İbrahim Kiras, dün Karar’da yayınlanan “15 Temmuz’un Sahibi Kim?” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“Milletin bütününe mal edilmesi gereken direniş şerefinin şu veya bu kesimin uhdesine hasredilmesi hem gerçeğe, hakka ve adalete uygun değildir hem de milleti birleştirecek bir faktörün milleti ayrıştırma vesilesi yapılması çok tehlikelidir.”
İbrahim, yazısında Karar’ın “Yenikapı Ruhu” manşetini de hatırlatmış.
Aslında 7 Ağustos günü Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin konuşma yaptığı Yenikapı Mitingi’nin öncesinde de Türkiye’deki hava “Yenikapı ruhu”na uygun seyretmişti.
Darbe gecesi AK Parti, CHP ve MHP’li vekiller, engellemeleri aşarak Meclis’e gelip, bombalanan parlamentoda darbeye direnmiş, ertesi gün Meclis özel oturumunda parti liderleri ve sözcüleri bütün sıralardan alkış alan konuşmalarla birlik mesajı vermiş, ardından bütün partiler adı FETÖ’nün Darbe Girişimi’ni Araştırmak olan bir komisyon kurmuştu.
Hatta 20 Temmuz’da ilan edilen olağanüstü hal ve alınan geçici tedbirlere de ilk zamanlar kimse ses çıkarmamıştı.
Yenikapı Mitingi ise darbeye karşı bu demokrasi ittifakının fotoğrafı olmuştu.
Sadece Karar değil, o gün hükümete yakın gazeteler de mitingdeki birlik havasını öven manşetlerle çıkmışlardı.
Örneğin Yeni Şafak’ın manşeti “Bizi Kimse Yenemez”di. Haberde mitinge Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin katılması övülüyor, “her kesimden milyonları bir araya getiren büyük buluşma, bu milletin zor günlerde Çanakkale'deki gibi tek yürek olacağını gözler önüne serdi” deniyordu.
Ama Türkiye’de tarih günlük ihtiyaçlara göre yeniden yazılır. Aynı gazetede üç yıl sonra 15 Temmuz’un yıldönümünde çıkan “Kontrollü Kaçış” başlıklı haberi okuyalım şimdi de:
“251 kişinin şehit olduğu ihanete “kontrollü darbe” diyen Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz gecesinin en şaibeli ismi. Listenin ikinci sırasında ise “15 Temmuz’da başbakan olacağını” söyleyen Meral Akşener var. Türk milletinin vekaletine talip iki isim de yapılan katliamı ayağında terlikle evden takip etti.”
Önceki gece, Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen 15 Temmuz anmasında da Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehit yakınları ve gazilerin de izlediği konuşmasında üç yıldır miting meydanlarında tekrarladığı o iddianın bahsini açtı yine:
“Burası anlamlı bir mekan. Niye anlamlı biliyor musunuz? O gece burası iki anı tespit etti. Bunlardan bir tanesi saat 23.15 civarı ve tankların arasından Sayın Bay Kemal gelip Bakırköy'e geçti. Bakırköy Belediyesinde kendi ifadesiyle 'Gidebilecek bir otel bulamadığım için oraya gittim.' dedi. 01.15 ve biz de yine buraya indik. Eşim, kızım, torunlarım ve damadımla beraber buraya indik. Burada kim vardı? Burada millet vardı. Beraberce buradan üzerimizden geçen F-16'lar, helikopterler vardı ve onlar mermilerini yağdırıyordu.”
Peki, gerçekten de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 15 Temmuz gecesi Atatürk Havalimanı’ndan halk darbecilere direnirken, darbecilerle anlaşmalı olarak kaçtı mı?
Gelin bu iddiayı adım adım inceleyelim.
Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz akşamı 21.50 uçağıyla Ankara’dan İstanbul’a hareket etmişti.
Darbeciler 21.52’de Boğaz Köprüsü’ne varmış, Ankara’da jetler 22.05’den itibaren alçaktan uçmaya başlamıştı. O saatlerde hala Ahaber terör saldırısı için önlemler alındığını duyuruyordu.
Yani Kılıçdaroğlu, telefonlarını kapatıp Ankara’dan uçağa bindiğinde ortada herhangi bir olağanüstü durum yoktu.
