Ne yazık ki FETÖ meselesi çözüme kavuşturulduktan sonra uzunca bir süre de bu dönemin bürokrasi ve devlet içinde yarattığı tahribatı konuşmak zorunda kalacağız.
Bu günleri, ahlaki zaafların ve kompleksli hırsların devlet gücüyle içiçe geçtiği, eski vesayetçi bürokrasi, yerini denetimsiz ve keyfi bir yönetim anlayışına bırakırken yaşanan çürümenin kendini vasatlık ve halk dalkavukluğuyla örttüğü bir dönem olarak hatırlayacağız. Kurumların içten içe nasıl çürüdüğüne dair derinlemesine çalışmalara ihtiyaç duyacağız. Mahkemeler karara bağlasalar da hiç bitmeyecek davalarla uğraşacağız.
O nedenle, bu mekaniğin nasıl işlediğini, veriler tazeliğini yitirmeden kayda geçmek gelecekte yapılacak tartışmalar için önemli olabilir. Belki bu sayede, bürokrasinin kapalı kapıları ardındaki korunaklı yerlerinden, eski FETÖcü yöntemleri gizliliğe bile ihtiyaç duymadan uygulamaktan çekinmeyen kamu görevlilerinin ülkeye verdiği zararın bir kısmını şimdiden önleyebiliriz.
Biliyoruz ki pek çok stratejik kurumun başında o kurumun içinden gelmeyen, uzmanlığı şüpheli ve yönetim tecrübesi epeyce eksik kişiler bulunuyor. Bu kişilerin öne çıkan vasıfları güçlü sadakatleri ve yeni siyasi vizyona ‘uygun’ hareket edebilme kabiliyetleri gibi gözüküyor. Bu sayede, köklü reformlara gerek kalmaksızın vesayetçi bürokratik işleyişin kırılması ve ülkenin tam anlamıyla siyasi merkezden idare edilmesi amaçlanıyor. Kritik derecede önemli görülen projelerin yasalar ve mevcut bürokratik işleyiş nedeniyle engellenmesi ya da yavaşlatılmasına en ufak bir fırsat verilmemiş oluyor.
Bu insanlar, geldikleri kurumda bilgi ve donanımlarıyla sağlayamadıkları otoriteyi muarızlarını bertaraf ederek sağlamaya çalışıyorlar. Karşılaştıkları her türlü rasyonel direnci siyasi bir tehdite dönüştürerek siyaseten zayıf konumda olan kim varsa kolaylıkla tasfiye edebiliyorlar. FETÖ ile mücadele öylesine güçlü bir dayanak ki diğer bütün kirlilikleri temize çekebiliyor ve bu sayede her türlü kirli yol ve yöntem dışarıdan bakanlarca görülemeyebiliyor.
Bunun için mobbing’e bile ihtiyaç duymaksızın –çünkü mobbing biraz uzun vadeli bir yıldırma ve tasfiye yönetimi. FETÖ ile mücadele süreci ise elini çabuk tutmayı gerektiren bir baskı doğuruyor- FETÖcü yapmak, KHK’ya koydurmak, özel hayatını ifşa etmek ya da akla hayale gelmedik tehditleri açıktan yöneltmek gibi yollarla kimi istiyorlarsa kolayca istenmeyen adam ilan ediyor ve saf dışı bırakabiliyorlar. Devletin içinde, tam bir çıkar birliğiyle iş yapan mafyatik çeteleşmeler yaşanıyor. Pek çok kişi karanlık odalarda istifaya zorlanıyor ya da çocuklarıyla tehdit edilebiliyor.
Bu kişilerin ortak özellikleri devlete ya da bürokratik üstlere –ve de hukuka- değil doğrudan En Tepe’ye bağlı olduklarını her fırsatı kullanarak göstermeleri. Aslına bakılırsa, En Tepe de bunu istemiyor çünkü bu durum buranın güç merkezi olma konumunu arttırmıyor azaltıyor ve bu biliniyor ama verilen mücadele öylesine kritik ki safları sık tutma gerekliliği daha baskın geliyor.
Bu kişilerin içlerinde geçmişte FETÖ ile güçlü bağlantılara sahip olan –örneğin 8 yıl boyunca okullarında okumuş, üniversite yıllarında kurucu abilik yapmış ya da geçmiş kariyerinde kişisel çıkar çatışması yaşadığı için düşman saflarına katılmış olmak gibi- bir kesim var ki ötekilerine göre daha kurnaz ve acımasız olabiliyor.
Bu kesimden olanların, yönettikleri kurumun topluma verdiği hizmetle ya da varoluş amacıyla pek bir ilgileri yok. Umurlarında değil. Bütün enerjilerini ve kariyerlerini En Tepe’ye verecekleri görüntüyü iyi yönetmek, buradan birileriyle güçlü ilişkiler geliştirmek için kullanıyorlar. Geçmişte büyük mağduriyet yaşadıkları gibi bir hikâyeyi sürekli değiştirerek yeniden yazıyor ve her duruma uygun hale getirebiliyorlar. Ve eğer ki En Tepe’de gerekli gücü kazanırlarsa hiçbir engel tanımaksızın her türlü çirkefliği göze alabiliyorlar.
