Ana SayfaYazarlarBir iç güvenlik tehdidi (*)

Bir iç güvenlik tehdidi (*)

 

Demokratik bir ülkede her bakan, söylediği sözün ne tür neticeler doğuracağını düşünmekle ve konuşurken azami bir dikkat göstermekle mükelleftir. Bununla birlikte, bir ülkenin emniyet birimlerini idare eden içişleri bakanının sorumluluğu daha da fazladır. Elinde silâh tutan güçleri yöneten bir makamı işgal eden kişi, her bir kelimeyi tartarak sarfetmeli ve ağzından çıkanı kulağı daha fazla çok duymalıdır.  

 

Maalesef İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ne böyle bir hassasiyeti var, ne de böyle bir sorumluluk bilinci. Tersine o — oturduğu koltuğun kendisine şahsi bir güç verdiği zannıyla — bağırıp çağırmayı, muhataplarına parmak sallamayı ve kabul edilemez bir dille onlara saldırmayı marifet biliyor. Meselâ kısa bir süre önce Meclis Plan Bütçe Komisyonunda “hain, ahlaksız” gibi sıfatları bol kepçeden kullanarak bir milletvekilinin üzerine yürümüştü.

 

Soylu’nun saldırılarından nasibini alan son kurban ise Amedspor oldu. İl Jandarma Komutanları Toplantısında bir konuşma yapan İçişleri Bakanı, bu kez Amedspor’u hedef tahtasına oturttu:

 

“Kandil’in son derdinin ne olduğunu biliyor musunuz? Söyleyeyim, Amedspor. ‘Aman ne yapın, Amedspor’a oradan buradan ayda 400-500 bin para bulun’ diye bizatihi Cemil Bayık talimat gönderiyor. Terör örgütünün desteklediği bir siyasi parti. Terör örgütünün direkt talimat verdiği bir spor kulübü. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey yapılabilir mi? Cemil Bayık ‘Amedspor’a destek verin’ diye açık açık talimat gönderdi, duymayacak mıyız?”

 

Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir konuşma bu.

 

Amedspor, mevcut mevzuata göre faaliyet gösteren, bütün gelir ve giderleri yeminli mali müşavirlerin ve Türkiye Futbol Federasyonu’nun denetiminde olan bir kulüp. Amedspor’un bir hukuki muafiyeti yok. Amedspor bir dokunulmazlığa da sahip değil.

 

Eğer Amedspor’un gayri hukuki bir eylem ya da işlemi olduğuna dair Soylu’nun elinde bilgi veya belge varsa, yapılması gereken, bunlara dayanarak idari ve adli sürecin başlatılmasıdır. Yoksa kamuoyu önünde bir kulübün kriminalize edilmesi değil.

 

Amedspor, başta maddi olmak üzere, çeşitli zorluklar yaşayan bir kulüp. Başka kulüplere tanınan imkânların hiçbirinden faydalandırılmıyor. Misal, başka kulüpler SMS yardım kampanyaları düzenleyebilirken Diyarbakır Valiliği, Amedspor’un bu tür bir kampanya düzenlemesine müsaade etmiyor.

 

Yani iktidar, merkezi ve yerel bütün unsurlarıyla, Amedspor’u boğmaya çalışıyor. Üstüne üstlük gittiği birçok deplasmanda Amedspor’un yöneticileri, sporcuları ve taraftarları saldırıya uğruyor ve hakarete maruz kalıyor.

 

Tablo bu; buna Soylu’nun konuşması de eklendiğinde Amedspor için işlerin her alanda daha da kötüleşmesi kaçınılmaz. İçişleri Bakanının doğrudan hedef gösterdiği bir kulübe karşı hangi federasyon, hangi hakem, hangi gözlemci adil davranabilir ki? İçişleri Bakanının “terör örgütünün direkt talimat verdiği bir spor kulübü” diye damgaladığı bir kulübe karşı bazı seyircilerin durumdan vazife çıkarması nasıl önlenebilir ki?

 

Bundan sonraki süreçte kulüp daha fazla baskı altına alınacak, kulübe daha fazla vurulacaktır. Yaptığı tahrik dolu açıklamadan ötürü bunun sorumlusu da Soylu olacaktır. Artık Amedspor’a yönelecek bütün öfke nöbetlerinden ve şiddet hareketlerinden, doğrudan doğruya İçişleri Bakanının kendisi sorumludur.

 

Bir içişleri bakanından beklenen güvenliği temin etmesi, hak ve özgürlükleri korumak için gerekli tedbirleri alması, kışkırtmaları önlemesidir. Vazifesi budur, kendisine yetki bunun için verilmiştir.

 

Bir içişleri bakanı, bir kişi veya kurumu karalayamaz, hedef gösteremez, suçlu ilân edemez. Soylu örneğinde olduğu gibi, eğer bir içişleri bakanı sürekli bir tehdit diliyle konuşmayı alışkanlık haline getirmişse, kendisi bir iç güvenlik tehdidine dönüşmüş demektir. 

 

(*) Gazete Pencere, 02.12.2019

 

 

- Advertisment -