Darbenin ilk işaretleri belirdiğinde de Kılıçdaroğlu her şeyden habersiz 21.50 Ankara- İstanbul uçağındaydı.
Yalnız da değildi. Kılıçdaroğlu uçağında 1-A koltuğunda oturuyordu, yanındaki 1-B koltuğunda da AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı oturmaktaydı. Uçaktaki bir diğer siyasetçi de HDP İzmir milletvekili Ertuğrul Kürkçü’ydü.
Uçak 23.00’de Atatürk Havalimanı’na pistine iniş yaptı.
Telefonlar açılınca Kılıçdaroğlu, Hayati Yazıcı ve uçağın diğer yolcuları, Türkiye’nin bildiği haberleri aldılar.
Zaten Türkiye’de olan bitenin darbe olduğu az önce öğrenmişti.
Başbakan Binali Yıldırım’ın saat: 22.58’de NTV’ye bağlanarak “bir askeri kalkışma var” açıklamasının üzerinden henüz iki dakika geçmişti.
Kılıçdaroğlu’nun uçağının piste indiği 23.00’den, havalimanından ayrıldığı 23.30’a kadar geçen yarım saatte olanlar ilgili önce iktidara yakın medyanın iddiasını okuyalım:
“Kemal Kılıçdaroğlu saat 23.17'de VIP salonuna giriyor ve önce dışarıda bekleyen aracına doğru yöneliyor. Fakat bu esnada VIP nizamiye girişi, darbecilere ait 2 tank tarafından kapatılmış durumda. Kılıçdaroğlu ve beraberindekiler salona dönüyor. Burada yaklaşık 12 dakika geçiren CHP Genel Başkanı, 2 tankın 23.23'te nizamiyeden ayrılması üzerine de 23.30'da VIP'ten çıkıyor.”
Şimdi de aynı yarım saati bir de Kılıçdaroğlu’nun Abdülkadir Selvi’ye anlatımından okuyalım:
“Uçak körüğe yanaşırken, cep telefonunu açıp, askerlerin köprüye çıktığı haberini gören basın danışmanı Okan Konuralp hemen Kılıçdaroğlu’na koşup bilgi veriyor. Kılıçdaroğlu’na o an haberi alınca ne düşündüğünü sordum. “Arkadaşlar iki köprünün kapatıldığı ve uçakların uçmadığını haber verince önce espri yapıyorlar zannettim” dedi. Ama espri yapılacak bir durum yoktu. Kılıçdaroğlu, kısa süre içinde bir darbe ile karşı karşıya olduğumuzu fark ediyor. O sırada yanındaki koltukta oturan Hayati Yazıcı’ya dönüyor. “Darbeye karşıyız Hayati Bey” diyor. Apar topar VIP salonuna geçiyorlar. “Ankara’ya dönmek istedim, ‘Uçaklar kalkmıyor’ dediler. ‘Havaalanından çıkalım’ dedim, ‘Tanklar kapatmış’ dediler. Bu sırada CHP yöneticileriyle irtibat kuruluyor. Kılıçdaroğlu’nun ilk talimatı, “Bu bir darbedir. Başarılı olsa da başarısız olsa da değişmez. Kesinlikle karşı çıkacağız” oluyor. Havaalanı tanklarla ablukaya alınmış. İtiş kakış arasında Kılıçdaroğlu’nun aracı havaalanından dışarı çıkarılıyor.”
Ve son olarak aynı uçakla İstanbul’a gelen ve VIP bölümüne geçen Ertuğrul Kürkçü’nün o geceyle ilgili anlatımı:
“15 Temmuz darbe gecesi AHL'de Ankara uçağından üç milletvekili ve üç parti yöneticisi indi. Kemal Kılıçdaroğlu, Ertuğrul Kürkçü ve Hayati Yazıcı. Uçaktan inenlere darbe olduğu, Atatürk Havalimanı'ndan çıkışın mümkün olmadığı, beklemek gerektiği söylendi. 15 dakika sonra alandan ayrılmanın mümkün olduğu bilgisi gelince VIP salonundan herkes kendi karşılayıcılarıyla birlikte çıktı. Atatürk Havalimanı VIP salonu ve çevresinde 'darbeci' asker veya 'darbeci tankı' yoktu. TEM çıkışındaki 2 zırhlı araçta da hiçbir hareket yoktu. Kılıçdaroğlu'nun Atatürk Havalimanından ayrılışını gördüm. Ama üstüne çıkılacak tank olmadığı için olsa gerek Hayati Yazıcı'nın direnişini göremedim.”
