Silahların bir stratejik tercih olarak “susmasından” bu yana iki yıl geçti. Ancak aynı dönemde elinde silah olanların taktiksel eylemleri devam etti ve onlarca insan daha öldü. Şimdi silahların bir stratejik tercih olarak “bırakılmasının” eşiğindeyiz. Elindeki silahı taktiksel amaçlarla bırakmamayı tercih edenler yine olabilir. Toplumu aksine inandırmaya gayret gösterilse de Kandil’in Öcalan’la aynı noktada durmadığı veya duramadığı, Kandil içindeki görüşlerden birinin çatışma zemininin ortadan kalkmasını bir dezavantaj olarak değerlendirdiği ve Kandil’e dış aktörlerden “ilginç” tekliflerin geldiği biliniyor. Buna karşılık hükümetin toplumu barışa alıştırdığı ölçüde kendisini daha avantajlı hissettiği, bu nedenle süreci ağırlaştırmaktan çekinmediğini de görüyoruz. Öte yandan hükümetin yürünecek yolda karşı tarafın yön değiştirmeleri sonucu “kullanılma” duygusu yaşamak istememesi, atılan her adımın geri dönüşü olmayacağına güven duymak istemesi de doğal.Bu durum Öcalan ile olan görüşmeleri kritik öneme haiz kılıyor ve artık tüm toplum bu ilişkinin kıymetini takdir edebiliyor. Öcalan’ın kamuya yansıyan metinlerinin hükümetin bilgisi ve zımni onayı dışında gerçekleşme şansı olmadığına göre, bu yılki Newroz “mektubunun” da bir tür hakemlik metni olduğunu görmekte yarar var. Diğer bir deyişle orada hükümete söylenenler bizzat hükümetin de yapmaya hazır olduklarını ima ederken, Kandil’e söylenenlerin altında da yine hükümetin rızası olmalı. Bu durum müstakbel bir anlaşmayı ve barışı gerçek anlamda kurmayı garanti altına almak üzere gerekli zeminin oluştuğunu ifade ediyor.Nitekim Öcalan’ın metni kongre tarihini söylemiyor ama kongrenin hangi koşulda hemen toplanması gerektiğinin altını çiziyor. Söz konusu koşul tarafların ilkelerde anlaşmasıdır. Yani siyasette değil… İlkeler ya hedeflere ilişkin olabilir ya da yöntemlere. Öcalan hedeflere ilişkin ilkeyi zaten söylüyor ve buna hükümetin de “evet” demiş olduğu açık. Yani “özgür ve eşit anayasal vatandaşlık” temelinde “gerçek barış ve evrensel demokrasi kriterleriyle örülmüş bir gelecek”. HDP ve Kandil’e kalan yönteme ilişkin ilkelerde hükümetle ortak bir noktaya gelebilmeleri. Bu ise bir taraftan yeni anayasayı ve bazı kanunları ima ediyor, diğer taraftan da bazı uygulamaları. Yeni anayasa zamana kalacağına göre, şu anki kısa dönemli gündem bazı kanunlarda ve uygulamalarda yapılacak değişiklikleri kapsayacak. HDP/Kandil ne isteyecek, ne kadar zorlayacak bilmiyoruz. Bu bir siyasi karar ve buradaki tutum Kürt siyaseti içindeki bütünlüğü veya ayrışmayı görünür kılacak. Buna karşılık hükümetin tutumu şu an itibarıyla artık istense de istenmese de çok daha şeffaf. Hükümet açısından mesele atılacak adımların suiistimal edilmemesi. HDP/Kandil’in geçmiş performansı güven verici cinsten değil. Ama eğer şimdi “yeni” bir dönem başlayacaksa, bunun yeni bir üslup ve idrakle de desteklenmesi ve söz konusu farklılığın tüm toplumca görünür olması gerekiyor. Eğer HDP/Kandil bu idrake gelmemişse beklenen kongrenin de hiçbir hayrı olmayacaktır.Böyle bir durum Kürt siyasetinin dayandığı meşruiyet zemininin zedelenmesiyle kalmaz, kıymeti bilinmemiş bir tarihsel momenti elden kaçırmayı, belki de bir kurumsal intihar sürecini ifade edebilir. Çünkü Öcalan’ın ifade ettiği üzere bir ‘tarihi eşikte’ duruyoruz. Kürt siyasetinin mücadelesi boşa gitmedi ama artık “aynen sürdürülemez” nitelikte. Başka bir ifadeyle hükümet ne yaparsa yapsın, bugünün dünyasında silahlı mücadele ile hak alabilme şansı yok. Aksine silahlı mücadele karşı tarafa haklarınızı vermeme meşruiyeti sağlayabiliyor. Zamanın nasıl değiştiğini Öcalan kendi ideolojik dili içinde net bir biçimde anlatıyor. “Emperyalist kapitalizmin” neoliberal politikalarının bölgeyi kimlik savaşlarının içine gömdüğünü ileri sürerken, ulusçuluğun kimliklerin içe kapanmasına neden olduğunu, ulus devletlerin temelinde “yıkıcı milliyetçiliğin” yattığını söylüyor. Diğer taraftan Öcalan ulus devletlerin yıkılmasını da savunmuyor… Onları bir “değişime”, aynen Kandil’e ilettiği gibi, bir yeni “idrake” davet ediyor ve buna da “demokratik ortaklaşma” adını veriyor.Öcalan’ın metni hükümetin de kullandığı üç kavramın altını açık bir şekilde çizerek bitiyor: Revizyon, restorasyon ve inşa. Mektubun siyasi anlamını ve siyaseten hazırlanma sürecini dikkate aldığımızda, varılacak hedef ve makro strateji açısından bir anlaşmanın ya da fikir birliği ve benzerliğinin büyük çapta gerçekleşmiş olduğunu görmekte yarar var. Şimdi soru HDP/Kandil’in gerçekten de bu “yeni” duruma ne kadar hazır olduğu… 23-03-2015 / Akşam
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik