ABD Başkanı Donald Trump'ın, İdlib'de Esad rejimi tarafından yapılan kimyasal saldırı sonrası, bu saldırının yapıldığı askerî üssü vurmasına aslında verilecek tek tepki var: Amerikalıların ifadesiyle "too little,too late" yani "çok az, çok geç."
Ancak yine de bu hamle Obama yönetiminin fiyaskolarla dolu Suriye politikasından sonra, Suriyeliler tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Zira son 5 yıldır, sivilleri askerî uçaklarla, Scud füzeleriyle, keskin nişancılarla, kimyasal silahlarla hedef alan barbar bir rejime karşı gerçekleşen ilk misilleme oldu.
Kendi halkını öldürmek konusunda uluslararası kamuoyundan zımni bir izin alan, her katliam sonrası sadece ve sadece bir sessizlikle karşılaşan bu vahşi rejim, ilk defa askerî bir karşılık gördü. Şu ana kadar Rusya ve İran dışında bu misillemeyi protesto eden bir ülke yok. AB ülkeleri, Suudi Arabistan, İsrail, Türkiye, ABD'nin bu hamlesine destek verdiklerini açıkladı.
Trump yönetimi Suriye konusundaki ABD politikasını kökten değiştirir mi? Şimdi sorulan soru bu.
Yönetimden yapılan açıklamalar aslında Suriye konusunda uzun zamandır hâkim olması gereken bir yaklaşımın gittikçe Washington'da etkin olmaya başladığını gösteriyor.
Obama yönetimi Suriye konusunda uzun süredir ana tehdit unsuru olarak DEAŞ'ı belirledi. Bu aslında bir bataklıktaki sineklerle mücadele eden ancak bataklığı kurutmak konusunda bir irade gösteremeyen bir politika oldu. Suriye’deki sivil ölümlerin %96'sının müsebbibi bir rejim ehven-i şer olarak görüldü. DEAŞ'a karşı askerî operasyonlar uygulanırken, DEAŞ'ın çıkmasından sorumlu rejim es geçildi.
Trump yönetiminin son yaşanan kimyasal saldırı sonrası yaptığı açıklamalar, Suriye'de ABD'nin belirlediği tehdit algısının değiştiğini simgeliyor. Yapılan açıklamalar DEAŞ'a ek olarak, rejim ve İran'ın Suriye'de ABD için bir tehdit unsuru oluşturduğunu gösteriyor.
ABD yönetiminin rejime yönelik kapsamlı bir askerî operasyon gerçekleştirmesi pek mümkün görünmüyor. Ancak ABD'nin elinde farklı dış politika enstrümanları mevcut: Muhaliflerin desteklenmesi, güvenli bölgelerin oluşturulması, İran ve Hizbullah'a yönelik yaptırımların arttırılması bu araçlardan birkaçı.
Türkiye, Suriye krizinin başından beri, sivil kayıpların artmasını ve mülteci krizinin derinleşmesini engellemek amacıyla sürdürülebilir ve kalıcı bir çözüm arayışını savundu. Bu çözüm askerî yöntemler dışında bir yol bilmeyen bir rejime karşı sadece diplomatik yollarla gerçekleşemez. Rejimin anladığı dilden konuşan bir uluslararası kamuoyunun olmaması, Esad'ın katliamlarını devam ettirebileceği bir ortam oluşturdu.
ABD yönetiminin sınavı bu noktadan sonra başlıyor. Şimdi Trump'ın önünde bir fırsat var. Obama yönetiminin utanç verici, gayriinsani politikasını devam ettirmek veya tüm dünyanın canlı yayında izlediği ağır çekim bir soykırıma son vermek…