Üçüncü şahit Hayati Yazıcı’nın o geceye ilişkin bugüne kadar bir açıklaması olmadı. Halbuki yıllardır partisinin Kılıçdaroğlu ile ilgili öne sürdüğü “kontrollü kaçış” iddiasının ilk elden tanığı olarak onun anlatımları önemli olabilirdi.
Tabii o zaman darbecilerin Kılıçdaroğlu dışında, darbe yaptıkları iktidarın önemli isimlerinden biri olan Hayati Yazıcı’nın geçmesine de izin verip vermedikleri gibi sorular da cevabını bulurdu.
Ama bütün bu soruların cevaplarını bulabileceğimiz, iddiaları sınayabileceğimiz objektif başka bir kaynak var; O gece havaalanında işlenen bütün suçların dökümünün yer aldığı Atatürk Havalimanı İşgal Davası İddianamesi.
708 sayfalık, 169 sanıklı iddianameye göre darbe gecesi havalimanını işgal görevi 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı ve Hava Harp Okulu’ndaki askerlere verilmişti.
İddianameye göre havalimanını ele geçirmek üzere ilk olarak 66. Mekanize Tugay’a bağlı birlikler havalimanına vardılar.
Saat: 22.44’de. Yani Kılıçdaroğlu’nun uçağı inmeden sadece 16 dakika önce.
İddianamedeki darbecilerin Whatsapp görüşmelerine göre askerlerin havalimanı kapılarını kontrol altına aldığı saat ise 22.54.
Yazışmada bu kontrol için “Girişler yasaklandı, çıkışlar serbest” deniyor.
Yine iddianameye göre havalimanı kulesinin darbeciler tarafından kontrol altına alınması ise daha geç olmuş. Saat: 23.35’te.
00.15’de uçuşa kapatılan havaalanında havada bekleyen uçakların inişlerine izin verilmiş, kalkışlar ise iptal edilmiş.
Aynı yazışmalara göre saat 22.55 itibarıyla havalimanında 3 tank ve 4 zırhlı aracı var darbecilerin.
A giriş kapısına iki zırhlı araç ve bir tank, B giriş kapısına ise iki tank ve zırhlı araç yerleştirilmiş.
İddianamede VIP salonunun önüne ayrıca yerleştirilmiş bir tanktan ya da zırhlıdan bahsedilmiyor.
Havalimanı VIP’ini kontrol altına almak için Yeşilköy’de Hava Harp Okulu’ndan bir komutan liderliğinde askerlerin havaalanına varış saati ise 00.15. Kılıçdaroğlu havaalanından gittikten 45 dakika sonra.
Yani özetle Kılıçdaroğlu ve Hayati Yazıcı’yı taşıyan uçak indiğinde darbeciler havalimanına sadece 16 dakika önce ulaşmıştı. Altı dakika önce kapıları kontrol etmişti. Kılıçdaroğlu havalimanından ayrıldığında ise darbeciler kulede henüz kontrol sağlayamamıştı.
Havalimanına uçakların inişi serbestti, ama uçuşlara izin verilmiyordu. Bu yüzden Kılıçdaroğlu Ankara’ya dönemedi.
Uçaklardan inen yolcuların havaalanından çıkışına izin veriliyordu ama havaalanına girişlere izin verilmiyordu. Kılıçdaroğlu ayrıldığı saatlerde havaalanı VIP’ınde de henüz özel bir askeri birlik yoktu.
Peki iddianamede Havaalanı VIP’inde Kılıçdaroğlu, Hayati Yazıcı gibi isimlerin olduğu, onlara çıkış izni verilip verilmemesiyle ilgili herhangi bir konuşma ya da konu geçiyor mu?
Hayır, geçmiyor.
Herhalde darbeciler havalimanında Kılıçdaroğlu’nun çıkışına bir pazarlıkla izin verselerdi, bunun için askerlerin arasında bir görüşme olurdu, ya da bu o gece havalimanında olan biten her şeyin yazdığı iddianamenin bir yerinde bu bilgi bulunurdu. Özellikle de siyaseten bu kadar kullanılan bir bilginin atlanmayacağı kesin.
Ama 708 sayfalık iddianamede Kılıçdaroğlu’nun adı geçmiyor. En azından darbecilerin hedefinde olan isimlerden Hayati Yazıcı’nın orada olduğunu fark edebilirlerdi. O da yok.
Sadece iddianamede değil, üç yıl süren duruşmalarda da Kılıçdaroğlu’nun adı hiç geçmedi, VIP’te yaşandığı iddia edilen kontrollü kaçış gündeme gelmedi.
Davada bugün kararın verilmesi bekleniyor.
Peki Kılıçdaroğlu, darbe olduğunu öğrendiğinde havalimanında kalıp, darbecilere direnen halkın arasına katılamaz mıydı?
Yine iddianameden okuyalım.
İddianameye göre halkın havalimanı önünde toplanmaya başladığı saat 23.54. Yani Kılıçdaroğlu havalimanından ayrılırken, orada direnen bir kalabalık da henüz yoktu.
Zaten havalimanındaki esas büyük kalabalık Cumhurbaşkanı’nın 00.37’de televizyondan halkı havalimanına çağırmasıyla toplanmıştı.
Ve 02.00’den sonra toplanan kalabalığa darbecilerin ateş açması sonucu biri 17 yaşında iki vatandaşımız şehit oldular.
Yani Kılıçdaroğlu havalimanına indiğinde ve havalimanından ayrılırken darbenin henüz çok başıydı. Havalimanında da darbecilerin tam bir kontrolü yoktu.
Bir terör alarmı değil, askeri kalkışma olduğunu Başbakan henüz açıklamıştı. Başbakan bu açıklamayı Tuzla’daki evinden yapmıştı.
Kılıçdaroğlu havalimanından ayrılırken Cumhurbaşkanı henüz Marmaris’te kaldığı evdeydi. Medyayı çağırıp ilk açıklamasını da 00.04’de o evin kapısından yaptı. 00.37’de Marmaris’ten CNNTürk’e cep telefonundan bağlandı. Uçağı Atatürk Havalimanı’na 03.20’de indi.
Peki, İstanbul’da 23.00-23.30 arası Kılıçdaroğlu’ndan havalimanında tankın üzerine çıkması beklenen saatlerde Ankara’da neler oluyordu?
Ankara’da Meclis çalışmalarına ara verilmişti. Cuma günü olduğu için milletvekillerinin bir kısmı Ankara’daydı, diğerleri memleketlerine dağılmıştı. Meclis Başkanı Ankara’daydı, liderlerden ise sadece Devlet Bahçeli Ankara’da bulunuyordu.
Bahçeli, kendi açıklamasına göre evinden parti genel merkezine geçmişti. 23.44’de darbeyi kınayan bir açıklama yapmış, milletvekillerine Meclis’e gitmelerini söylemiş ama kendisi genel merkezde kalmıştı.
Meclis Başkanı ise o gece 01.02’de milletvekillerinin toplanması üzerine Meclis’e geldi.
Meclis’e 15 Temmuz gecesi 107 milletvekili ulaştı. Bu milletvekillerinden 81’i AK Parti, 16’sı CHP ve 10’u MHP milletvekiliydi.
O gece Ankara’da olan biteni ilk elden anlatan iyi bir kaynak AK Parti Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın kaleme aldığı “Gazi Meclis’te O Gece” kitabı.
https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/handle/11543/2687
Kitapta AK Parti Meclis Grubu’nun o geceki Whatsapp grubu yazışmalarından da görseller paylaşılmış.
Yazışmalara göre o gece AK Partili milletvekilleri herkesle aynı anda darbe haberini almışlar.
23.15’den itibaren Whatsapp grubunda ne yapılacağı üzerine konuşulmuş.
İlk olarak Meclis’e gelen milletvekilleri ise AK Parti’den Aydın Ünal, Jülide Sarıeroğlu ve Ahmet Gündoğdu.
