Liderlerin her söylediğinden anlam ve ahkam çıkarmak doğru değil. Kontrolü sürekli elinde tutmak isteyen bir siyasetçinin bazen günde birkaç kez konuşma yapması gerekebilir. Her konuşma içeriğinin farklı olmasını, siyaseten anlamlı mesajlar içermesini beklemek gerçekçi olmaz. Nitekim örneğin Erdoğan’ın kalıplaşmış ve hemen her seferinde tıpatıp aynı cümlelerle dile getirdiği paragraflardan oluşan söylem pratiğini de yadırgamamak lazım.
Ancak bazen bu söylemin içine belki duyup beğendiği, belki de söylemek üzere hazırlayıp belirli bir anı beklediği ‘özel’ mesajlar eklenebiliyor. Bu mesajları ciddiye almak gerek… Siyaset değişikliği ima ettiği için değil. Zaten çoğunun doğrudan siyasetle ilişkisi de bulunmuyor. Aksine söz konusu mesajlar Erdoğan’ın ruh halini, kendisi ile ilgili algısını, anlam dünyasını ve tahayyüllerini ortaya koyduğu için ilginç ve anlamlı. AK Parti liderinin biyografisini yazmayı düşünenlerin, standart metnin dışında duran ama sanki zamanının gelmesini bekleyen bu özel cümlelere dikkat etmelerinde yarar var.
***
Mart’ın son haftası Samsun ve Ordu İl Kongreleri’nde yaptığı konuşmalar, bu alemi anlama açısından ipucu verebilir. “ Vatanımızı bölemeyecekler, böldürtmedik, böldürtmeyeceğiz. İnlerine kadar kovalayacağız dedik… Suriye’ye kaçtılar yine kovaladık. Artık metal yorgunluğu yok, Afrin’le beraber şimdi diriliş hareketi yeniden başladı. Genel Başkan olduğumda bir ‘metal yorgunluğundan’ bahsetmiştim. Şimdi diriliş hareketini Afrin ile başlattık, devamına var mıyız? Yeniden diriliş.”
Ardından da şöyle demişti: “Bugün ecdadımızın izinde gidiyoruz. Terör örgütleriyle mücadelemizi ecdadın savaşçı kimliğinden aldığımız ilhamla ve ustalıkla yürütürken… ” Ve nihayet “Birileri hala bizim kararlılığımızı anlayamamış, sözlerimizi blöf veya altı boş ifadeler, köşeye sıkışınca sineceğimizi sanıyor olabilir… Eninde sonunda hepsi de bizim kim olduğumuzu, ne yaptığımızı, ne yapabileceğimizi, nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi anlayacak… “
Bu cümleleri Afrin harekatı için marş besteleme veya İstiklal Marşı’nın güftesine yeni beste yapılması çağrıları ile birlikte düşünmek lazım. Anlaşılan o ki Erdoğan Türklerin tarihinde çok önemli ve belki de benzersiz bir eşiğin geçilmekte olduğunu, en azından Cumhuriyet döneminde gelecek açısından en belirleyici hamlelerin yapıldığı süreci yaşadığımızı düşünüyor. Yüzyıllar boyu ezilmiş, horlanmış ve manen bitirilmiş sanılan bir milletin, bugün kendi liderliği altında ve sayesinde yeniden ‘diriliş’ safhasında olduğuna inanıyor. Cumhuriyetin kuruluşu ile bir hesaplaşma içinde olmasa da, o zamanın aktörleri ile mukayeseyi gerektirmeyen bir ‘eşitlenme’, hatta belki üstün bulunma isteği duyuyor.
***
Gerçi ‘ecdadın kimliğinde’ öldürülenleri zikretme ihtiyacına pek rastlanmıyor ama… Önemli olan nokta Erdoğan’ın kendisini ‘milli’ misyonla teçhiz edilmiş bir tarihsel figür olarak görmesi. Cumhuriyet dönemine bakarken, bağımsızlığın kazanıldığı andan sonrasını zımnen bir ‘siyasi boşluk’ olarak tasavvur etmesi… Nitekim “Türkiye geçmişte maruz kaldığı ve izleri halen görülebilen pek çok sıkıntılı, hastalıklı, sancılı alışkanlığını 2019’dan itibaren terk edecektir. Artık o bitiyor” diyor.
Kısacası Erdoğan’ın dünyasında 2019 bu ülkenin ve milletin yeniden doğuş anını simgeliyor. Bu an tarihsel bir boşlukta yer almıyor… Herkes ‘bizim kim olduğumuzu… nereden gelip nereye gittiğimizi anlayacak’ derken ezeli ve ebedi bir tarihsel özneye atıfta bulunuyor. Sanki Türkler efsunlanmış, uyutulmuş şekilde yüzyıllarca kaldıktan sonra, şimdi Erdoğan ve onun vizyonu sayesinde ‘dirilip’ tarih ve siyaset sahnesindeki ‘gerçek’ hüviyetlerini cümle aleme kanıtlamanın eşiğindeler.
Liderleri lider yapan özelliklerden biri de muhakkak ki mobilize etmek istediği insanları, kendisine ilişkin algısı etrafında kurduğu dünyaya inandırma becerisidir. Tarihte birçok figürün örneklediği gibi ve genellikle sonuçlar onların beklentisine pek uymasa da…