[16-17 Haziran 2018] Nisan ve Mayıs hiç yazamadığım aylardı. Hem iş çokluğundan, hem de ortama bakıp içim sıkıldığı, elim varmadığından. Fransa’da Mayıs 1968’de patlak veren — aşağıda okuyacağınız metinde Claus Leggewie ile Daniel Cohn-Bendit’in kalkışma, ayaklanma veya başkaldırı gibi deyimlerle değindiği — öğrenci ve işçi hareketlerinin 50. yıldönümü de geldi geçti bu arada. O dalga Türkiye’yi de derinden etkilemişti. Oral Çalışlar yazdı bunu (“Bir 68’linin 50. Yılı”; Posta ve Serbestiyet, 25 Mayıs 2018). Eşitlik, özgürlük ve adalet uğruna, “Bir feda ruhuyla eylemin içine katıldık” dedi. Ama “Siyasi mücadele, o mücadelenin hedefleri ve ortaya çıkan örgütler, başladığımız yerde durmadı. İdeolojinin egemenliği bizim ideallerimizin önüne geçti. 'Dünyayı değiştirme' ideali, saf bir ideal olarak, yerinde ve haklıydı. Ancak örgüt ve ideoloji, bu idealden çok 'otoriterleşme'yi egemen kıldı.”
Daha sonra okuyup öğrendiklerim ve 1969’dan sonra şahsen yaşadıklarım itibariyle, benim de fikir ve hissiyatım aynı yönde olmakla birlikte, bu konuya da giremedim doğrusu. 1968’de burada, Türkiye’de değildim; içinde yoktum o kitle hareketinin. Amerika’da, lisans öğrenimimin son yılında, farklı bir ortamda farklı şeyler yaşıyordum (bkz Elli yıl sonra – Anılar – Tartışmalar, 5 ve 7-8 Haziran). Burada olmuş olsam ne yapardım, onu asla bilemiyeceğim.
Derken, Paris ‘68’in en ünlü ismi Daniel Cohn-Bendit (ya da Kızıl Dany) ile yapılmış bir röportaja rastladım (“1968: Power to the Imagination”; The New York Review of Books, cilt LXV, sayı 8 (10-23 Mayıs 2018), s. 4-8). Oral’ınkilere çok benzer şeyleri, daha etraflı ve yer yer çok daha sert söylüyordu. Hem spontaneizmin sevincini, hem sonraki çatışmacılığın, dogmatizmin, şiddet fetişizminin kederini barındırıyordu. Bari, dedim, bunu çevireyim. NYRB’nin koyduğu meşhur fotoğrafı da internetten bulup kopyaladım. Hayli uzundu; bir yerinde ikiye böldüm. Bugünkü bölüm daha çok o saf heyecanın terennümüne, yarınki ise sonrasına ve retrospektif eleştirilere dönük olmak üzere, iki fasılda sunuyorum.
* * *
1968: İktidar, Hayal Gücüne
Claus Leggewie ve
Daniel Cohn-Bendit
NYRB’nin yazarlar için tanıtım notu: DANIEL COHN-BENDIT önce Fransa’da, sonra Almanya’daki 1968 öğrenci gösterilerinin liderlerindendi. 2002-2014 arasında, Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller Grubu’nun eş-başkanlığını yaptı. CLAUS LEGGEWIE siyaset bilimci ve Duisburg’daki Küresel İşbirliği Araştırmaları Merkezi’nin eş-direktörü. Geçtiğimiz yıla kadar Essen’deki İnsan Bilimlerinde İleri Araştırmalar Merkezi’ni yönetiyordu. Almanya’da yayınlanan son kitabı Önce Avrupa! Bir Bağımsızlık Bildirgesi başlığını taşıyor.
Claus Leggewie: Le Monde’un genel yayın yönetmeni Pierre Viansson-Ponté, 15 Mart 1968’de Fransa’nın can sıkıntısı içinde olduğunu yazmıştı — bu bir teşhis olarak doğru olabilirdi, ama bir öngörü olarak tamamen yanlış çıktı.
Daniel Cohn-Bendit: Viansson-Ponté, başka her yerde — Almanya’da, Birleşik Devletler’de – başgösteren ayaklanmalara Fransa’da pek rastlanmamasını anlayamıyordu. Gerçi burada da Vietnam Savaşı’na karşı bazı gösteriler başlamıştı, ama herkes bir şekilde bundan hiçbir şey çıkmayacağı kanısındaydı. Oysa işin gerçeği şu ki, öğrencilerin yönetimde reform talepleri sonucu daha birkaç ay önce Paris Nanterre Üniversitesi’nde muazzam bir grev patlak vermişti. Ben o sırada Nanterre’de sosyoloji lisansı yapıyordum ve 1967 Kasım’ında içimde bir ses bana bu olayın pekâlâ çok büyüyebileceğini söylüyordu. (Her zaman sezgilerime kulak vermek eğiliminde olmuşumdur.) 22 Mart’ta, yani Le Monde’un yanlış tahmininden topu topu yedi gün sonra, artık vakit gelmişti bile: üniversitenin yönetim binasını işgal ediverdik. Top böylece yuvarlanmaya başladı — herkesin beklediğinden çok daha hızlı, ve benim de rüyamda görsem inanmayacağım bir şekilde.
Leggewie: Bütün iktidar hayal gücüne…
Cohn-Bendit: O günlerde içimizdeki ve benim gerçekten bütün hayatımı şekillendiren his, tarih yapıyor olduğumuzdu. Bir yücelik hissiydi — ansızın, dünya tarihinin failleri olmuştuk. Henüz yirmi üç yaşınızda, süzgeçten geçirmesi kolay bir şey değildi doğrusu.
Leggewie: Mayıs 1968’in en ünlü görüntüsü, başkaldırı efsanesinin bütün unsurlarını içeriyor. O yirmi üç yaşındaki sosyoloji öğrencisi olarak sen, Sorbonne’un kapısında, isimsiz bir CRS mensubu [Compagnies Républicaines de Sécurité — Fransız ulusal polisinin ihtiyat gücü] ile karşı karşıyasın…
Cohn-Bendit: Üniversiteyi işgalimize karşılık olarak, o gün — 6 Mayıs 1968 günü — disiplin önlemlerine başvurulacağı açıklanmıştı. Profesörlerimiz, Alain Touraine ve diğerleri bizden yanaydı. Muhabir bu resmi çektiğinde, üniversiteye girmek üzereydik; dışarıda ise gösteriler almış yürümüştü bile.
Leggewie: Mayıs 1968’de anlamlı ne vardıysa bu imajda mevcut: yukarısı ve aşağısı, eski düzen [ancien régime] ve gençlik, sistem ve hareket, kahraman ve kötü adam, iktidar ve karşı-iktidar, düzen ve anarşi.
Cohn-Bendit: Bundan sonra üniversiteye dönüp öğrencilik yapmadığım düşünülürse,
bu resim bir bakıma benim doktora tezim sayılır. Beni bir isyan ikonasına dönüştürdü. Kendim bu resme “68 güneşi” diyorum, çünkü yığınla insana hep olumlu şeyler, çağrıştırıyor: şiddeti değil, fırlatılan parke taşlarını değil, iktidar sahiplerine şakayla karışık meydan okuyuşumuzu. Bu yakınlarda Raphael Glucksmann kendi Nouveau Magazine Littéraire dergisi için bir anket yaptı ve elde ettiği sonuçlar karşısında hayretler içinde kaldı: Fransızların yüzde 60’tan fazlasına ’68, muhafazakârların iddia ettiği gibi bizim kuşağın okulları, evlilik ve aile gibi köklü kurumları ya da kamu düzenini mahvettiğini değil, olumlu şeyleri çağrıştırıyor. Yaklaşık üçte ikisi “Yasaklamak yasaktır” sloganını dahi onaylıyor; şiirselliğini ve belirli bir potansiyel mesajı vermesini beğeniyor, onaylıyor. Bu alt-metin Fransız toplumuna sinmiş durumda.
Leggewie: Ama Fransız toplumunda rövanşist bir eğilim, Mayıs ‘68’e gerici bir tepki de söz konusu.
Cohn-Bendit: Birçok sağcı seçmen dahi ‘68’de olup bitenlerden hoşlandığını dile getiriyor. Sadece François Fillon gibi Katolik gelenekçiler ile Nicolas Sarkozy taraftarları bunun dışında kalıyor. Mayıs ‘68’in psiko-dramasını iyi anlamamız lâzım. Bu arada, ben bir bakıma Fransızların psikanalisti olup çıktım. Bir keresinde, Fransa’dan sınır dışı edilme kararım iptal edildikten sonra, Paris’te gece treninden indiğimde benden belki on yaş büyük biri yanıma yanaştı: “Sayın Cohn-Bendit, size teşekkür etmek istiyorum.” Nasıl yani? Anlaşıldı ki bir CRS mensubudur ve ‘68’in kendisi için ne kadar önemli olmuş olduğunu bana söylemek istemektedir: “Merci, harika bir zamandı.”
Leggewie: O günlerde Hannah Arendt, “Bana öyle geliyor ki gelecek yüzyılın çocukları bir gün 1968’i, bizim 1848’i öğrendiğimiz gibi öğrenecek” öngörüsünde bulunmuştu. İyi de, tam olarak ne öğreniyoruz acaba? Jürgen Habermas geri dönüp baktığında, Alman toplumunda muhafazakârların bile görüşlerini değiştirmelerini mümkün kılan “çok temel bir liberalleşme”ye yol açtığı kanısında. Çocuk hakları anayasaya girdi, cannabis [marijuana] California dışında da yasallaştı, eş-cins evlilikleri mümkün hale geldi, kadınlar liderlik konumlarına yükseldi — günümüzün büyük anlatısı bu mu?
Cohn-Bendit: Ayaklanma zaten başlamış olan bie gelişmeyi hızlandırdı; bu yüzdendir ki bazıları, içinde yağadığımız toplumların nasıl olsa modernleşeceği ve liberalleşeceğini iddia ediyor. Çok saçma — tarih hiç böyle işlemiyor. Evet, belirli bir liberalleşme ve demokratikleşme eğilimi vardı, ama hayır, onu belirli bir yöne çeviren biz olduk.
Leggewie: Peki ya Fransız istisnacılığına ne diyeceğiz?
Cohn-Bendit: Şimdi bak, Fransa, Almanya ve diğer Batı toplumları gibi demokratikleşmekle kalmadı. Genel grevden hareketle, ülke sosyal bir devrim de yaşadı. Kitlesel ayaklanma kimsenin resmî çağrısıyla olmadı — işçilerin kendileri, birbiri peşi sıra fabrikalarını işgale başladı. Sendikalar kendilerini tamamen güçsüz hissetti. Oldu bittiyi kabullendiler; peki, tamam, demek ki genel grev, dediler.
Leggewie: Ansızın sosyal hareketler mürekkebin kurutma kağıdında yayılması gibi yayılmaya başladı.
Cohn-Bendit: Ve sonunda, ’68 kuşağının hüsranı hilâfına, o sırada [çalışma bakanı] Jacques Chirca’ın temsil ettiği refah devleti ile Komünist Partisi’nden Georges Séguy’un liderliğindeki sendikalar, ayaklanmanın sona ermesi gerektiğinde anlaştılar. Bugün Grenelle olarak bilinen yuvarlak masa toplantısını düzenlediler ve muazzam ücret artışlarının, işçi konseylerinin güçlendirilmesinin ve daha birçok kazanımın pazarlığını yaptılar. Ama Komünistler onlara bu yolu bizim açtığımızı anlamadılar. Troçkistler ise devrimin sürekli olamayacağını anlamadılar.
Leggewie: Hâlâ da Troçkist liderler arasında yer alan Alain Krivine, bu yakınlarda Le Monde’a verdiği bir demeçte, “aşağılamaları ve ‘68’le ilgisi olmayan bir tür liberalizmi nedeniyle Avrupa Parlamentosu’ndaki bütün sağcılar tarafından alkışlanan” şu Dany Cohn-Bendit denen zâtın aksine, kendisinin 1968’i asla huzur içinde uyumaya terketmeyeceğini söyledi.
Cohn-Bendit: 1968’de iki Troçkist Genel Prova diye bir kitap yazmıştı (1). Kastettikleri şuydu: 1905’te Kronstadt’taki donanma isyanlarının 1917’nin Bolşevik Ekim Devrimi’nin üvertürü olması gibi, asıl devrimin habercisi olarak ’68. Ve bunu elli yıldır tekrarlayıp duruyorlar: günün birinde asıl Mayıs Devrimini, sonunda başarılı olacak olanını, nihaî sosyalist devrimi başlatacağız.
Leggewie: Öyle ki sadece kadnları, çocukları ve eşcinselleri özgürleştirmekle kalmayalım; sonunda kapitalizmi de defedelim.
Cohn-Bendit: Kapitalizmin de çok büyük ölçüde değiştiğini kabul etmeliyiz. Bugün farklı bir dünyada yaşıyoruz. 1968’i kaçırmış olmak istemezdim — gerçekten harika bir zamandı — ama artık geleceğe bakmalıyız.
Leggewie: Nitekim yokluğunu duyduğumuz şey, bugüne uygun bir toplumsal ütopya. Dogmatik sol ayaklanmanın tekrarı, yeniden sahneye konması peşinde. Buna karşılık radikal sağ bir revizyon arayışı içinde: ’68 kültür devriminin etkisi silinmek zorunda.
