li gibi gençlik günlerini işkence, hapishane, sürgün sarmalı içinde yaşayan Bilge Dicleli kadınların parlamentodaki temsiline büyük emek vermişti.
Akademisyen, arkeolog bir anne-babanın, özenle yetiştirilen Ayşe-Bilge’si, dava arkadaşı eşi Zülfü Dicleli’yle lise ve üniversiteyi aynı sıralarda okumuştu. Zülfü ile birlikte kurdukları Optimist yayınlarından çıkan Bilge kitabını okurken, onu yakın çevresinin gözünden yeniden tanıyoruz.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından ailecek gittikleri sürgünden döndüklerinde sosyalist hareketin yeniden örgütlenmesi için birlikte kolları sıvamışlardı. Bilge, 1980’li yıllarda Sosyalist Birlik Partisi’nin yönetimindeyken, ‘kadınlara pozitif ayrımcılık maddesi parti’ programına girmişti. Yakın arkadaşı Semra Ulusoy “Sosyalist Birlik Partisi’nin programı hazırlanırken, biz de programa kadın kotasının alınmasını sağlamıştık. Bu bir ilkti” diyor. Kagider’de birlikte çalıştığı Şule Yüksel’e “Bana göre, dünyada iki temel mesele var. Biri kadın, diğeri çevre… Geri kalan her şey aslında detaydır” demişti. Ayşe Bilge, KA-DER’in başkanı ve üyesi olarak ülke çapında kampanyalara, eğitim çalışmalarına yön verdi, yönetti.
Büyükada
Bilge ve Zülfü, 2006 yılında Büyükadalı olmuşlardı. Torun Hazal’ı, kızları Zeynep’i de Büyükada buluşmalarında tanıdık. Birlikte yaşanan güzel günleri Bilge kitabında Ada komşuları Halim Bulutoğlu’ndan okuyalım: “Aya Yorgi’de mehtaba çıktık…
Her çıkışımız bir ritüele dönüştü. Her mehtap öncesinde birbirimizden haber bekler olduk. Bence adanın en güzel plajı Nizam Kayıkhanesi hepimiz için bir buluşma noktası oldu. Yüzmede, kahvaltıda, sohbette… Her sabah birbirimizin eksikliğini sayar, birbirimizi arar olduk. Böyle bir çevreyi hayal bile etmemiştik.” Kitapta Hazal da anneannesini anlatıyor: