Fetullahçı darbe girişimi ve Adnan Oktar operasyonu, cemaatler ve dindarlık, devlet ve cemaat ilişkisini gündeme getirdi.
1925’te Tekke Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanunu’yla dini cemaatler, tarikatlar yasal birer varlık olmaktan çıktılar. Atatürk, Kastamonu’da yaptığı konuşmada bu müdahalenin nedenlerini şöyle özetler: “İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”
Bu, bir anlamda Cumhuriyet modernleşmesinin “ana söylem”i. Devlet kurumları dışındaki dini örgütlenmeler yasadışı ilan edildi. Başka bir değerlendirmeye göre ise; cumhuriyet döneminde, İslami yaşantı, otoriter uygulamalar yoluyla, merdiven altına itildi.
Cemaatler meselesi, Cumhuriyet’ten çok öncelere dayanır. Padişah 3. Selim döneminde, cemaatleri denetleyebilmek için kurulan “Meclisi Meşayih”in, ilk adımları atıldı. Sonraki padişahlar döneminde bir kaç kez yenilenen bu sistemin amacı, dini cemaatlerin denetlenmesidir.
Yasak mı denetim mi?
1925’teki yasaklamanın üzerinden yüz yıla yakın zaman geçti. Cemaatler, tarikatlar, tüm dönemlerde varlıklarını korudular. Fetullahçılar örneğinde, en kritik kurumları ele geçirdiler. Önde gelen partiler bile, sık sık cemaatlere başvurdular, temsilcilerini milletvekili, bakan yaptılar.
AK Parti döneminde cemaat ve tarikatlar üzerinde baskı kalmadı. “Filan cemaat, şu bakanlıkta örgütleniyor” cümleleri “normal”leşti.
Bugünkü “cemaat”ler, büyük ölçüde yasaların kontrolü dışında gelişiyor. Şeffaflıkları bulunmuyor. Cemaatlerin “paralel yapı”ya dönüşmesi, memurların amirden emir almak yerine, şeyhe bağlanması, gündemde.
İstanbul Müftüsü H.K.Yılmaz, durumu şöyle özetliyor: “Tarikatların, cemaatlerin ve dini yapıya katkı sağlamak isteyenlerin, Diyanet İşleri Bşk. veya başka bir kurum tarafından denetlenmelerinden başka bir çare bulunmuyor. (…) 15 Temmuz’daki hain darbe teşebbüsüyle beraber cemaat, tarikat ve dini yapılarla ilgili (…) bir infial meydana geldi (…) Cemaat insanları dönüştürmeye, değiştirmeye ve belli bir kalıba dökmeye yönelik sosyolojik bir harekettir. Dolayısıyla (…) bireysel kabiliyetler, ferdi özellikler çok nazara alınmaz. (…)”
“Bireyin nazara alınmaması”, toplumumuzun kültürel zaaflarından biri. Cemaatler bu kültürü kullanarak zemin kazanıyorlar. Cemaatler, sorunlu bir toplumsal gerçeklik. Şeffaflaşmaları, denetlenebilir hale gelmeleri, ilk hedeflerden