Cohn-Bendit: Bugün Fransa ve Almanya’da ve tabii ABD’de de sağ, 1968 sonrasının hasta toplumlarımızı iyileştirecek bir “muhafazakâr devrimi” dayatmaya çalışıyor. Ne zaman bir göçmen suç işlese, hep Cohn-Bendit’in kabahati. İnsanları Cohn-Bendit itaatsizliğe sevketti; her şeyi — okulları, aileyi, evliliği, kiliseyi yıkmaya Cohn-Bendit teşvik etti…. Devrim efsanesi ne kadar saçmaysa, bu da o kadar saçma.
Leggewie: Gerçek şu ki Mayıs 1968’de iktidar kendi içine göçtü ve bu, Elysée’yi [cumhurbaşkanlığını], hükümet ve yönetim aygıtlarını, hattâ orduyu ve polisi etkiledi.
Cohn-Bendit: Evet, ‘68’i konu alan üç kitapta anlatıldığı gibi. Le tombeur du général’de [Generalin Düşüşü] muhafazakâr gazeteci Christine Clerc olayı hükümet açısından anlatıyor ve bu arada benimle ilgili bir hiâye de uyduruyor. Bir görgü tanığının ağzından, olağanüstü durum toplantılarından birinde Charles de Gaulle’ün kendini kaybettiğini ve “Neden ateş açıp hepsini vurmuyorsunuz? O zaman bütün şamata sona erer” diye bağırdığını; eğitim bakanının ise buna karşı çıktığını ve “Sayın Başkan, şu Cohn-Bendit ile buluşup görüşmelisiniz” dediğini aktarıyor. Tabii böyle bir görüşme hiç gerçekleşmedi; nitekim bu yüzden Clerc, General de Gaulle ile Kızıl Dany’yi bir gece Elysée’de [cumhurbaşkanlığı sarayında] buluşturma yöntemine başvuruyor. Güya konuşuyormuşuz; derken [de Gaulle] fenalık geçiriyor; ben onu yerden kaldırıyor ve bir bardak su getiriyorum, falan filan. Sonra sırada ilginç bir piyes var, [de Gaulle’ün karısı] Yvonne Teyze’yi, beni ve başka bazı kişilleri kapsayan. 29 Mayıs’ta de Gaulle’ün General Jacques Massu’nün Baden- Baden’deki askerî karargâhına kaçması olayı etrafında dönüyor.
Leggewie: İstifa etmek için mi? Bir darbe tezgâhlamak için mi?
Cohn-Bendit: De Gaulle herkese memleketi Colombey-les-Deux Eglises’e gideceğin söyledi, ama gerçekte Baden-Baden’e kaçtı. De Gaulle 68 – La Révérence [Saygı] piyesinde Churchill zuhur ediyor ve generali azarlıyor: “Savaşı kazandın ve şimdi yirmi üç yaşındaki kızıl saçlı bir gençten mi korkuyorsun? Derhal kendine gel!” Bu arada ben de generalle konuşuyorum — komünizm hakkında… Üçüncü kitap ise Les 99 jours de Cohn-Bendit [Cohn-Bendit’in 99 günü] başlıklı bir roman. Mayıs ‘68’da iktidarı ele geçirdiğimiz varsayımından yola çıkan, doksan dokuz günlük bir Cohn-Bendit yönetiminin hayalî öyküsü (2).
Leggewie: Nasıl olurdu acaba?
Cohn-Bendit: Tabii tam bir kaos, o kadarı izahtan vareste. Romanda ben her zamanki gibi iyi adamım: herkesin durumunu iyileştirmek isteyen kişi. Zaman içinde aşırı solcular tarafından devriliyorum, ama bir yandan da birbirleriyle savaşıyorlar ve sonunda de Gaulle tekrar iktidara geliyor.
Leggewie: Michel Houellebecq’in kaleminden çıkabilecek bir şeyi andırıyor…
(devamı yarın)
——————————
NOTLAR
(1) Daniel Bensaid ve Henry Weber, Mai 1968: une répétition générale (Paris, Maspéro, 1968).
(2) Christine Clerc, Le tombeur du général (Paris: Allary, 2016); Philip Chuyen ve José Lenzini, De Gaulle 68 – La Révérence (29 Mayıs’ta Toulon’da sahnelenmeye başlayacak); Vincent Quivy, Les 99 jours de Cohn-Bendit: Histoire du gouvernement révolutionnaire (30 mai – 7 septembre 1968) (Paris: L’Archipel, 2018).