[28 Kasım 2015] Yukarıdaki resme iyi bakın. Bir montaj tabii. Son şeklini şimdilik koyun bir kenara. Bir an için, gözünüzün önüne orijinalini getirmeye çalışın. Zorba erkeklerin kadınlar ve çocuklara karşı şiddetiyle ilgili olmalı. Belki bir film sahnesi. Taşrada bir Amerikan evi. Verandasında, kapının yanında bir kadın ve ona sığınmış bir çocuk duruyor. Sırtı bize dönük, zalim ve haşin bir erkek, korkutucu bir tavırla üzerlerine yürüyor. Kemerini sıyırıp sol eline almış. Herhalde ya oğlunu, ya da (annesi korumaya çalışırsa) her ikisini, belki yüzüstü dizinin üstüne yatırıp geleneksel tarzda dövecek. Kırbaçlayacak. “Terbiye” edecek.
İşte, aslını internette arayıp bulamadığım (ama birisi bulursa bana haber vermesinden mutlu olacağım) bu tablo, dahiyane bir şekilde değiştirilmiş. Kadının tepesine Obama’nın, çocuğun tepesine Erdoğan’ın kafası yerleştirilmiş. Yetmemiş; belki anlamayız diye Obama’ya bir de ABD bayrağından eteklik giydirilmiş. Erdoğan’ın sağ omuzuna Türk bayrağı, arkadan gördüğümüz adamın sol koluna ise Rus bayrağı iliştirilmiş. Obama ve Erdoğan alabildiğine çirkin gösterilmiş. Mesaj açık. Şımarık AKP bir halt etmiş. Sonra hak ettiği cezayı çekeceğini anlayınca gidip Amerika’ya sarılmış. “Abla koru beni” diye titreyip yalvarmaya girişmiş.
Farkında değiller ama, bu arada, zorbalığa karşı bir sahne, her nasılsa zorbalıktan yana bir sahneye dönüşmüş. Bizi kadın ve çocuğun yanında yer almaya sevketmesi gereken bir mizansen, bütün olayı o dayakçı, tehditkâr adamın gözüyle görmeye sevkeden bir mizansene dönüşmüş.
Rus uçağının düşürülmesinden bu yana sosyal medyada dolaşan yüzlerce Türkiye kötülemesinden sadece biri. Geçmişte de yazmıştım; Amerika’da eski bir okul arkadaşım var. Birkaç yıl öncesine kadar düşüncelerimiz benzerdi. Her nasılsa, bir noktadan itibaren sıkı bir AKP ve Erdoğan düşmanı kesildi. İslamofobisi satha çıktı. Özellikle başı örtülü Müslüman kadınları, ne kadar ilkeller diye aşağılayan karikatürlere sarıldı. Bir seferinde, kocalarının cinsel azgınlığını onlara güya keçi hediye ederek doyurmalarına bile çok keyiflendi (bkz bu sitede, Pornografik neo-oryantalizm ve Müslüman kadınlar, 15 Mart 2015).
İşte şimdi Rus uçağı olayından sonra da gene sahneye çıktı ve ister yurt içinden, ister yurt dışından kaynaklanan ne kadar Türkiye aleyhtarı yorum varsa hepsini yollamaya girişti. Obama’yı “Yeni Osmanlı İmparatorluğu”nu müttefik görmekten vazgeçmeye çağıran en aşırı, en çatlak (Jirinovski’nin ABD muadili) neo-con öğütleri dahil. “Rusya haklı, Türkiye haksız, ABD de Türkiye’ye arka çıktığı için haksız.” Gene onun yolladığı yukarıdaki karikatür de bu anlayışın somut, görsel ifadesi.
Dün, uzun bir aradan sonra, artık saçlarım her yöne iyice uzamışken, nihayet vakit bulup otuz yıllık berberime gidebildim. Akşam geç saatlerde, dükkânında yalnızdık. Bana bu uçak meselesinde ne düşündüğümü baştan sona anlattırdı. (1) Putin neden bir iki yıldır (kuzey Atlantik, İngiltere ve İskandinavya dahil) hemen her yerde askerî gövde gösterilerinde, ufak ufak yoklama ve hafif provokasyonlarda bulunuyor? (2) Özel olarak Suriye’de yapmaya çalıştığı nedir? IŞİD’le savaşıyorum diye, nasıl bütüm muhalefeti havadan ezip Esad rejimini ayakta tutmak istiyor? Bilhassa Türkmenleri neden bombalıyor? Niçin PYD’nin önünü açmaya uğraşıyor? (3) Türkiye’de ise, anti-AKP devirmecilik hangi boyutlara ulaştı ki, bir kesim AKP’ye prestij kazandığını düşündüğü her şeye kıskançlıkla cepheden karşı çıkmaya hazır? Bu tavır, hükümeti zayıflatmak uğruna, nerelere ve kimlerle (en dar ve formel uluslararası politika tanımıyla “Türkiye’nin düşmanları”yla) işbirliğine götürebiliyor?
Bitirdim; berberim şöyle bir durup baktı bana. “Hocam biliyor musun,” dedi, “şu son iki haftada buraya gelenlerin yüzde 80’i senin anlattığı gibi. İllâ Türkiye haksız diyor, başka şey demiyorlar. Vallahi İstanbul’u bile verir bunlar, AKP’den kurtulmak için.”
Sonra kalktım, eve geldim. Dışarı çıktık. Yemekte karikatürü eşime gösterdim, cep telefonumdan. Bir baktı, “ayy” dedi. “Halil çek şu iğrenç şeyi gözümün önünden. Hele sofrada yapılır mı bu insana?”
O yüzden, kendim nitelemeye kalkmadım. Yukarıda sözünü ettiğim 15 Mart yazımda, “keçi” karikatürü hakkında pislik demişim, paçavra demişim vesaire. Bu sefer yapamadım. Kelimeler kifayetsiz geldi. Başlığımda sadece bu “şey” diyebildim.