Görev sahaları, demokratik özgürlükler, yasa-adalet ilişkisi, zor gücünün kötüye kullanımı, bürokratik reformlar, liyâkat ilkesinin tesisi, kurumsal adaletin yok oluşu ve yeni cemaatleşmelerin yarattığı iç sorunlarla toplum-kurum ilişkilerinde yaşanan güven kaybı gibi kritik önemdeki sorunlarla ilgiliyken, tam bir fantazi ürünü konularla ilgilenebiliyorlar.
En Tepe’de öne çıkan konuları perde arkasından takip ederek kendi kurumlarının görev amacıyla bu konuları ilişkili hale getirmenin binbir türlü yolunu buluyorlar. Bürokrasi, kâr etmek zorunda olmayan bir şirket gibi bağımsız –ve oldukça konforlu- hareket edebilen özerk kurumların kendi başına davranabildikleri kaotik bir yapıyı andırıyor. Böyle olunca buraların başında bulunanlara göre her şey o kadar kişisel bir hâl alıyor ki bir süre sonra bu kişiler alternatifsiz bir vazgeçilmezlik kazanıyor.
Yüzbinlerce liralık bütçelerle anlamsız ve içi son derece boş, hiçbir toplumsal fayda sağlamayan ama basında yaldızlı manşetlere konu olabilecek araştırmalar yaptırabiliyorlar. Bunu yaptıran insanlar, yalan yanlış araştırmalara harcanan emekten ve geçirilen süreden daha fazla bir enerjiyi çıktıların sunumu ve kamuoyuna açıklanlaması için harcayabiliyorlar. Kimi zaman açılışlar, bu konuyu ‘en iyi’ gündeme getirebilecek gazetecilerin programları uymadığı için ertelenebiliyor (Bu dönemde gerileyen haklara karşılık hiç olmadığı kadar değer kazanan kimi haklar da yok değil. Halkın haber alma hakkı örneğin, hiç bu kadar değer kazanmamıştı. Hâl böyle olunca, halkın alması için sürekli haber değeri olan işlerin üretilmesi gerekiyor. Bunun için gerçekten de köpeği bile ısırabilecek yeni bir insan tipi türüyor.) Tatil beldelerinde içi ve içeriği boş ama katılımcılara bakıldığında hiç de boş bir nedenle yapılmadığı belli konferanslara inanılmaz paralar harcanıyor. Bilimsel toplantılar, siyaset-dışı bir yerden kurnazca oluşturulan içeriklerle, PR yapmanın en etkili yolu gibi görülebiliyor. (Önemli devlet kurumlarının iç tarafını görme imtiyazına ve böylelikle dönemin en önemli gazetecisi olma vasfına kavuşmanın dayanılmaz hazzıyla gülücük saçmaktan gazetecilik yapamayan cicili bicili isimler bir kaç gün dinlenip allı pullu yazılar kaleme almaktan sıkılmayabiliyor. Aslına bakılırsa, zihniyet dünyası o kadar aynı ki verileni farklı biçimde görme ihtimalleri sıfıra yakın oluyor.)
Bu grup, FETÖ meselesinde geçmişi görece daha temiz olanlara kıyasla daha yetenekli: Birinciler, genellikle kendilerini atayan iradeye dalkavukluk yapma ihtiyacını duysalar da üzerlerinde buradan kaynaklı bir baskı hissetmeksizin halkın gözünde iyi işler yapmaya uğraşırken bu ikinciler, aynı anda hem halka, hem yukarıya dalkavukluk yapabilmek gibi bir yetenek geliştiriyorlar. En Tepe’de öne çıkan konuları takip ettiriyor (Takip ettiriyor derken gerçek anlamıyla söylüyorum. En Tepe’de görev yapan yakın çalışanlar vasıtasıyla ve çeşitli vesilelerle sık sık ziyaretlerde bulunup nabzı içerden tutarak haftalık ya da aylık olarak öne çıkacak konuları öğreniyorlar) sonra da çalışma düzenlerini buna uyduruyorlar (Bunun adı siyasi iradeye uygun hareket etmek oluyor.)
Çeşitli fırsatlar yaratılarak çağrılan gazeteciler de aynı işi aynı şekilde yaptıklarından bu kesimle gazeteciler arasında da kendiliğinden çok acayip bir işbirliği ve dayanışma ilişkisi oluşuyor. Birbirlerinden güç alıp güç veriyorlar. O kadar ki bürokrasinin neresinde bulunurlarsa bulunsunlar herhangi bir üstlerinin olmadığını düşünebiliyor, hukuk tanımayabiliyorlar. Kimi örneklerde, ‘çok güçlü’ Bakanlar bu kişileri görevden almak isteseler bile alamayabiliyor.
