Cumhuriyet gazetesinde çalışırken, Aydın Engin, Anadolu Yakası’ndan araba ile Cağaloğlu’na gelirdi. Sabah gazetede birlikte kullandığımız odaya girerken, neredeyse her gün öfke ile şunları söylerdi: “Bu sabah trafikte üç kişiyi alnından vurdum, beş kişinin bağırsaklarını deştim, sekiz tanesinin kulağını koparttım. Dokunmayın bana…” Aydın Engin’in hayali olarak gerçekleştirdiği saldırı nöbetini, trafikte hele de İstanbul trafiğinde defalarca yaşamamış olanımız hemen hemen yoktur.
Sık sık gazete manşetlerine yansıyan şu cümleyi de ezberlemiş durumdayız: ‘Trafikte maganda dehşeti…’ Gündelik hayatta son derece sakin ve ihtiyatlı olarak tanıdığımız bazı insanların, direksiyonun başına geçer geçmez, nasıl başka birine dönüştüklerini, tanınamaz hale geldiklerini biliriz. Gazeteci meslektaşlarımız, trafikte magandaların yaptıklarını anlatan haberlerin peşinde bir ömür geçirir.
Ama nesil değişse de gerçeklik değişmez, yolda arabayla giderken bir belaya çatma olasılığınız, azalmak bir yana artar. Saldırı haberleri de devam eder. Belirleyici olan, elbette ki insan malzemesi. İnsan sormadan edemiyor: Arabasından inip hiç tanımadığı bir kişiyi öldürecek kadar öfkelenebilen insan tipi, hangi toplumsal sorunun ürünü? Hangi sosyolojinin dışavurumu? Hangi psikolojik derdin patlaması?
Direksiyon başında oluşan bu öfke ve saldırganlık halinin, siyasette de benzer sonuçlar verdiğini düşünüyorum. Muhalefetteyken, elinde yeteri kadar güç yokken, bir siyasi akım daha hoşgörülü ve çoğulculuğa daha yatkın bir yerde durabiliyor. Aynı akımın iktidar olduğunda adeta trafikte direksiyon başındaki magandaya dönüşebildiğini görüyoruz.
Denetim ve sosyoloji
Trafik kavgalarının ve bu kavgaların düzeyinin, gelişmişlikle bir ilgisinin olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak siyasetin daha çatışmacı şekilde yaşandığı ülkelerin insanları daha agresif oluyor. Gelişmişlikle trafik magandalığının ilişkisinin olduğu bir gerçek. Örneğin Avrupalı, kendisine edilen küfrü umursamayabilirken, ülkemizin vatandaşı küfür yüzünden cinayet işleyebilir.
Burada, kültürel ve sosyolojik bir arka planın ötesinde, denetim diye bir mesele de var. Nasıl siyaset denetlenmediğinde yani ‘denge ve fren mekanizmaları’, ‘kuvvetler ayrılığı’ gibi kavramlar unutulduğunda rayından çıkıyorsa, trafikte de aynısı geçerli. Şu gözlemi birçoğumuz yapıyoruz: Avrupa’da çalışan ve yaşayan Türk insanımız, o ülkelerde trafik kurallarına büyük bir özenle uyma gayreti gösteriyor.