Sonrasını kitapta Aydın Ünal’ın anlatımından okuyalım:
“Ahmet Gündoğdu geldi, Ahmet Gündoğdu gelmeden önceydi zannedersem bizim AK Partili vekillerimizden birkaç kişi geldi ve sonra CHP’li vekiller geldi, biz orada kapının önünde beklerken geldi CHP’li vekiller. Bülent Tezcan ve arkadaşları vardı. Çok samimi bir şekilde “Geçmiş olsun.” dediler. Onların gelmesi bizi çok rahatlattı tabii…”
“İlk anda bende oluşan kaygı şuydu açıkçası: Biz 3 ya da 4 AK Parti milletvekiliydik, o kadar da CHP milletvekili vardı. Yeterli sayıyı sağlamamış olmak beni asıl kaygılandıran konuydu. Yani bir 50 kişi olsaydı örneğin, öyle bir kaygı olmazdı bende ve “Toplandık, burada toplanıyoruz.” rahatlığı olurdu ama sayı çok az olunca ben kaygılandım orada. Fakat sonradan sayı arttı. Hatta Meclis İdare Amiri Ahmet Gündoğdu bu sevinçle Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı arayacaktı. Ahmet Gündoğdu: Bu esnada ben Meclis Başkanımızı aradım. Başkanım biz geldik, sayımız da elhamdülillah artıyor, sizi bekliyoruz dedim. “Ahmet’çiğim, geleceğim.” dedi.”
O gece Meclis’e gelen CHP’li vekiller de kitapta yaşadıklarını anlatmışlar:
Tekin Bingöl: “Genel Merkezimizde yaptığımız toplantının ardından, o sırada uçaktan inen Genel Başkanımızla da görüş alışverişinde bulunarak demokrasimize vurulmak istenen bu darbeye karşı durmak üzere TBMM’ye gitme kararı aldık.”
Levent Gök: “Biz gittiğimiz zaman, İsmail Kahraman Meclis’te kürsüde otururken indi, sarıldı bana, kucaklaştık orada. Bizden diğer arkadaşlar da geldi. “
Özgür Özel: “İçeriye gittiğimizde Meclis Başkanı hemen “Birer demokrasi öpücüğü vereyim.” dedi. O çok anlamlı yani, unutmuyorum onu. Bizim o güne kadar da Sayın Başkanla zaman zaman böyle tartışmalarımız, atışmalarımız hep oldu. “Bir demokrasi öpücüğüyle barışalım.” dedi. O öptü, sarıldı. Yerimize oturduk.”
Meclis Başkanı İsmail Kahraman kürsüde iki yanına AK Partili katip üyeler yerine CHP’li Özgür Özel ve MHP’li Erhan Akçay’ı oturtmuştu..
Meclis’te o gece en etkili konuşmalardan birini de CHP’li Bülent Tezcan yapmış.
Tezcan’ın “Bu gece millet olarak tankların üzerine çıkma zamanıdır” dediği konuşmasıyla ilgili AK Parti grubunda Meclis’e gidilmesini ilk teklif edenlerden Mustafa Yeneroğlu’nun kitaptaki değerlendirmesi şöyle:
“Kendi arkadaşlarımızın yaptığı konuşmalar ve özellikle CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Bey’in yaptığı konuşmanın bizi o anda ciddi manada motive ettiğini düşünüyorum. O özlediğimiz birlik ve bütünlüğün, ortak bir dilin yakalanmış olması gerçekten çok içten bir duyguydu benim için.”
Meclis bombalandığı sırada, ardından sabaha kadar sığınakta milletvekilleri birlikte darbeye karşı direndiler. Her partiden siyasetçi televizyonlara bağlanıp darbeye karşı çıktı.
Ertesi gün Meclis’te düzenlenen özel oturumda İstanbul’dan dönen Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve HDP adına da İdris Baluken, darbeyi kınayan, demokrasiyi savunan, hükümet ve AK Parti sıralarından da alkış alan konuşmalar yaptılar. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve diğer parti liderlerini telefonla arayarak, Beştepe’deki görüşmesinde ve Yenikapı’da tebrik etmişti.
O gece hiçbir siyasetçi tankın üzerine çıkmadı, parti liderleri sokaklarda halkla birlikte direnmediler. Ama herkes görevini yaptı.
Buna rağmen darbenin haberinin yeni alındığı saatlerde, ortada henüz bir direniş yokken, havaalanına inmiş bir parti liderini kimsenin yapmadığı bir şey için suçlamak, delilsiz darbecilerle anlaşarak kaçtığını iddia etmek, hele de bunu 15 Temmuz’un yıldönümünde tekrarlamak “gerçeğe, hakka ve adalete uygun değil.”
En zor anlarda dağıtılan demokrasi öpücükleri bu kadar kolay unutulmamalı…