Murat Yetkin, yazısında, Ankara'da dolaşan bir dehşet senaryosundan söz etmiş. Buna göre; idam cezası getirilecek, AB'yle ilişkiler koparılacak, ekonomi çöküşe geçecek ve böylece "yerli" olmayan şirketlerden kurtulacağız. Demokrasi, insan hakları gibi konular ayak bağı olmaktan çıkacak.
Sonra otoriter yönetimle ver elini ABD ve NATO'yla dostluk… Böyle bir senaryoyu, azıcık deneyimi ve ağırlığı olan bir siyasetçinin aklından bile geçirebileceğini sanmıyorum. Nasıl oluyor da, bu tür "çılgın projeler", günlük gazetelerin köşelerinde yer tutacak hala gelebiliyor?
Batı ile gerilim
Bu tür saçma teori ve senaryolar gündemi işgal ederken, Türkiye, ekonomik olarak yaşadığı sarsıntıyı aşmanın yollarını arıyor. Konuştuğum iş insanları, artan dolar baskısının altından nasıl kalkacaklarının hesabını yapıyorlar. Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, AB Bakanı Ömer Çelik, yara alan ikili ilişkileri onarabilmenin yollarını arıyorlar.
Çavuşoğlu, Brüksel'deki toplantıların ardından, şu ifadeyi kullandı: "AB yetkilileri Türkiye'yi kaybetmek istemiyorlar. AB bizim hedefimiz, zaten üyelik müzakereleri sürüyor." Karşılıklı çok sert sözlerin ardından, her iki taraf da, şimdi daha sakin bir dille, aralardaki uyuşmazlığın nasıl aşılabileceğine dair kafa yoruyor.
Göç dalgası ve ekonomik sıkıntılar, AB içinde, tutucu ve sağcı bir hava oluşturuyor. Bu, Türkiye ile ilişkilerin gerilmesine neden oluyor. Avrupa'nın sol ve sosyal demokrat partileri de bu tutucu baskılar karşısında geri bir tutum içine giriyorlar. Tabii Ankara-Brüksel hattındaki sorunlar bununla sınırlı değil. 15 Temmuz, ilişkileri olumsuz yönde etkiledi. Türkiye, “darbeye ilgisiz kaldınız” eleştirilerini yaparken, AB, “İnsan haklarını çiğniyorsunuz, işkence yapıyorsunuz, idamı geri getirmek istiyorsunuz, AB değerleriyle zıt düşüyorsunuz” tepkisini dillendiriyor. Karşılıklı ağır ifadeler kullanıldı, ipler kopma noktasına kadar geldi.
AB kamuoyunda Türkiye kınanırken, Ankara'da öfkeli ifadeler yükselişe geçti. Şimdi ortak akıl zamanı…