Kürt halkı kendisine yaşatılan cefanın çemberinden geçerken ruh sağlığını ‘aşırı’ siyasallaşarak korumak zorunda kaldı. Bu nedenle bugün hangi konuda kimle konuşursanız konuşun, alacağınız cevaplar o derin siyasallaşmayı yansıtıyor. Ayşe Yırcalı tarafından El Cezire’de yayımlanan iki günlük izlenimler, bu durumun değerli yansımalarına sahip.
Diyarbakır Kürt meselesine Ortadoğu coğrafyası içinden bakıyor. Yırcalı’nın cümleleriyle “Barış sürecinin ilanından sonra, atılması beklenen adımların gecikmesiyle sürecin uzaması, Suriye faktörünün süreç üzerindeki negatif etkisini artırdı… Rojava’nın Türkiye Kürtleri açısından naif bir sahiplenme anlamına geldiği ve Kürt halkının beklenti, umut ve korkularının Rojava özelinde temsil edildiği, kuzey Suriye’nin Kürdistanlaşma hayaline tekabül ettiği görülebiliyor.” Dolayısıyla “Kürt halkı PKK’ya çatışmalara dair bir iç tepki geliştirse de, Suriye bir yumuşak karın oluşturuyor, örgüt bu konuda kesinlikle eleştirilmiyor. Devlet ise Rojava’nın Türkiyeli Kürtler nezdindeki değerini doğru değerlendirmeyerek veya görmezden gelerek tamir etmesi zor bir hata yapmış, Kürtlerin vicdanında derin bir yara açmış durumda. Bu tutum Kürtler’in Suriye’de pozisyon alıp, mevzi ve statü kazanmasının AKP’yi rahatsız etmesi olarak okunuyor. Özellikle Tel Abyad’ın Kürtler tarafından ele geçirilmesinin ardından AKP kanadından verilen sert tepkiler, sonrasında tankların sınıra yürümesi, Suriye sınırında Kürtlerin değil, IŞİD’in komşu olarak tercih edildiği şeklinde okunuyor.”
Bu hassasiyet Kürt siyasetine yönelik bir ‘müsamaha’ üretmiş durumda. PKK’nın ‘Rojawa üzerinden kendi vesayetini yerleştirdiği’, kamusal düzeni askerileştirdiği ve ‘kendi iktidarı için Türkiye’de barışı tehlikeye attığı’ tespiti yapılmasına karşın, örgütün varlığını sürdürmesi tercih ediliyor. Öte yandan HDP’nin güçlenmesi ve sivil siyasete ağırlık koyması istense de, Demirtaş’ın bağımsız davranamayacağı, HDP’nin PKK etkisinden kurtulamayacağı teslim ediliyor. Umut bir kez daha Öcalan’a bağlanmış durumda. Onun hükümetle birlikte açabileceği yolda HDP’nin ilerleyebileceği düşünülüyor.
Diyarbakır’ın AKP’ye bakışı ise giderek daha skeptik ve sorgulayıcı. Güvenilebilir bir referans, tutunulabilir bir irade aranıyor ama açılmış olan kredinin yaşanan gelgitler nedeniyle epeyce yıprandığı anlaşılıyor. Davutoğlu’nun “Türklerin ve Kürtlerin işbirliği yaparak Orta Doğu’da birlikte güç kazanabileceklerine dair olan tezinin” kabul gördüğü açık. Ancak Başbakan’ın Erdoğan’ın gölgesinde kaldığı, kararların Erdoğan tarafından alındığı dile getiriliyor. Yırcalı’nın tespitiyle Erdoğan hem Barış Sürecini başlatan, hem de masayı deviren kişi olarak görülüyor. Diğer taraftan her şeye rağmen, çözüm masasına dönülmesinin önünü açabilecek kişinin de yine Erdoğan olduğu ifade ediliyor.
Bu analizlerden çıkartılacak sonuç, Kürt halkının siyasi gerçekçilik içinde kendisine bir çıkış yolu aradığı. İnsanlar dengelerin, maliyetlerin ve fırsatların farkında… Taraflar ve liderler aynı serinkanlı analiz merceğinin altında değerlendiriliyor ve kimseye hak ettiğinden fazlası verilmiyor. Diyarbakır seçmenin siyasetçiden daha olgunlaşmış olduğu bir yer…