Kader bazen siyasi aktörlerin önüne büyük tarihsel fırsatlar çıkarır. Ancak hemen her zaman bu tarihsel fırsat daha dar çıkar beklentileriyle iç içe geçer. Basiret, böyle bir durum karşısında uzun vadede daha sağlıklı ve kalıcı olanı, bütün kısa vadeli faydacı telkinlere rağmen tercih edebilmekte… AK Parti de şu an bu durumda. Yazılacak anayasa ve yönetim sistemi teklifi bir Demokles kılıcı gibi partinin tepesinde sallanıyor. Çünkü hangi kaygıyla yapılırsa yapılsın, çıkacak metin AK Parti’nin Türkiye tasavvuru olarak ele alınacak ve bu tasavvurun sınırlarının nereden geçtiği irdelenecek. Diğer bir deyişle söz konusu metin iktidarın ‘ideal dünyasını’ simgeleyecek.
***
İş burada bitmiyor… AK Parti Türkiye’deki İslami duyarlılığa sahip kesimlerle, merkezin dışında tutulmuş kimlikleri ve muhafazakar çeperi temsil ediyor. Son yıllarda yaşanan siyasi kutuplaşma, tabanda benzeri sertlikte bir ayrışma olmamasına rağmen, farklı kesimlerin gerçekte olduklarından daha monolitik şekilde algılanmalarına neden oldu. Bu durum siyasi partilerin işine geldi… Her biri kendisine ‘ait’ ve kendisiyle özdeş bir taban varsaymaya başladı. Alttan gelen çeşitli muhtemel itirazlar yaşanan kavga sayesinde bastırıldı. Sonuçta reel bir özdeşlik olmamasına karşın, temsili bir özdeşlik kuruldu. Dolayısıyla yeni anayasa taslağını sunduğunda AK Parti sadece kendisini bağlamış olmayacak. Bütün İslami, muhafazakar ve dışlanmış grupların da sembolik taşıyıcılığını yaptığı ölçüde, onların zihnindeki toplumsal sözleşmeyi de ortaya koymuş olacak.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN