Ana SayfaYazarlar‘Bumerang etkisi’ ve ölçüsüz şiddet

‘Bumerang etkisi’ ve ölçüsüz şiddet

 

İsterseniz son yazımda Arendt’in bıraktığı yerden devam edelim. Birkaç yazıyla daha tartışacağım bu şiddet meselesinin Fransa’daki son terör saldırıları bağlamında düşünüldüğünde anlam kazanacağı kanaatindeyim. Zira, bugün Fransa’nın yaşadığı terör daha derinlere indiğimizde Arendt’ten mülhem ‘Bumerang etkisi’ kavramıyla açıklanabilir.

 

Pek tabii burada ‘Fransa ektiğini biçti’ gibi bir anlam çıksın zinhar kastedilmemekte. Ancak bu şiddet sarmalının nedenleri üzerine kafa yorarken Avrupa’nın 19. yüzyılın son çeyreği ve 20. yüzyılın başında kendi kolonilerinde yaptıklarına da göz atmak gerekiyor.

 

Ölçüsüz şiddetin uygulanmasına yönelik siyasal katılım, aşırı şiddete eğilimli toplumların 20. yüzyılın başında tarih sahnesi çıkış sürecindeki örüntülerin açıklanmasına yardımcı olur. Esas itibariyle bu süreç muayyen bir tarihsel momente işaret eder. Bilhassa 1875-1945 arası dönemde Avrupa’nın kendi kolonilerinde gerçekleştirmiş olduğu kitlesel ve ölçüsüz şiddet kolonyal ülkelerin sömürgeleştirdikleri topluluklara yönelik uyguladığı politikalar haline gelmiştir.

 

19. yüzyıl son çeyreği ve 20. yüzyılın üçüncü çeyreğine tekabül eden bu spesifik dönem söz konusu ölçüsüz ve aşırı şiddet eylemlerinin Avrupa’daki tarihine denk düşer. Bu dönemde Avrupa’nın kolonilerinde uyguladıkları birçok politika ölçüsüz şiddeti kristalize eder. Avrupa’nın sömürgeleştirdiği kolonileştirilmiş topluluklara uyguladığı aşırı şiddet yönelimli politikalar kaynağını modernleşme ve ilerleme nosyonlarından almıştır.

 

Kolonyal güçler, kolonilerdeki yerli halklara ölçüsüz şiddet politikaları uygularken bunları bu yerli halkları imha edip yerlerine kendi topluluklarını yerleştirmek suretiyle bu toplulukların desteğini ve katılımını sağlayarak yapar. Zira sömürgelerde yaşayan yerli halkın yerlerinden edilmesiyle birlikte buraya yerleştirilecek olan topluluklar bu yerli halkın toprağına, malına ve mülküne sahip olacaklardır. Dolayısıyla, bu toplulukların kolonyal güçlerin ölçüsüz şiddet politikalarına verdiği aktif destek ve katılımın arkasında böyle bir ekonomik motivasyon bulunmaktadır.

 

Aşırı şiddete eğilimli toplumlar, sahip oldukları ölçüsüz ve devasa şiddet pratiklerini yalnızca bir topluluğu hedef alarak gerçekleştirmez. Bu minvalde, bu tür eylemler soykırımın uygulama alanından daha geniş bir sahada vuku bulur.

 

Esas itibariyle, soykırım eylemini seçilmiş ve hedef alınmış tek bir topluma uygulanan bir şiddet operasyonu olarak ele almak, kitlesel katliamlar arasında kaçınılmaz bir biçimde hiyerarşik bir düzen getirir.

 

Ancak özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde palazlanmaya başlayan yeni soykırım literatürü ve bu literatüre önemli katkılar sağlayan; soykırımın kavramını son derece eleştirel ve nüasnlı bir perspektifle analize tabi tutan tarihçiler sayesinde soykırımsal şiddet eylemlerinin ne derece çeşitli, girift ve kompleks bir içeriğe sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

 

Bu bağlamda, son dönemde özellikle Batı Avrupa’nın 19. ve 20. yüzyılda kendi kolonilerinde sömürgeleştirdiği yerli halka yönelik şiddet politikaları yeni araştırmalara konu olmuş ve bu sayede esasında Avrupa’nın 20. yüzyılda yaşadığı Faşizm ve Nazizm gibi yok edici ideolojilerin Avrupa’nın kendi kolonilerinde yürüttüğü aşırı ve ölçüsüz şiddet politikalarının ve araçlarının Avrupa kıtasına geri dönmesi ile nevş-ü nema bulduğunu paradoksal bir biçimde gözler önüne sermiştir.

 

Hannah Arendt’in “bumerang etkisi” dediği olgu tam da bu tarihsel gerçekliğe ve momente işaret eder. Bu postülasyona göre Faşizm’in aşırı versiyonu olarak Nazizm ve bu total ideolojinin yarattığı yıkım ve felaketlerin dinamiklerinin ve saiklerinin ayak izlerini Avrupa’nın kolonilerinde uyguladığı şiddet mekanizmalarında sürmek gerekir. Zira, Nazizm’in neden Almanya gibi bir ülkede kök saldığını anlamak için bir diğer yol da Almanya’nın 1904-5’de Orta Afrika’daki kolonilerinde uyguladığı politikaları yakında incelemektir.

 

Bugün, Lemkin’in soykırım kavramını bu bağlamı dikkate alarak yeniden tanımlamaya girişmek önemlidir. Böyle bir girişim aynı zamanda soykırım kavramını tarihsel bağlamına oturtmamıza da yardımcı olur.

 

- Advertisment -