Dünyanın en büyük stratejistlerinden, ABD dış politikası denilince ilk akla gelen isimlerden olan Zbigniew Brzezinski, geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti.
Varşova'da 1928 yılında diplomat bir babanın oğlu olarak doğan Brzezinski, ABD'nin en önemli dış politika karar alıcılarından biri olacaktı. Ve kişisel hikâyesi, bir ulusun geleceğini de belirleyecekti.
Demokratların şahin dış politika gurusu olarak özetlemek mümkündü durduğu yeri. Amerikan tarihinin en sola yakın başkanlarından biri olan Jimmy Carter'ın ulusal güvenlik danışmanlığı görevini yapan kişiydi.
Columbia Üniversitesinde akademisyenlik yapan genç Brzezinski'nin siyasi hırsları onu kampüsten çıkaracak ve Beyaz Saray'a uzanan bir siyasi yolculuğa sürükleyecekti. Kennedy ve Johnson yönetimlerinde görev alan Brzezinski, Carter'ın başkan seçilmesi ile ABD'nin en önemli karar alıcılarından biri hâline geldi.
Polonyalı aristokrat bir aileden gelen Brzezinski, Sovyetlerin kendi ülkesinde yaptığı tahribatı hayatı boyunca affetmedi. Tavizsiz bir Sovyet hasmıydı. Sovyetlere karşı Afgan mücahitlere silah sağlanması politikasının mimarıydı ve son günlerinde bile hâlâ bu politikayı savundu.
ABD dış politika tarihinin en önemli anlarından biri olan İran devrimi sonrası yaşanan rehine krizinde kontrol odasının başında o vardı. Ancak bu rehine krizi ve akabindeki başarısız kurtarma operasyonu ABD tarihi için bir utanç olacaktı. CIA'den bile gizli organize edilen kurtarma operasyonu sonucu 8 ABD askeri çölde Tahran'a ulaşamadan hayatını kaybedecekti.
2004 Irak müdahalesine kesin olarak karşıydı. O dönem için bu ilginç bir duruştu, zira 11 Eylül sonrası oluşan hava içinde Demokratlar da dâhil, ABD'nin neredeyse tüm ana akım dış politika uzmanları müdahaleden yanaydı. Bununla beraber ABD'nin İsrail'e şartsız desteğini sorgulayan nadir güvenlik uzmanlarından biri oldu.
Ancak Brzezinski'nin anti-Sovyet mirası ile çelişen şey, Obama yönetimine yönelik hararetli desteği olacaktı. Hayatı boyunca Sovyet yayılmacılığına karşı mücadele eden Brzezinski'nin hayatının son zamanlarında Rusya'nın hem Avrupa'da hem de Orta Doğu'da ciddi bir alan kazanmasının önünü açan bir yönetimi övgülere boğması ilginç bir ironi oldu…