Bu denkleme, olan bitenin farkında olsalar da hiçbir konuda görüş bildirmeyip vazifesini yapan tedirgin sessizleri de eklemek gerekiyor. Bu kişiler, sessizce bu dönemin geçmesini beklerken şayet durum değişirse kendilerini nasıl savunacaklarını düşünmekten başka birşey düşünmedikleri için söylenenleri harfiyen yapmakta zorlanmıyorlar. Günü geldiğinde, en büyük savunmanın hiçbir konuda öne çıkmayarak ve görünür hale gelmeyerek yapılabileceğini düşündüklerinden, yönetimlere bir biçimde karşı çıkanlara herkesten çok karşı çıkarak olası çatlak sesleri bastırmaya çalışmak gibi bir rol üstleniyorlar. Çünkü çatlak ses çıkması halinde bu kesim kendisini gizlemekte zorlanıyor ve açılan tartışmada pozisyonunu olduğu gibi koruması çok daha zor bir hale geliyor.
Gözlerinin önünde, aklın alamayacağı bağlantılarla FETÖcü yapılmak için düzinelerce soruşturma açılan ve sonuç alınamadıkça bu kez aklın daha alabileceği dayanaksız iddialar üzerinden (mesela kurum aracının kilometresiyle gidilen yolun km’si arasında bir uyumsuzluk bulup soruşturma konusu haline getirmek gibi!) yıldırmaya tabi tutulan insanlar bulunmasına rağmen olası vicdani isyanlarının bedeli ağır olacağından ondansa soruşturma konusu kişinin hatalarını ve varsa eksiklerini sürekli akıllarına getirerek rahatlıyorlar. ‘Nasılsa vardır birşey’ ruhlarını kurtarıcı bir inanma isteği haline geliyor.
Dönem değiştiğinde, ‘her dönemin adamı olma’ işi bu kez daha zor olacağından sabah akşam bunun yolunu ve yöntemini çalışıyorlar. Bu kişiler, daha çok hayatlarının hiçbir döneminde liyâkata dayalı bir elemeden geçmemiş yüksek bürokrat çocukları, arkadaşlık ilişkileriyle bulundukları yere gelen minnettar kesim ve bir de başka dönemlerin siyasi rüzgarlarıyla kendilerini alakasız kurumlarda buluvermişlerden oluşuyor (Patrimonyal karakterli yerlerde liyâkat ilkesi her zaman bu türden tehlikeler içerir.) Bir şekilde karşı çıkabilenlere bakınca ise ‘yüksek’ tanıdıkları ya da siyasi bağlantıları pek olmayan, bulundukları konuma bütünüyle tırnaklarıyla gelenler olduğu görülüyor.
Bütün bunların sonunda, bu bürokratik fırsatçı yöneticilerle bir ksım gazeteciler, En Tepe’deki yerini ve konumu korumak için desteğe ihtiyacı olanlar ile bürokraside sessizce işlerin yoluna girmesini bekleyenler arasında adı konmamış güçlü bir ittifak hali ve çıkar birlikteliği yaşanıyor. Hatta buna Parti çevrelerindeki konumundan memnun olmayan ve bürokrasideki ağırlığını arttırarak siyasi güç kazanmaya çalışan sonradan siyasetçi akademisyen ve düşünce kuruluşu geçmişinden gelen ‘tabansız’ siyasileri de ekleyebiliriz.
Birbirinin ayıplarını ve eksiklerini iyi bilen bu insanlar için her türlü siyasi tartışma ve görüş ayrılıkları konumlarına zarar verici olduğundan, devletin politik alanı bütünüyle kontrol altında tutması son derece doğal görünüyor. Kendilerini ‘devlete yakın’ ya da ‘devletin yanında olan’, bu düzenbaz ilişkilerin karşısında kim varsa ‘devlet karşıtı’ olarak konumlandırmakta ya da etiketlemekte beis görmüyorlar.
Halk işin neresinde peki? Yıllarca sesisini yöneticilere duyuramamış halk, aslında yine duyuramıyor ama bu kez duymak istediklerini en çok bu insanlardan duyduğu için durumdan memnun gözüküyor ve devletin iç tarafında neler olduğuyla çok fazla ilgilenmek istemiyor. Devletin kurtarılmasının önemli olduğunu düşünüyor ve bu insanlar da tam olarak buna oynadığından kurtarsınlar da varsın kirli yollara da başvursunlar sorun yok der gibi izliyor.
Ne var ki devlet bir kez daha içten içe çürüyor ve bürokrasideki temizleme harekatı büyük bir kirlenmeyle –ve tam bir çürüme ile- sonuçlanabilme tehlikesi taşıyor. Bürokratik vesayet gücünü kaybederken yerini mafyavari çalışan son derece karanlık bir takım vasat adamların devlet gücünü kullanarak kendi çıkarlarını siyasi tahakküme dönüştürmesine bırakıyor. Bu arada halkın haber alma ve olan biteni bilme özgürlüğü uluslarası standartlarda karşılığı olmayan ‘resmi’ gazeteciler eliyle hiç olmadığı kadar zehirleniyor.
Acı olansa bir kez daha her şeyin gözümüzün önünde olması ve halkın haber alma özgürlüğünü bu kez hiç olmadığı kadar kullanması.