AK Parti-CHP koalisyonu, iyi bir seçenekti. Kutuplaşmış, sorunları ağırlaşmış, bölgesel krizin içine çekilme ihtimali artmış, çözüm sürecini buzdolabına kaldırmış ve başka binbir türlü sorunla başetmeye çalışan Türkiye için; geniş tabanlı koalisyon, bir soluk aldırabilirdi.
Diğer taraftan; özellikle AK Parti tarafındaki bazı çevrelerin, “büyük koalisyon” fikrine sıcak bakmadığı, en baştan belliydi. “Tek parti iktidarını sürdürme” düşüncesi, daha cazip ve heyecan verici olabilir, bu normal.
"İntikam koalisyonu"ndan uzlaşmaya
CHP tarafında yaşanan sürece gelirsek: “AK Parti ile koalisyon ihtimali”ne yönelim; diğer seçenekler ortadan kalktıktan sonra gelişti. Hatırlayalım: Haziran’da, seçimin hemen ardından; CHP yönetimi, AK Parti'yi dışında bırakan bir “üçlü koalisyon” önerisiyle ortaya çıktı. "Tayyip Erdoğan'dan hesap sorma" fikri, CHP tabanına cazip geliyordu. Kılıçdaroğlu, bu öneri uğruna, Bahçeli'ye “Başbakanlık teklifi” bile yaptı.
MHP, (bazı kesimlerde "intikam koalisyonu" olarak da yorumlanan) bu konseptin dışında kaldı. MHP, “AK Parti'yle bir koalisyon”a da, olumlu bakmadı. AK Parti ve CHP'nin önünde iki seçenek kalmıştı: “Büyük koalisyonu denemek” veya “erken seçim”…
Başından beri, iki büyük partinin yapabileceği bir koalisyonun, bugünün koşullarındaki en iyi seçenek olduğunu savunuyorum. Toplumun çok geniş bir kesiminin de, kendi sorunlarının çözümünü, burada gördüğünü düşünüyorum. Ancak, umulan olmadı. İki siyasi akımının temsilcileri, “Türkiye'nin sorunlarını birlikte çözebilmek için uzlaşmaya henüz hazır olmadıklarını” gösterdiler.
Zorlukları da anlamak gerekiyor. Yakın siyasi tarihimizde; çok sert kutuplaşmalar, darbeye varacak siyasi kavgalar yaşandı. Yaralar taze, dolayısıyla da uzlaşmak kolay değil.
40 saatlik kazanç
İki siyasi akımın önde gelen temsilcilerinin (geçmişteki kötü tecrübeleri de dikkate alırsak) uzlaşmak ve birlikte bir hükümet kurmak amacıyla yürüttükleri sabırlı görüşmeler; siyasi geleceğimiz adına bir ilerlemedir. 40 saati aşan ve saygılı bir ortamda açık yüreklilikle yürütülen görüşmelerde, hemen hemen tüm temel meseleler ele alındı. Normalde hızla kavgaya dönüşebilen birçok konu; sakin bir ortamda konuşuldu, görüşüldü, karşılıklı farklılıklar dile getirildi.
Henüz güçlü sentezler ve ciddi perspektifler gelişmiş olmayabilir, ama bir başlangıç var. Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu, uzun zamandır alışık olunmayan bir “iletişim performansı” gösterdiler. Saygılı ve düzeyli bir tartışma geleneği adına (şimdilik yüzeysel algılansa ve şekille sınırlı kaldığı düşünülse bile) bir “ilk adım” atıldı.
Konuşabilmek geleneği
Şunu önemli görüyorum: Türkiye'nin çok temel meselelerinin, masada konuşulabileceğinin, karşılıklı saygı temelinde iki tarafın birbirini dinleyebileceğinin görüldüğü, bir aylık bir “uzlaşma arayışı” yaşadık. Bu yeni iletişim biçimini, tüm eksiklere rağmen önemsemeliyiz. Her iki parti başkanına da teşekkür etmeliyiz.
Seçimde yeniden sertlik olmasın
Artık, erken seçim, çok yüksek ihtimal… Partiler, erken seçime kadarki süreci; birbirlerine saygılı şekilde, kışkırtıcılıktan ve hakaretten uzak bir tarzda geçirebilirler mi? Son iki ayda denenen yeni iletişim biçimi, bu süreçte de kendini hissettirebilir mi? Hep birlikte göreceğiz. Zorlukları ve toplumdaki çelişkileri küçümsemesem de, beklentileri yüksek tutmaktan yanayım.
Çatışma ve gerginlik
Çözüm süreci kırılmaya uğradı. Çatışma giderek yaygınlaşıyor. Türkiye'nin özellikle Güneydoğu'sunda, alışık olmadığımız bir atmosfer yaşanıyor. Bazı kentlerde, "artık kendimizi biz yöneteceğiz, devletin kurumlarını tanımıyoruz" açıklamaları dikkat çekiyor. KCK, bu açıklamaları destekleyen bildiriler yayınlıyor. Eski öngörülerden farklı bir ortamın içindeyiz.
Görünen o ki, sorunlar büyüyor ve karmaşıklaşıyor. Geçmiş “devlet aklı”; bu durumlarda, “güvenlikçi anlayışla” karşılık veriyordu.
Şimdi ne olabilir?
Şu açık: Siyasette yeni bir “uzlaşma iklimi”ne gerek bulunuyor.
CHP-AK Parti arasındaki diyalog; önemli ve iyi bir örnek olarak sürdürülebilir, sorunların çözümünde bir model olarak bile alınabilir. İyimser olduğumu düşünebilirsiniz. Ama, “öfkeli ve karamsar dil”in, topluma pek bir şey getirmediğini de, görmek gerek.
“Keşke koalisyon gerçekleşseydi” diyenlerdenim. Ama dünyanın sonunda da değiliz. Şimdi ileri bakma zamanı.