“İyi darbe”, “kötü darbe” tartışmasını çok yaptık. Bazılarına göre 27 Mayıs 1960 iyi darbeydi. Yakın zamana kadar Türkiye’nin en azından yüzde 30’luk bir kesimi böyle düşünüyordu. Giderek bu oran düşse bile böyle düşünenlerin sayısı hâlâ az değil.
Önceki gece Habertürk TV’de Didem Aslan Yılmaz’ın “Türkiye’nin nabız” programında, 12 Eylül darbesinden yola çıkarak bir tartışma yaptık. Bu kez darbe destekçisi yaklaşım biraz değişmişti: “Tamam 27 Mayıs iyi değildi ama darbeden sonra yapılan Anayasa, gayet demokrat ve özgürlükçüydü” fikri gündeme geldi.
Bir taraf bu anayasaya sinmiş olan askeri vesayetçi yapıya, Milli Güvenlik Kurulu’na, devlet hiyerarşisi içindeki askerlerin seçilmişlerin önüne geçmesine, yani olumsuzluklarına vb.vurgu yapıyordu. Karşı taraf ise, gösteri ve örgütlenme hakkı konusunda bu anayasadaki özgürlükçü hükümlere dikkat çekiyordu. 1960’larda yükselen toplumsal hak mücadelesinde bu anayasal zemininin olumlu katkısına göndermede bulunuyordu.
Araya girdim. 1961 Anayasasının eklektik bir anayasa olduğunu söyledim. Bir askeri darbe ürünü olduğu için, askeri vesayet rejimi sistematik bir şekilde anayasanın içine yerleştirilmişti.
Öte yandan Demokrat Parti iktidarında yaşanan siyasi baskılara karşı gelişen özgürlükçü zihniyet büyük ölçüde bu metnin içinde yer almıştı. Anayasanın demokratik hükümleri, 1960’larda dünyada esen bağımsızlık ve eşitlik rüzgarından da etkilenmişti.
Bu özellikleri yüzünden eklektik bir metin olmuştu 27 Mayıs Anayasası.
Sağcı iktidarlar, özgürlükçü hükümlerden hiç memnun kalmadılar. 12 Mart 1971 darbesinde özgürlükçü hükümler budandı, askeri vesayet güçlendirildi.
Darbecilik ve ABD
Darbecilik, günümüzde iyice itibardan düştü. Yer yer hâlâ “Asker bizi gelip kurtarsın” diyenler olsa da, destek verenlerin fazla sesi çıkmıyor.
Bu arada, taraflar birbirlerini, “Amerikan emperyalizminin maşası” diye suçlamayı ihmal etmiyorlar. Çünkü ABD bütün nefretlerin odağı olmuş durumda. Böylesi bir ortamda, “Darbelerin tezgahçısı Amerika” diye genel bir tahlile sığınmak, içinde bulunduğumuz duruma hiç de ilaç olmuyor.
İyi de! Türkiye’de zemini, destekçisi olmayan bir darbe ABD marifetiyle başarıya ulaşabilir mi? Bütün faturayı ABD’ye yıkınca, kendi içimizdeki “darbeci” zihniyeti, eğilimi, alışkanlığı sorgulamaktan kurtuluyoruz.
Birçok askeri darbede ABD’nin değişik rolü ve katkıları olduğu bir gerçek. Bir zemin varsa bu mümkün. İçeride darbeye alışmış ve rant devşirmiş bir askeri varlık ile bunun sivil uzantıları olmadan ABD, ya da başka bir güç darbeye girişebilir mi?
Darbelerin panzehiri demokrasidir, evrensel hukukun egemenliğidir. Bunlar ne kadar güçlüyse bir ülke darbeden o kadar uzak demektir.