AK Parti Genel Başkanı Davutoğlu’nun; görevi Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan aldıktan sonra, ilk olarak kapısını çalacağı kişi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu. Davutoğlu'nun başında bulunduğu AK Parti, seçimlerden en çok kayıp vererek çıkan parti. İkinci en çok kayıp veren parti, Kılıçdaroğlu'nun CHP'si.
Tabii başka türlü değerlendirmeler yapmak da mümkün: 13 yıllık iktidar yıpranmışlığına rağmen, yüzde 40'ın üzerinde oy almak; bir “toplumsal güç”e işaret ediyor. Çok partili rejimin tarihi açısından bakıldığında, AK Parti'nin durumu; süreklilik bağlamında, önemli bir “başarı örneği”.
Aynı şekilde, Kılıçdaroğlu’na da, farklı açılardan bakmak mümkün: 13 yıldır ilk kez, tek parti dönemi, en azından matematiksel olarak, sona ermiş durumda. CHP için, “iktidara ortak olma” şansı ortaya çıktı. Düne kadar, "müzmin muhalefet" olmak dışında bir şansa sahip görünmeyen Kılıçdaroğlu; şimdi, koalisyonlar yoluyla, “denklemleri etkileyebilecek” bir konumda.
Başarısızlık başarıya dönüşebilir
Ancak, ana gerçekliğe dönersek; MHP ve HDP oyunu artırırken, AK Parti ve CHP oy kaybetti. Her iki partinin liderinden de, seçim kampanyaları sırasında; "başarısız olursak istifa ederiz" doğrultusunda açıklamalar geldiğini, belirtelim.
Şimdi, bu iki lider; istifa etmek yerine, hükümet kurma koşullarını konuşmak amacıyla, karşı karşıya gelecekler. Seçim meydanlarındaki hava, geride kaldı. Şimdi hepimiz gerçeklerle yüz yüzeyiz.
Seçimlerdeki başarısızlığı, “siyaseten başarı”ya dönüştürmek için, yeni bir başlangıç yapılabilir mi? "Kırmızı, yeşil çizgiler"i bir yana bırakıp; Türkiye'nin geleceği için, yaşadığımız gerilim ve sıkıntıları aşabilmek için, bir uzlaşma içine girilebilir mi?
Arkanda “militan bir partili kitle” varken; daha önce söylediklerini bir yana bırakıp, yeni şeyler söyleyebilmek, yeni “doğru”lar arayabilmek; elbette çok zor. Her iki lider için de zor… Seçim meydanlarındaki ana fikirlerden birini, “uzlaşmayacağız” olduğunu da hatırlayalım.
CHP’ye bakarsak… 13 yıllık bir iktidara “öfke biriktirmiş” bir muhalefet partisi taraftarından söz ediyoruz. Onları uzlaşmaya ikna etmenin güçlüklerini, Kılıçdaroğlu yeterince iyi biliyordur.
Davutoğlu'nun da; tek parti iktidarına alışmış, yönetimde bulunmayı doğal gören bir AK Parti kitlesini, "paylaşmaya" ikna etmesinin ne anlama geldiğini; hepimiz az çok tahmin edebiliyoruz. Üstelik “karşı kutup” olarak tanımlanan bir güçle paylaşım içine girmekten, söz ediyoruz.
Liderlik böyle zamanlarda belli olur
Zorluklar var. Belki de çok uzun sürecek ve çok değişik zorluklar içerecek bir sürecin ilk adımlarını atmaya çalışıyoruz… Ancak imkanlar da var. Davutoğlu; ilk kez, parti lideri olarak seçimlere katıldı. Görüşmeler dönemi, “onun liderliğinin bir sınanması” niteliğini de taşıyor.
"Erken seçim mi, koalisyon mu?" arayışı içinde gidip gelen partisinin rotasını; sağlam bir şekilde, bir uzlaşma ve koalisyona yöneltebilmesi, mümkün mü?
Kılıçdaroğlu da; parti içindeki bir kesim tarafından, başarısız sayılıyor. İstifa etmesini isteyenler de oldu. O da, liderliği sırasında oyları arttıramamış bir siyasetçi. Partisi içinde; ciddi, sert, öfkeli ve tepkili bir birikim var. Bu birikim, "Erdoğan nefreti" üretiyor, gelişmelere bu nefret üzerinden bakıyor. Mantıklı bir koalisyon pazarlığı, Kılıçdaroğlu’nun imajını ciddi anlamda değiştirebilir. Hükümet uzun ömürlü olmasa bile; atılacak adımlar, Kılıçdaroğlu’nun hanesine artı olarak yazılır. Oluşacak her zıtlaşmanın, ülkedeki dengelere zarar verebileceği; her yapıcı iletişimin, olumlu geri dönüş yapabileceği bir yerdeyiz. Değişim ve yenilik yönünde atılan her adımın, toplumda da karşılık bulacağını düşünüyorum.
Ak Parti-CHP, Türkiye için de şanstır
“Büyük koalisyon”un, Türkiye için olumlu bir imkan olduğunu; 7 Haziran akşamından bu yana dile getiriyorum. Böyle bir koalisyon; Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu için bir şans ve imkan olmanın ötesinde, “Türkiye'nin içinde yaşadığı zorluklara aşması” açısından da önemli. Her iki liderin de; “uzlaşma yenilenler içindir” gibi klişelere aldırmadan, demokrasinin imkanlarını sonuna kadar zorlamasını umuyorum. Siyaset, güç ve mantığı uzlaştırabilme sanatı. Her iki liderin de; temsil ettikleri güçleri, hayatın mantığıyla, uzlaştırabilmeleri gerekiyor.
Tekrar seçim beklentilerinin, her geçen gün kuvvetlendiği bir süreçten geçiyor olabiliriz. Ancak, koalisyon görüşmeleri sırasında; "olmazsa seçime gidilir" vurgusu yerine, "koalisyon olabilir" çabalarının öne çıkartılması taraflısıyım.
AK Parti-CHP koalisyon görüşmelerinden, toplumsal diyalog ve empati adına, olumlu beklentilerim var.