CHP hakkında yazıma iki tür tepki aldım: En yaygın tepkiyi “İktidar dururken muhalefeti eleştirmek anlamsız ve gereksiz” diyenler gösterdi. Bu tavrı yanlış buluyorum. Doğru, bir ülkede demokrasinin gelişmesinde iktidarın sorumluluğu daha fazladır. Ama bu, muhalefetin bir yükümlülüğü olmadığı anlamına gelmez. Demokrasinin ileri taşınması isteniyorsa iktidarın da muhalefetin de eksikliklerini göstermek gerekir. Bu meyanda, iktidarı daha özgürlükçü olmaya zorlamayan ve cılız kalarak halka bir umut aşılamayan bir muhalefeti eleştirmek, iktidarı eleştirmek kadar, demokrasiye hizmet eder.
İkinci tür tepki ise “Tek bir kişi üzerinden parti hakkında genellemelerde bulunuyorsunuz” sözlerinde ifadesini buluyordu. Tepki sahiplerine göre, bir vekilin veya yöneticinin sözlerine aşırı anlamlar atfedip bunları CHP’nin genel siyasetini yansıttığını söylemek hakşinas bir değerlendirme olamazdı.
“Hasolar, memolar”
Bu görüşe de katılmıyorum. Halkın hakir görülmesi ve halka üstten bakılması CHP içerisinde bir veya birkaç vekile veya yöneticiye mahsus bir hususiyet değil. CHP ile halk arasında sıcak bir temas kurulamıyor. Halk da CHP’yi iktidara ehil görmüyor. Maalesef buna sebep olan bu nitelik CHP’nin genetiğinde var. Gerçekte olmasa da kendinde bir öncülük vehmetme CHP’nin tarihinden tevarüs ettiği bir özellik.
1946’dan sonra DP’nin Doğu illerinde teşkilatlanmaya hız vermesi CHP’de tahammülsüzlüğe ve endişeye yol açar. CHP, DP’yi bir taraftan “mürtecilikle ve bölücülükle” suçlar, diğer taraftan da Doğu’nun demokrasiye ve seçimlere yabancı oluğunu ileri sürer. Halk cahildir, kimin iktidar olacağını cahil kitlenin belirlemesine müsaade edilemez. CHP Sinop Vekili Cevdet Kerim İncedayı, bunu veciz bir şekilde ifade eder. Şubat 1949’da Aydın Halkevi’nde yaptığı konuşmada İncedayı şöyle der:
“Doğu vilayetlerinde millet cahildir. Okuyup yazma bilmemektedirler. O ahaliyi gezerken mektep talebelerinin tercümanlığıyla zorlukla anlaşabildim. Seçim günlerinde burada jandarma vasıtasıyla tedbir almazsak, o cahil halk reylerini Haso’ya veya Memo’ya verirler. Kimsenin buna vicdanı elvermez.” (Ercan Çağlayan; Cumhuriyet’in Diyarbakır’da Kimlik İnşası, İletişim Yayınları, 2014, s. 66)